Sıcak günler göreceğiz – D20Haber
24.03.2025, Pazartesi
14 °C / 27 °C Denizli Hava Durumu

Sıcak günler göreceğiz

A- A+
Yaşar TOK / D20HABER
Yayınlanma: 21 Haziran 2021 Pazartesi - 09:18Güncelleme: 21 Haziran 2021 Pazartesi - 12:16
Sıcak günler göreceğiz

Bugünkü yazımıza konu edeceğimiz gezi güzergahımız, Çivril’den Çal’a ve oradan Akkent civarına uzanacak. Yolculuğumuz boyunca önceden tespit ettiğimiz istasyon–noktalarda duracağız. Gürçay Hoca ölçüm ve numune toplama işlemi yaparken, ben de gözleyecek ve fotoğraflamaya çalışacağım. Gezeceğimiz bölgeye dair kirleticiler ve kuraklığa sebep olan unsurları dikkate alacak, yapılacak ölçüm sonuçlarını bu çerçevede değerlendirmeye devam edeceğiz.

Büyük Menderes üzerindeki gezimizi yazıya dökmek üzere masaya her oturuşumuzda, yeni bir ‘çevre’ haberi okuyoruz. Bu haberler bizi bölgede yaşanan somut olay ve olguları tartışmak ve yazmak için kışkırtıcı etki yapıyor. Mevsim yaz. Havalar giderek daha da ısınacak ve söz konusu haberler çoğalacak…

Nedendir bilinmez, bu yıl doğa sanki önceden hiç olmadığı kadar atmosfere karşı duyarlı görünüyor. Duyarlılık tedirginliğe, giderek ürkütücü bir bekleyişe dönüşüyor. Henüz sıcak günleri görmeyip, gelecek günlerin nasıl bir sıcaklık derecesine gebe olduğunu bilmemenin ürkütücülüğü mü dersiniz?

KÜRESEL SICAKLIK ZİRVEDE

Bu satırlara ara verdiğimizde www.karar.com’da karşıma çıkan haberin içeriği, sanki kaygılarımıza karşılık düşer gibiydi. Kaliforniya Üniversitesinden dünya sistemleri bilimi uzmanı Doçent Kathleen Johnson’un söylediklerini aktaralım: “Bu yaz için endişeleniyorum, bu orman yangını ve kötüleşen kuraklıklar hiç hayra alamet değil. Mevcut kuraklık, en az 1.200 yıldır gördüğümüz en kötü kuraklık olma yolunda. Nedeni ise doğrudan insan kaynaklı iklim değişikliği ile bağlantılı… Sadece ABD’de değil, küresel olarak üst üste gelen bu aşırı olayları ne kadar çok görürsek, iklim değişikliği gerçeğinin o kadar kaçınılmaz hale geldiğini düşünüyorum.” Açıklama içeriğinin ‘bizim gibi hissedenler de varmış’ türü yalnız olmadığımız duygusuna yol açması beklenir ya, hiç öyle değil. Aksine kaygı ve ürkütücülüğün daha da katlandığını belirterek geçelim.

ORTA HAVZAYA DOĞRU

Büyük Menderes yukarı havzadan orta havzaya doğru yolculuğumuz devam ediyor.

Kufi’den Işıklı’ya inip, oradan Çivril-Uşak çevre yoluna çıkıyoruz. Işıklı Gölü su bırakma kolektörü ile bizim sonraki uğrak noktamız arasında Büyük Menderes su yolu üzerinden 30 km’yi bulan hayli mesafe var. Çivril-Uşak karayolu üzerindeki Kavakköy’e kadar uzanacağız. Bu mesafe içinde doğuda iki ayrı tarihi köprü bulunuyor. Birisi Karayahişler Mahallesi sınırlarında kalan Akköprü. Antik Roma mimarisine ait özelliklerini hala önemli ölçüde koruyan köprü, doğu batı yönlü inşa edilmiş. Apemeia’dan (Dinar) batıya, Peltai ve devam eden yöndeki daha başka kent yerleşmelerine giden yol üzerinde bulunuyor. Köprünün Peltaiantik kenti civarında bulunduğu var sayılıyor. Antik kaynaklarda adı geçen, ancak yeri tam olarak henüz tespit edilmemiş olan Peltai Antik Kenti, MS. Birinci yüzyılda daha gelişkin olan Eumeneia (Işıklı) kentinin kolonisi durumundaydı. (Bu bilgiyi bölge arkeolojisi üzerine çalışmaları bulunan Prof. Bilal Söğüt Hoca 2009 yılında yaptığım bir TV belgeseli röportajında vermişti. Sonraları bölge tarihi üzerine hazırladığı kitabın kaynakça bilgisini ilk yazımızda dip not olarak vermiştik.)

