Büyük Menderes daha ne kadar ölmeli? – D20Haber
25.04.2024, Perşembe
14 °C / 28 °C Denizli Hava Durumu

Büyük Menderes daha ne kadar ölmeli?

A- A+
Yaşar TOK / D20HABER
Yayınlanma: 9 Temmuz 2021 Cuma - 16:31Güncelleme: 10 Temmuz 2021 Cumartesi - 14:12
Büyük Menderes daha ne kadar ölmeli?

Büyük Menderes üzerinde yaptığımız sıkıştırılmış gezinin son bölüm yazısını okuyacaksınız. Bundan sonra değerlendirme ve sonuç bölümlerimiz yayınlanacak. Bayramın ertesinde, bu ayın ilk günü Çürüksu üzerine yaptığımız gezinin verilerini, gözlemlerini ve tespitlerini yayınlayacak, Denizli’nin adeta kesintisiz karın ağrısına dönüşen, hiçbir sorumlusunun umursamadığı nehrin kirliliği ve etkilerini son yazılarımızda tartışacağız. Denizli Valisi ile konuyu enine boyuna ele alan bir röportajı Kurban Bayramı sonrası gerçekleştireceğiz.

Bugünkü bölüm başlığı dramatik ve ciddi. Ama B. Menderes böyle bir feryadı her zamankinden daha fazla hak ediyor. Kuraklık ve iklimsel bozunumun standardı bir yana, insana özgü modern yaşam formunun somut etkileri hem meta üretim mekanizmaları, hem de kent yaşamının ürettiği kirliliğin sonuçları açısından nehrin dayanma noktasını çoktan aşmış durumda.

Geçtiğimiz hafta içinde ulusal basına düşen bir haber, çoğumuzun gözünden kaçmamış olmalı. “Büyük Menderes’te toplu balık ölümleri: Nehir günümüzde artık zehir getiriyor” başlıklı haberin konusu, Söke ovasında, Büyük Menderes’in Ege Denizi’ne uzanan taşkın kanallarında yaşanan toplu balık ölümleriydi. Anadolu Ajansı mahreçli haberin içeriği, Ekosistemi Koruma ve Doğa Severler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü’nün açıklamalarından oluşuyordu. Başkan sürücü açıklamasında, “Bu alanda Büyük Menderes Nehri ve Tahliye kanalı birleşerek Ege Denizi’ne dökülmektedir. 2018 yılında görülen toplu balık ölümlerinin iki kat fazlası bugün yaşandı. Ana yoldan devam eden tahliye kanalında altı kilometrelik su güzergahının balık ölümleriyle dolu olduğu görüldü. Tonlarca ağırlığındaki balık ölülerinin su yüzeyinden denize döküldüğü ve yer yer balık ölülerinden oluşan adacıklar meydana geldiği tespit edildi.” diyordu. Haberin sonunda, “AA’nın aktardığına göre Tarım ve Orman Müdürlüğü’nce balık ölümlerine ilişkin inceleme başlatıldı; sudan ve balıklardan numune alındı.” bilgisi geçiliyordu. Biz haberi internet gazetesi “diken.com.tr”den özetledik.

 (Fotoğraf aydinyenihaber.com)

Haftalardır yazıyoruz, bu gördüklerimiz kirlilik yükünün henüz ilk sonuçları. Havalar giderek daha da ısınacak ve sıcaklık dereceleri artacak. Buna bağlı olarak o yükün etkileri de katlanacak. Henüz o aşamaya gelmedi ve umarız o aşamaları görmeyiz. Ne var ki bu ‘duaların’ hiçbir yararı yok. Bu yıl olmazsa gelecek yıl, sonraki yıl, kışın olmazsa baharda, olmadı sonbaharda ama mutlaka çok uzun olmayan zamanın bir anında bu tanıklığı yaşayacağız. Kendimizi o günlere hazırlamanın da yararı yok. Aslolan o günlere açılan yolun altyapısını ortadan kaldırmak ve bunun için elimizden gelen çabayı sarf etmek. Yapabilirsek ne ala, yoksa kocaman bir ekosistemi, yanı başımızda, gözümüzün önünde erirken, yok olur ve yaşam biçimimizi kökten değiştirirken seyrediyor olmaktan başka bir şey yapamayacağız. Nokta!

B. Menderes’in sözünü ettiğimiz kirlilik halinin yeni bir bölgesini keşfettik gezimizin bu bölümünde. Aydın’da, Aydın Muğla Karayolu üzerinde, yeni santral garajı geçip eski Yenipazar yolu kavşağına varmadan önceki yeni ve eski köprülerin çatal yaptığı köprü altında yoğunluk oranı yüksek bir atık su deşarj noktası gözledik. Aslında yeni bir deşarj alanı değil ancak ben daha önceki gezilerimde bu noktaya uğramamıştım, ilk kez uğradım. Oysa Gürçay Hoca’nın numune alıp su değerlerini ölçtüğü istasyon noktalarından birisiymiş. Köprü altındaki görüntü beni bir hayli etkiledi.

