Buraya bir not düşerek devam edelim. Dinar ilçesi ile Çivril arasındaki bölge tarihin müthiş zenginliklerine ev sahipliği yapmış ve çok önemli tanıklıklara aşina. Tüm su yolu coğrafyalarında olduğu gibi burada da her adımda, el attığınız her objede bu zenginliği görüp hissetmek mümkün. Ben kendi adıma bu tarihsel kültür zenginliğinden olağanüstü keyif alırım. Ne var ki yazı konumuz bu konulara olan ilgimi paylaşmayı kısıtlıyor. Zaman zaman içimden gelen kültürel ilgi kabarmasını bastırmak zorunda kalıyorum. Eğer ilgili okur, önceki dönem yazılarımızdaki o tarih ve kültür tadını bu kez bulamıyorsa, bilsin ki nedeni benim kendimi baskılayışımdır. Yine de onlara bazı temel bilgileri ya da kendi yorum, çıkarım ve kanaatlerimi az da olsa sunmaya gayret edeceğimi bilsinler.
DİNAR ATIKSU ARITMASI ÜZERİNE
Dinar’ı terk ettiğimizde henüz sabahın 09.00’u civarıydı. Yol boyu mümkün olduğunca suya yakın geçip gözlem yapmaya çalıştık. Gözlediğimiz kadarıyla Dinar’dan gelen nehir suyu o kadar temiz değil. İlçenin atık suları için kurulu bulunan arıtma tesisinin yeterli olduğu belirtiliyor. Afyonda yayınlanan Afyon Zafer gazetesinin internet sitesinde verilen bilgiden kısa bir özet: “Atıksu arıtma tesisi iki kademeli olarak projelendirilmiş, ilk kademe 55 000 nüfusa hizmet verecek şekilde 09.04.2005 tarihinde hizmete girmiştir. Tesiste evlerden ve sanayiden kaynaklanan günlük 6000 m3 atıksu arıtılıp deşarj standartlarını sağlayacak şekilde alıcı ortama (menderese) verilmektedir. Çıkan atık yıllık 100 ton/yıl çamur (gübre olarak kullanılmaz) peltpresten geçirilerek belediye çöplüğünde bertaraf edilmektedir.”
Mevcut ilçe nüfusu 31 Aralık 2020 itibariyle 26.122 kişi. Önceki dönem Belediye Başkanı Saffet Acar, 2014 yılında meyve suyu fabrikasının atık suları için belediye atık su tesisi ile sözleşmesi bulunduğunu belirtmişti. DOSB internet sayfasında verilen bilgiye göre Dinar OSB alanının atık suları da Belediye tesisi ile sözleşmeli. Ayrıca belediye bünyesindeki mezbaha (kesimhane) gibi sürekli kirletici müesseselerin atık suları da aynı işletme tarafından arıtılıyor. Yani belediyeye ait merkezi atık su işletmesinin yeterliği konusu muamma!
Dinar Belediyesi katı atıkları Çivril yolu üzerinde. Şimdilerde terbiye edilmeye çalışılıyor. Hatta katı atık bertaraf tesisi için projenin ihale edildiği bilgisi de mevcut. Şimdiye kadar katı atıkların yağmur suyu vb. ile Büyük Menderes’e taşındığını varsayabiliriz. Zaten bölge nehir yoluna çok yakın.