ESKİ KÖPRÜ OUT YENİSİ IN!

Osmanlı dönemine tarihlenen ikinci köprü ise Kavakköy’de, karayolu için yeni yapılan köprüye yaklaşık 70 metre mesafede. Bu gidişimizde sadece bu köprüyü görebildik. Daha doğrusu köprüden geriye ne kaldıysa onları görüp fotoğrafladık. Çivril Belediyesi kaynakları, köprünün Osmanlı döneminde, 17. yüzyılda yapılmış olduğunu yazıyor. (Ben önceleri daha eski bir tarihe ait olduğunu sandığım yapıya ilişkin görüşümü düzelttiğimi belirtmek istiyorum.) Bu köprü için ne söylemeli bilmiyorum. Her görüşümüzde biraz daha yıpranmış, yıkılmış, biraz daha horlanmış oluyor. Yeni köprünün yapılmış olması, henüz 10 yıl önce kullanılan bu tarihi köprüye vefasızlığı tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. İlgili köprü fotoğraflarını ansiklopedi bölümümüzde bulabilirsiniz.

Köprü üzerinde bir de suyun miktarını gözlüyoruz. Kirlilik aklımıza gelmiyor ama kuraklık ve su eksilmesi daha baskın biçimde dikkatimizi çekiyor. Kavaköy’e ulaşan Büyük Menderes, buraya kadar ‘idare edebilir’ cinsinden bir temizliğe sahip diyebiliriz. Ancak suyun miktarı iç açıcı değil. Su durgunlaşmış. Akış neredeyse yok gibi. Düşen köprü yapı taşları suyun yolunu kesmiş, su akmak için adeta taşları aşmak zorunda kalıyor. 2014 yılındaki gidişimde çektiğim fotoğraflarla karşılaştırıyorum, insan bu kadarcık yıl zarfındaki fiziki tahribata inanamıyor. Her şeyi yok etmenin bu kadar erdemden sayıldığını ilk kez idrak ediyor gibiyim.

Yeniden karayoluna çıkıp, Denizli yönüne giriyor ve Çıtak Mahallesi’ne ulaşıyoruz. Buradan Yahyalı Mahallesi yönüne dönüp Yahyalı köprüsünde duruyoruz. Ben birkaç kare fotoğraf çekerken, Gürçay Hoca su değerleri ölçümü yapıyor. Fazla kalmıyor, eski Bekilli-Çal yoluna ulaşıyoruz. Oradan Çal sınırlarına giriyor ve Süller Mahallesi’ne, devamında Hançalar Köprüsü’nde Büyük Menderes’e yeniden varıyoruz.

 

KISIK KANYONU BAŞKA SEFERE

İzlediğimiz bu bölüm güzergahı, aslında nehir yoluna epey uzak kalıyor. Yahyalı köprüsünü geçtikten sonra bağlandığımız yol, eski Çal-Çivril yolu. Eski dediğime bakmayın, hala kullanılan çok işlek bir yol. Baklan-Çal Ovası üzerindeki Uşak karayolundan sonraki en uzun ikinci yol olabilir. Yol üzerinde pek çok mahalle ve tarım arazisi var. Yassıhöyük civarında anayoldan ayrılıp gelen yol, Çal yönüne seyrederken ileride ikiye ayrılıyor. Biz işte bu noktada nehir yolunu terk ettik. Kavşaktan 2,5 km sonra Süller yönüne girdik. Oysa yol ayrımında yeniden Kavaklar’a giren yolun devamı, Gelinören, Dayılar ve Aşağıseyit mahalleleri istikametinde Büyük Menderes’i takip ediyordu. Nehir Aşağıseyit’ten yarım daire çizerek Çal Kısık Kanyonu’na giriyor ve sonrasında Çal mesirelik alanı Kumral önlerinden Bekilli Çal karayolunu kesip geçerek Hançalar köprüsüne ulaşıyor. İşte bu 45-50 km’lik bölümü ne yazık ki zaman mefhumu dolayısıyla izleyemedik.