Aydın Büyükşehir Belediyesi merkez atık su arıtma tesisi deşarjı olabileceğine hükmettiğimiz (bu ölçekte su filtreleyip bırakacak başka tesis olması mümkün değil) sütlü kahve rengindeki su, çapı bir metreyi bulan atık su borusundan fışkıracak denli basınçlı çıkıyordu. Fotoğrafta gördüğünüz yoğunluk göreceli değil, sürekli. Bu suyun çıkışından sonraki akar üzerinde Gürçay Akyıldız Hoca’nın ölçüm sonuçları aşağıdaki fotoğrafta yer alıyor.

Ben yazımızın bu bölümünde Aydın BŞ Belediyesi atık su arıtma tesisi ile ilgili hem belediye, hem de medya üzerinden yayınlanan haber ve bilgileri gözden geçirme gereği duydum. Tesis için 2013 tarihli belediye açıklamasında, o yıl nisan ayı başında ihale edildiği ve bir ay sonra sözleşmesi tamamlanıp inşasına başlanacağı bilgisi veriliyor. Açıklamadaki teknik bilgilere göre, “ileri biyolojik kentsel atık su arıtma tesisi, Aydın merkez ve civar yerleşimlerin kanalizasyon sularını toplayarak 2014-2028 yıllarında eşdeğer nüfusu 380000 kişiye hitap edecek ve 76100 m³/gün ortalama debi kapasiteli olacak. 2028-2048 yıllarında devreye girecek olan 2.kademe ünitelerin ilavesiyle birlikte eşdeğer nüfusu 537000 kişiye yükselecek ve 115320 m³/gün ortalama debi kapasitesine kadar çıkabilecek bir tasarıma sahip olacak. Atık su arıtma tesisi, ileri biyolojik azot ve fosfor giderimi yapan, sulama suyu kriterlerini sağlayacak deşarj suyu sağlayan, koku oluşacak tüm ünitelere koku giderim sistemi entegre edilen, atık çamurdan enerji üreterek tesisin %90 enerji ihtiyacını karşılayan son teknolojilerin kullanıldığı bir tesis olarak hizmet verecek. Proje ile yörede ve civar yerleşim yerlerindeki vatandaşlara da uzun vadede istihdam sağlanabilecek.”

Doğrusu verilen bilgilerden sonra söyleyecek bir söz bulamıyor insan. Bu yazılanların ne ölçüde gerçekleştiğini bilemiyoruz. Tesis iki yılda devreye girdi mi, ona dair de pek bilgi yok, biz girdiğini varsayarak yorumlayalım. Tesisin ileri teknoloji olarak farklı aşamalar sahip olduğu ifade ediliyor. Bir de merkez nüfusunun, arıtma kapasitesine oranı var. Merkez atık su arıtma tesisinin, nüfusun beşte biri oranında fazladan kapasiteye sahip olduğu görülüyor. Aydın merkez ilçesi Efeler’in 2020 nüfusu 292 bin küsur. Tesis ise 380 bin kişilik yerleşim atığı oranına karşılık 76.100 metreküp/gün arıtma gücüne sahip. Doğal olarak ilgili bakanlık tarafından 7/24 anlık izlemeyle takip ediliyor olmalı. Yani herhangi bir arızada, hemen tespit edilip yedek ünitelerin devreye girmesi sağlanıyor olmalı.

Bu bilgilere bakıp, her şeyin süt liman olduğunu söylemek istiyor insan ama değil. Büyük Menderes suyolunda hiçbir şey süt liman değil ve böyle bir lüksümüz hiçbir zaman olmayacak. O halde yaşanan kirlilik olgusunun bir açıklaması olmalı. Yaptığımız ölçümlerin sonuçlarına yansıyan değerlerin sorumlusu bulunmalı.

Giriş bölümümüzdeki balık ölümleri haberinin açıklamasını yapan dernek başkanı, haberin devamında diyor ki, “Yukarı havzalardan başlayan sorunların kahrını ve yükünü, biyolojik çeşitlilik açısından çok önemli bir doğa alanı olan Büyük Menderes Deltası çekmektedir.” Çok doğru bir tespit ama ne yazık ki eksik tespit! Bu yükün yukarıdan başladığı kesin. Özellikle yerleşim, endüstri ve tarımsal şeklinde sınıfladığımız atık cinslerine şimdi de jeotermal eklendi. İşte bunlar şimdi yaşamakta olduğumuz yükün ağırlık birimleri. Ama hepsi de yukarı havzadan toplanıp gelip aşağı havzayı baştan çıkarmıyor tek başına. Saydığım yükü oluşturan elemanların her biri aşağı havzadaki su yolu güzergahında yinelenerek nehre karışıyor. Özellikle Nazilli ve Aydın yerleşimleri dışında endüstriyel atık sularının yanı sıra, pek marjinal sayılan tarım kimyasalları, Söke’de deltaya uzanan 200 küsur kilometrelik uzun çökelti alanının ova tarımından süzülüp her yağmurda, her akıntıyla doğrudan Büyük Menderes’i buluyor.