BALIK HALA BAŞTAN KOKUYOR
Dinar’ı terk ederken Suçıkan’daki alabalık çiftliğinin suyun henüz kaynağında yarattığı tahribatın ölçüsünü merak ediyorum. Ancak bu konuda yapacak bir şey yok. Hem idari kuruluşların hem de ilgili meslek kuruluşlarının şimdiye değin balık üretme çiftlikleri hakkında görüş beyan ettiklerini hatırlamıyorum. Sadece, geçen yıllarda yapılan ve konuşmacı olduğum birkaç çevre toplantısında duruma dikkat çekmem üzerine, su ürünleri ile ilgili kuruluşlardan birinin temsilcisi yanıma yaklaşıp, “Yaşar Bey keşke nehirlerimizin her yanı alabalık çiftliği olsa” demişti belleğimde kaldığı kadarıyla. Anlaşılan kurum temsilcileri ehveni şer saydıkları tercihlere sarılma konusunda işin kolayına kaçmaya o kadar hevesliler.
KİRLİLİK BİRİKMEDİR
Kirlilik konusunda daha soyut birkaç cümle kuralım. Sadece Büyük Menderes değil, neredeyse tüm akarsular günümüzde teknoloji ve toprak kullanım kültürü tarafından standart olarak kirletiliyor. Bu süreç o kadar yavaş ve gözle görülmez ki, ortaya çıkardığı sonuçları gözlemek neredeyse mümkün olmuyor. Kastettiğimi tarım kimyasalları. Buradaki örneğe uygulayarak, Dinar’dan Gökgöl’e, hatta Çivril Işıklı Gölü’ne ve Çivril Baklan Ovası’na kadar olan kirlenmede toprağı işlerken kullanılan kimyasal alaşımlı ilaçların etkisini hesaplamaya çalışalım. Sonra diğer kirleticilerin; yerleşim atık suları, işletmeler ve daha başka marjinal kirleticileri bu sürece dahil edelim. Ortaya çıkan, devasa bir birikimdir. Sonuç: suyun ya da kocaman bir havzanın kirlenmesi aslında pek çok kirletici faktörün zaman içinde birikmesiyle, kendi aralarında organik, kimyasal çözünmeye girecek bir ilişki sistemi kurmasıyla ve etkileşim zinciriyle kirlenme patlaması yaşanması demektir. Güncel örnek vermek gerekirse, Marmara’daki müsilaj musibetinden daha iyisini bulamayız. Genel bir kavrayış için öyle uzun uzadıya kafa yormayı gerektirmeyecek denli kolay bir gözlemle elde edilecek bilgidir bu.

ALABALIK ÇİFTLİKLERİ MASUM MU?
Dinar’dan sonra çok değil, yaklaşık 20 km’lik bir yolculukla Çivril sınırlarına ulaşılır. Sınırdaki yerleşmenin adı Gökgöl. Çivril’e bağlı. Görkemli Akdağ eteklerinde, sırtını dağa yaslamış olan yerleşimin önünden Büyük Menderes akıyor.
Gökgöl mevkiinde, Akdağ altından güçlü bir kaynak çıkar. Kaynak suyu yerleşimin önünde Büyük Menderes yatağı ile birleşir ve küçük ölçekli bir doğal göl oluşturur. Hem yerleşimin, hem gölün adı Gökgöl, buradan gelir.
Göl’de uzun yıllardan beri Denizli kökenli bir işletmenin alabalık yetiştirme çiftliği var. Hani zaman zaman yerel ve ulusal haberlere konu olan milyon sayılardaki balık ölümlerinin gerçekleştiği yer.
Bu konuyu danıştığım başka bazı yetkililer, suyun kirlenmesi hususu ile ilgili olarak balık yetiştiriciliğinin o kadar masum olmadığını beyan ediyorlar. Hele Gökgöl gibi dağın derinliklerinden kaynayıp gelen suyun henüz oksijenlenmeye fırsat bulamadan çiftlik suyu olarak kullanılması başka bir sorun. Derinliği yetersiz göl zemininde balık dışkısı ve yem artıklarının birikmesi sonucu zamanla suyun yüzeyine doğru oluşacak kirlenmeyi yüklendiğinde yetersiz oksijenin çiftlik balıklarına, suyun kalitesine ve çevreye vereceği zararı ölçümlemenin hemen ve kolay olmadığını belirtiyorlar.
Bu nedenle, zaman zaman milyonluk sayılarla ifade edilen balık ölümlerinin, 20 km geride, Dinar’da kurulu meyve suyu fabrikası ve diğer kirleticilerin atık sularından kaynaklandığı savının her ne kadar gerçeklik içermesi mümkün olsa da, belirttiğimiz husustaki kirlenmenin de bunda rol oynuyor olabileceğini göz önüne almak gerekebilir. Balık ölümü gibi ticari ve trajik konularda kendimize bakmadan başka kurumları suçlamakla sorumluluğu üzerimizden atmış ama soruna çözüm bulmamış olabiliriz.
Ayrıca Gökgöl’de dikkat çekici başka bir konu, göl ve karayolu arasındaki kıyı şeridinde yapılmış olan geniş dolgu. Dolgu için uydu haritasına baktığımda, su yolunun daraltılması için yapıldığı anlaşılıyor. Acaba gölde su tutma ya da bataklık kurutma amaçlı olabilir mi? Sadece soru, meraktan!