ASAR KÖPRÜSÜ VE ASAR HÖYÜĞÜ

İzleseydik neler görebilirdik? Birincisi, Dayılar’da başka bir Roma dönemi köprüsü var, onu üzerinde devam eden tahribatın düzeyini gözlemleyebilirdik. Ayrıca suyun miktarını belirlemiş olurduk. İkincisi, Aşağıseyit civarında gözlem yapar, belki su ölçümü alırdık. Üçüncüsü Kısık Kanyonu’nu Değirmendere mahalliden görürdük, son zamanlarda sosyal medyada Değirmendere’nin Büyük Menderes gönüllüsü Süleyman Yayan tarafından paylaşılan susuz yatak fotoğraflarına rastlıyoruz. Dördüncüsü Kısık Kanyonu Çal çıkışındaki kolektörü ve suyun durumunu izleyebilirdik. Son olarak Çal yerleşim atık sularının, Kumral mesireliğini kanyon girişine doğru geçince salındığı dereyi gözler, özellikle buradaki ölçümlerle atık suların kirlenmedeki boyutu ve rolünü ortaya koyardık.

Bir de benim özel olarak ilgi alanımda olan Dayılar’daki Ekşihöyük tarih öncesi kazı alanını görmek mümkün olabilirdi. Batı Anadolu’nun bilinen yerleşim tarihini oldukça eskiye, yaklaşık 9000 yıl geriye taşıyan bu küçücük harman yeri görülmeye değerdi. Ancak bu sonuncusu pek fantastik kalabilirdi, çünkü henüz kazı sezonu başlamadı ve kazı ekibi alanda değil. Bu arada Dayılar Köprüsü yanı başında, Ekşihöyük kazı ekibi ile Doç. Dr. Fulya Dedeoğlu’nun bilimsel başkanlığında, Denizli Müzesi uhdesinde bir höyük kazısı başlıyor bu yıl. İlgi gösterenlere duyurulur.

Çizdiğimiz etabı es geçip Hançalar Köprüsü’ne vardığımızda ilk göze çarpan, suyun eskisiyle karşılaştırılamayacak denli azalmış olduğuydu. Gürçay Hoca paçaları sıvamaya bile gerek duymadan doğruca nehrin ortasına yürüdü, elindeki ölçüm aletlerini suya saldı.

KAYI PAZARI’NDAKİ MENDERES

Hançalar Köprüsü çevresi yakın zamana kadar Çal Belediyesinin mesirelik alanlarından biriydi. Çevre yerleşimler ve dışarıdan gelenlerin ilgi odağıydı. Son yıllarda hem kirlenme ve su azalmasının hem de pandemi gibi çok özel bir olgunun etkisiyle olsa gerek adeta terk edilmiş bir görüntü havası vardı. Neredeyse hiç kimse yoktu.

Oysa Hançalar Köprüsü Türk yerleşmeleri ile birlikte gözde bir merkeze dönüşen coğrafya için çok önemli bir geçiş yoluydu. Yaklaşık 700 yıllık köprünün bir ayağı Alaşehir bölgesinden gelen, geçmişi Helenistik döneme uzanan kervan ticaret yoluna, diğer ayağı ise Kayı Pazarı olarak bilinen ve şimdilerde yıkık minare olarak anılan bölgedeki çok geniş pazara açılırdı. Pazar, 17 ve 18. yüzyıllarda en gelişkin dönemini yaşamıştır. Hançalar Köprüsü’nü tarihinde çok önemli kılan sebeplerden birisi bu işleviydi. Deve kervanları için uygun ölçülerde, 4 metrenin üzerinde bir genişliğe sahip. Üç kemerli köprünün uzunluğu 65 metre civarındadır. (Bu konuda derli toplu bilgiyi Prof. Dr. Tuncer Baykara’nın Denizli tarihini ihtiva eden yapıtlarında bulmak mümkündür.)