AKDAĞ’IN BEREKETİ EKSİLDİ
Yol bizi önce eski adıyla Homa’ya (Gümüşsu) getiriyor. Yol üstündeki arklardan gözlediğimiz kadarıyla Homa Şelalesi’nin suyunda ciddi bir azalma var. Eski coşkusu yok suyun. Şelaleye çıkmayıp devam ediyoruz. Az sonra Işıklı Gölü kıyısındayız. Beydilli’de, yolu düşen her meraklının inip gölü yakından izlediği balık restoranının önündeyiz.
Gürçay Hoca ikinci ölçümlerini burada yapıyor. Ayrıca sudan numune alıp numune tüplerine koyuyor. Buradaki ölçüm sonuçları da kötü değil. Zaten son birkaç yılın sorunu olan su azalması, neredeyse kirlilik haberlerinin önüne geçmiş durumda. Gölde tutulan su, daha önceki yıllara nazaran bu yıl çok belirgin şekilde azalmış. Kimilerine göre %35 azalma var. (Ancak ben bu ölçünün doğruluğundan kuşkuluyum) Kıyıda, karaya çekilmiş balıkçı teknelerinin başındaki balıkçılara sorduğumuzda aynı yanıtı veriyorlar. Bu yılki kadar erken, belirgin ve eksik olmamıştı göl suyu diyorlar. Yasak mevsim olduğu için balık avı yapılmıyormuş.
Göl suyundaki çekilmenin en bariz göstergesi, kıyıda yıllardır adeta sembol gibi duran üç ağaç. Ağaçların su altındaki kısımlarından yaklaşık 2 metrelik beden bölümleri açığa çıkmış. Yani 2 metre civarında kök kısmı açıkta. Suyun eksilme miktarını bu görüntüden hesap etmek mümkün. Yani yerel basında zaman zaman büyük puntolarla atılan “Işıklı Gölü’nde su kalmadı” veya “Baklan Ovası bu yaz kavrulacak” türü yüzeysel başlıklar hiç abartı değil.
BURADAKİ SORUN SADECE KİRLENMEMİ?
Sonraki bölümlerimizde enine boyuna yazmak kaydıyla değinip geçelim: Kirlenme veya iklim değişikliği nedenleriyle ortaya çıkan susuzluğun başka bir etkeni, Çivril ve Baklan ovalarındaki vahşi sulamaya dayalı sistemlerin yıllardır çok değişmemiş olmasıdır. Konuya ilerleyen bölümlerimizde sulama birlikleri ve bu konudaki kurumsal yönlendirmelerin başarısı çerçevesinde geri döneceğiz. Şimdilik nokta.
Gürçay Hoca’nın Işıklı Gölü ölçüm sonuçları ile ilgili değerlendirmesi: “Işıklı gölünün ölçtüğümüz fiziksel-kimyasal değerler bakımından durumu iyi denilebilir. Oranın maruz kaldığı en büyük baskı sulama ve yağışa bağlı su seviyesinin azalması. Su seviyesinin azalmasıyla beraber suyun dibe kadar olan mesafede ışık geçirgenliği ve buna bağlı sıcaklık başta olmak üzere tüm parametreleri yavaş yavaş değişecektir. Yani suyun tipolojik karakteri değişecektir (senin deyiminle başkalaşacak) çünkü olumlu bir değişim olmayacak bu durum.”
Gözleyecek fazla bir şey yok bu noktada. Çünkü her şey görünür durumda. Göl suyu çok azalmış. Bu yaz aylarında tarımsal alanların sulaması konusunda yaşanacak sıkıntının boyutları bir hayli etkileyici olabilir. Sadece o mu? Suyun azalması, hatta neredeyse kalmaması iklimsel etkilere de yok açacaktır ki, bu da çevresel zararlarla sonuçlanabilir. En önemlisi, ilerleyen bölümlerde göreceğimiz örneklerdeki gibi, Büyük Menderes su yatağına can suyu için gereken ortalama %10’luk oranın verilmesi mümkün olmayabilir.
Beydilli’den Işıklı Mahallesi’ne geçiyoruz. Buradaki kaynak sularının temizliğini ölçmek istiyor Gürçay Hoca. Ben de kaynak sularından meydana gelen gölcüğün son yıllardaki durumunu tespit etmek için fotoğraflamayı istiyorum. Bir de zaman zaman eski yazılarımda hatırlatmaktan keyif aldığım bir objeyi kontrol etmek istiyorum. Işıklı kasabası (şimdi mahalle) aşağı cami olarak bilinen, yerleşimin güney doğusunda kalan ve Selçuklular döneminde inşa edildiği bilinen 800 küsur yıllık caminin güney duvarındaki pagan tanrısı Zeus’un (bu bölgede Apollon olabilir) çift ağızlı baltası Labri’sin üzerinde yer aldığı mermerden rölöve parçasını!

IŞIKLI: HER ZAMAN ÇEKİCİ
Işıklı (Eumeneia) tarihi Neolitik evrelere kadar uzanıyor. 2007 yılı itibariyle Çivril Beycesultan höyüğünde kazılara başlayan Ege Üniversitesinden Prof. Dr. Eşref Abay başkanlığındaki kazı ekibi, bölgede gerçekleştirdiği yüzey araştırmalarıyla tarih öncesi ve antik dönemlerin kuruluş ve yerleşmelerini saptayan önemli çalışmalara imza attı. Bilinmeyenpek çok tarihsel gerçeği gün yüzüne çıkardı. Bu arada Eumeneia’nın prehistoric (tarih öncesi) ile ilgili tarihsel geçmişini de ortaya çıkardı.
MÖ 2. yüzyıl ortalarında Bergama kralı Eumenes adına kurulan kent, Osmanlı döneminde Şeyhlü, sonrasında ise Işıklı adını aldı. Eumenes’in adını taşıdığı Eumeneia kenti döneminden kalma pek çok mimari yontu ve malzeme hala yerleşimin her noktasına adeta serpilmiş biçimde korunmakta. Bölgeye yolu düşenlere önerim, Işıklı da biraz fazla oyalansınlar ve özellikle evlerin giriş kenarlarına, bahçe duvarlarının kapı direklerine ve bahçe içindeki taş kalıntılara dikkat kesilsinler. Eğer eski eserlere ilginiz varsa, bu oyalanma size keyif verecek!
Işıklı içinde dolaşmıyoruz. Asıl hedefimiz, Işıklı’nın sırtını yasladığı Sarıbaba tepesinin arkasına, oradan Akdağ yaylalarına uzanan yoldan Kufi Çayı’na geçmek. O Kufi ki, gelecek yazımızda biraz daha açıklayıcı olacağız, kimi araştırmacılara göre Büyük Menderes’in son buzul çağından sonraki asıl kaynağını oluşturuyor. Kufi’deki değişim, Büyük Menderes’i doğrudan ve hemen etkiliyor.
BÜYÜK MENDERES KİRLİLİK ANSİKLOPEDİSİ

1 | Dinar Suçıkan’da 21 Mayıs 2014 tarihli fotoğraf. Geçen yazımızda sözünü ettiğimiz ördekler. Şimdi hiçbir yok.

2 | Gökgöl’den sonra doğruca Beydilli’ye, Işıklı Gölü kıyısına geliyoruz.

3 | Bu fotoğraf 2014 yılından. Işıklı gölü aynı yer ve aynı ağaç.

4 | Bu fotoğraf da Işıklı gölünde aynı yerden ve aynı ağaç. Bu kez tarih mayıs sonu, haziran başı 2021

5 | Göl balıkçıları bir zamanlar teknelerinde adeta bale yapardı. Tarih 2014 Mayıs sonu.

6 | Aynı göl, aynı balıkçılar ve aynı balıkçı tekneleri. Tarih bu kez mayıs son 2021.

7 | Işıklı yerleşiminde, Sarıbaba tepesi altından kaynayan sular hala pırıl pırıl.

8 | Işıklı kaynak sularının ölçüm sonuçları da beklendiği gibi tertemiz.

9 | Yol arkadaşım Gürçay Hoca Işıklı kaynak sularını değerlerini ölçüyor.

10 | Bu arada ben, her gidişimde yaptığım gibi aşağı camiyi ziyaret edip güney duvarındaki Labris’i kontrol ediyor ve fotoğraflıyorum. Umarım orada hep kalır.
Not: Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden, Muğla Yatağan’daki Stratonikeia antik kent kazı başkanlığını yürüten Prof. Dr. Bilal Söğüt’ün hazırladığı “EumeneiaŞeyhlü-Işıklı” başlıklı derleme eser, bölge antik dönem tarihi için temel bir kaynak.
DEVAM EDECEK