AKKENT BİLDİĞİNİZ GİBİ!

Bu bölge, gözle görülür kirleticilerden Akkent’te kurulu meyve suyu fabrikasının atıkları ile uzun yıllara dayanan bir mücadele veriyor. Yerel sakinlerin bu mücadele içindeki rolünü bilemiyorum. Ancak Büyük Menderes’in bu etabının iki önemli kirletici kaynağından birisi bu fabrikanın atıklarıdır. Daha önce değindiğimiz Çal yerleşim atıklarının de fabrika atıklarından aşağı kalır yanı yok.

Peki, Çal’da neden arıtma tesisi yok? Sanırım 2016 yılında bir haber vesilesiyle gündeme gelmişti. Çal Belediye Başkanı Fethi Akcan, telefonla haber vermiş, Çal Kumral mesireliğinden itibaren bir-iki km’lik mesafede nehirdeki balıkların öldüğünü bildirmişti. Kalkıp gittim. Belediyeye uğradım, bana bir mihmandar verdiler ve nehir boyuna yollandık. Bekilli yolundan Kumral Mesireliği’ne dönüp Kısık Kanyonu yönüne doğru, alabalık restoranının az ötesinden, bahçeler arasından bir dere akıyordu. Suyu yer yer kırmızı ama simsiyahtı. Takip edip nehirle buluştuğu noktaya vardığımda, örneğine bundan sonraki etaplarda daha sık karşılaşacağım ürkütücü bir kirlilik manzarası oluşuyordu.

Fotoğrafladım… Suyu akış yönüne takip edip, Bekilli Köprüsü’nü aştık. Ötedeki tarla sahibi nehir kenarında bizi bekliyordu. Bundan sonraki bölümü birlikte izledik. Yaklaşık 1 km kadar devam eden bölümde öbek öbek balık ölülerine rastlamıştık. Hepsi de tutulacak büyüklüğe henüz ulaşmamış sazan balıklarıydı. Bu suda daha büyük balık olup olmayacağını sordum, “mümkün değil” dediler. Varsa da kurtulmuş olabilirmiş. Küçük balıklar daha dayanıksız olduklarından ölüyorlarmış.

Haberin DevamıReklam




Durumu fotoğraflayıp Çal Belediyesi’ne geri döndük. Doğruca Belediye Başkanı Fethi Akcan’ın odasına girdim. Biraz konuştuk, arıtma tesisi ile ilgili gelişme var mı sorusunu sorduğumda Başkan telefona sarıldı ve DESKİ’nin (Denizli Su ve Kanalizasyon İdaresi) o dönem genel müdürlüğünü yapan Mahmut Güngör’ü aradı. (Küçük hatırlatma notu: Büyükşehir yasasına tabi illerde arıtma tesisi yapımı ve işletmesi ilin su ve kanalizasyon idarelerinin görev alanına bırakılıyor. İlçe yerel idarelerinin bu konuda hiçbir sorumluluğu ve hakkı yok.)

ÇAL ATIKSU ARITMASI NE ZAMAN YAPILACAK?

Yıl 2016. Mahmut Güngör bağlanır bağlanmaz Başkan kısa bir açıklama yapıp telefonu bana verdi. O konuşmadan şimdi hatırladığım, Mahmut Güngör’ün bazı gereksiz bilgilendirmeleri hariç, “Çal için yerleşim atık su arıtma tesisi projesinin hazır olduğu ve 2017 yılında devreye alınacağı” açıklaması! Bu açıklamayı o dönem haberleştirip yazdım. (Bkz. “Menderes’te Balık Katliamı” başlıklı haber. 12 Ağustos 2016 Denizlihaber.com)Ne yazık ki, bürokratların yerel düzeyde anlık baştan savma açıklamalarda öne sürdükleri iddiaların neredeyse hiçbir gerçekleşmez. Bunu geçen yıllarda defalarca test ettim. Çoğu gazeteci de eminim benimle aynı fikirdedir. Çal atık su arıtma tesisi ile ilgili Mahmut Güngör projesinin akıbeti de verilen sözden öte bir anlam taşımamış oldu.
Hikayeyi bunca uzatmamın sebebi açık. Hala Çal’da atık su arıtma tesisi yok. Ne olacak derseniz, Belediye Başkanı Fethi Akcan’ı bu satırları yazarken bir kez daha aradım. Başkanın verdiği bilgiye göre arıtma tesisi için gereken bütçe hazır, yeri belirlenmiş, yer için kamulaştırmalar tamamlanmış. Ama kazma kürek girişen yok hala. Ne zaman yapılır, bilinmiyor. DESKİ’nin internet sitesinde, yapılan yatırımlar başlığı altındaki Çal sütununda 15 Nisan 2019 Pazartesi tarihli bilgilendirme, “İçme Suyu Hattı, Kanalizasyon Hattı, Yağmur Suyu Hattı, Hat Tamiratları, İçme Suyu Deposu, İçme Suyu Sondajı ve Atıksu Arıtma Tesisi yapılmıştır” bilgisi veriyor. Gerisini siz yorumlayın.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK İL MÜDÜRLÜĞÜ SUYUN SESİNİ DUYACAK MI?

Bıraktığımız noktaya geri dönelim. Akkent meyve suyu fabrikasının adını zikretmeye gerek yok. İlgili ilgisiz herkes biliyor ve kirletici rolünün farkında. Geçmiş yıllarda bu konuda ceza yedikleri de biliniyor. Ancak hiçbir şey düzelmiş değil ve düzelecek gibi de görünmüyor. İki yıl önce gittiğimde çektiğim fotoğrafı burada yayınlıyorum. Yanına bir de bu gidişimizde çektiğim bir fotoğrafı koyuyorum. Her ikisi de farklı tarihlerde ve farklı noktalarda çekildi. Ortak noktaları söz konusu fabrika atıklarını içeriyor olmaları. Oysa bir zamanlar Akkent’te atık su arıtma tesisi vardı ve bu uzun yıllar yerel yönetim (o dönem belediyeydi) tarafından elektrik sarfiyatı gerekçesiyle çalıştırılmadı. Sonrasında hepten iptal edilmiş olmalı. Çünkü hiçbir yerde çalıştığına dair ya da varlığına dair kayıt yok. Ne olacak, DESKİ’nin projesi var mı ya da Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü konu ile ilgili yaptırım uygulamayı düşünüyor mu? Hepsi de izlenmesi ve takibi yapılması gereken konular. Asıl görev ise yerel sakinlere, Akkent ve Hançalar halkının göstereceği tepkiye bağlı. Bir de aynı suyu kullanmak zorunda olan Çal, Bekilli, belki Süller tarım arazisi sahiplerine!

Yazdıkça Büyük Menderes’in bizi çağıran sesi daha çok duyuluyor. Bu bir altıncı duyu değil, doğrudan duyumsama. Gördükçe, kavradıkça can yakan, can acıtan bir duyumsama. Onlarca yıldan beri geliyorum diyen felaketin gelip oturduğu ve gitmeye hiç niyetlenmediği kirliliğin, kuraklığın pençesindeki seslenişi duyumsama!

BÜYÜK MENDERES KİRLİLİK ANSİKLOPEDİSİ

1 | Önceki yazımızı Kufi Çayı üzerine eylediğimiz sefere ayırmıştık. Ancak durumu en çarpıcı biçimde özetleyen bu karşılaştırmalı fotoğraf kolajını, bir de alttaki Google Earth görüntüsünü paylaşmayı unutmuşuz. Gürçay Hoca hatırlattı. Üstteki kolajın her iki fotoğrafı Hoca’nın deklanşöründen! On yıl önce, on yıl sonra Kufi Çayı…

 

2 | Denizli eski milletvekillerinden Adnan Keskin geçtiğimiz ay basında çıkan demecinde, Afyon Sandıklı civarındaki DSİ göletlerinin Kufi Çayı’nı, dolayısıyla Büyük Menderes’in kaynağını kuruttuklarını söylemişti. Bölgede uzaydan görüntülenebildiği kadarıyla en az 12 gölet yapıldığı ve bunların tümünün Kufi ve Büyük Menderes ile bağlantılı olduğu görülüyor.

 

3 | Bu haftanın ilk görüntüleri Çivril Kavakköy ya da Çıtak köprüsünden. Görüntüler soldan sağa sırasıyla 2011-2014-2021 tarihli. İlk fotoğraf Gürçay Hoca tarafından çekilmiş. Nehir suyu ortalama her beş yılda neredeyse %50 azalmış. Nehir bize yıllardır açıkça bağıra bağıra derdini anlatmış ama biz anlamak istememişiz, hala da anlamaya yanaşmıyoruz.

4 | Baklan Ovası’nda Yahyalı Mahallesi civarında çekilen bu fotoğraflardan soldakinin tarihi 2014. O günlerde bir olta balıkçısı ile sohbet ettiğimi hatırlıyorum köprü altında. Aynı köprünün geçtiğimiz hafta çekilen şimdiki haline sadece perişanlık yakıştırması yapabiliyor insan.

 

5 | Hançalar Köprüsü Bekilli kanyonlarından önce Büyük Menderes yatağının genişlediği bölümlerde yer alıyor. Arazi nispeten düz. Etrafı daha çok meyve ağırlıklı tarım uygulamaları yapılan arazilerden meydana geliyor. Bu nedenle su çok önemli. Ancak suyun önceki yıllara göre hayli azaldığı görülüyor. Nehir yatağındaki su orta bölümlere kadar çekilmiş. Hoca şu an nehrin tam orta yerinde ölçüm yapıyor.

 

6 | Geçtiğimiz yolların neredeyse tümünde evcil hayvanlar, kediler, köpekler, tavuklar bizi yalnız bırakmıyorlar. Hançalar Köprüsü civarındaki yavrular 5 taneydi. Anne ortalıkta görünmüyordu. Muhtemelen yemek bulmaya gitmişti. Daha sonra bakındığımızda bir bahçe korunağında bakıldıklarını keşfettik.

 

7 | Hançalar’dan sonraki hedef yeni adı Akkent olan, eski Çal nahiyelerinden Zeyve’deki meyve suyu fabrikasının atık sularını deşarj ettiği dere yatağı ve Büyük Menderes’e bağlantısıydı. Sağdaki görüntüyü 2018 yılında, kasım ayında çekmiştim. Soldaki görüntü ise ilk görüntünün birkaç yüz metre aşağısından yeni çekildi.

 

8 | Bu görüntüler, tarım arazilerinin orta yerinden adeta zift gibi akan ve su olmadığı kesin olarak iddia edilebilecek fabrika ‘atık suyu’na ait. Kilometrelerce yol kat eden, geçtiği her metrekareyi ve çevresini katrana bulayan görüntü için onlarca yıldan beri hiçbir yetkili kurumun veya kişinin hiçbir şey yapmaması sizce de ilginç değil mi? Sonunda vardığı noktada Büyük Menderes suyunun bile siyah bulaşığa karışmaktan imtina ettiğini görebiliyorsunuz.

 

9 | Bu yazı dizimizin ilk yazısının başlığını hatırlatalım; “Balık Baştan Kokar!” Çal’daki bu durum da bu teşbihten nasibini alacak kadar belirgin. Solda Çal yerleşiminin atık suları Büyük Menderes’e karışıyor ve sonuç zaman zaman sağdaki fotoğrafa yansıdığı gibi bir manzaraya dönüşüyor. Toplu balık ölümleri!

 

10 | Meraklısı için Akkent’teki meyve suyu fabrikasının atık sularının Büyük Menderes’e karıştığı noktanın bir kaç yüz metre aşağısında, Gürçay Hoca tarafından yapılan ölçümde elde edilen suyun değerleri! Fazla söze gerek var mı?

DEVAM EDECEK