Büyük Menderes’in kurtulması mümkün mü? Eğer böyle bir olasılık varsa, gerçekleşmesini sağlayacak olan faktörlerden birisi teşhisin doğru konulması. Çünkü Büyük Menderes’in kuraklık, kirlilik veya benzer diğer sebeplerle yok olma mecrasına girmesi, Ege’nin tamamını etkileyecek bir başkalaşım olacaktır. O saatten sonra artık kirliliğin hangi yüklerden oluştuğunun falan sadece retorikten öte bir anlamı kalmayacaktır.

Bu güzergah üzerindeki başka bir etken, ana besleyici akarsular üzerinde kurulu bulunan barajlar. Özellikle iklim bozulmasının kuraklık olarak seyrettiği dönemlerde-ki bu artık süreklilik arz etmeye başladı-suyun basıncının çok fazla düşmesi, nehir yataklarının biyolojik açıdan ölmesiyle sonuçlanıyor. Bölge akarsuları için jeolojik zemin akış hızına imkan verecek eğime sahip değil, eğim neredeyse yok. Bu durum, can suyu olarak verilen suyun durgunlaşmasına yol açıyor. Durgunluk ise şairin dediği gibi suyu ‘çürütüyor.’ Nehir yolundaki canlı yaşamını öldürüyor. O bölgedeki buharlaşmayı, haliyle nemi, bitkiler için elzem olan beslenme döngüsünü ortadan kaldırıyor. Böyle başlayan lokal çölleşmeler, giderek başka etkenlerin (yangın, kaçak orman kesimi, tarla açma vb.) katkısıyla daha geniş alanları kapsaması ve o parçaların birleşerek büyük kuraklık alanlarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanıyor.

Bizim gezimizde, Çine Çayı üzerinde gördüğümüz tipiki durum tam olarak böyleydi. 30-40 metrelik geniş çay yatağı kupkuruydu. Bırakın can suyu olmayı, neredeyse kurdun kuşun inip içebileceği kadar bile su yoktu. Ölçüm yapacak denli su akıntısı bulamadık. Zaten ölçüm yapmadık ve gerisin geri dönüp B. Menderes ile birleştiği noktaya ulaştık. Orada da Çine yönünden gelen su göremedik diyebilirim. Sadece takip ettiğimiz Menderes yatağındaki kirli su vardı.
Gezimizi bu etabını Aydın santral garaj civarında bir kafede çay içip dinlenerek tamamladık. Gölgede serinlerken boş durmadık, bize yakınlık gösteren anaç tavuk ve civcivlerini, elimizdeki poğaçayı ufalayıp yem yaparak besledik. Fazla kalmadık, az sonra son etabımız için yola revan olduk.

Yolculuğumuzu Söke’den ileride, Büyük Menderes’in Söke ovasından deltaya bağlanan taşkın ana kanalını takip ederek Ege Denizi kenarında noktaladık. Tam olarak 7 yıl önce, yaklaşık aynı aylarda gelip fotoğraflar çekip meseller yazdığımız Ege denizine ilgi ve şefkatle baktık. Denizden gelen hafif esinti yüzümüzü yalayıp terlemiş koltuk altlarımızı serinleterek esmeye devam etti. Aracımızın kapısını açıp birikmiş sıcaklığı özgür bıraktık. Yanımıza bir köpek yanaştı, suyumuzu ve azığımızı bölüştük. Denize doğru nehir dalyanında su ölçümü yaptık, biz yaklaştıkça uzaklaşan pelikanları fotoğraflamaya çalıştık. Sonra bıraktık cihazlarımızı ve makinamızı, deniz börülcesi toplamaya giriştik. Mevsimi değil ancak yine de hatırı sayılır ölçüde toplayıp yanımıza aldık. Orta ölçekte çilingir sofrasını idare edecek kadar!

Burada etabımızı tamamlamışken, aşağı havza üzerindeki gezi güzergahımıza dair (her yazımızda yaptığımız gibi) Gürçay Hoca’nın genel bir değerlendirmesine yer verelim.

“Büyük Menderes Havzası bütünlüğü bakımından Uşak, Denizli ve Aydın il sınırları içerisinde kalmaktadır. Havzaya adını veren Büyük Menderes Nehri’nin Aydın il sınırları içerisindeki uzunluğu yaklaşık 170 km’dir. Aydın il sınırları içerisinde nehri, mevsimsel akış gösteren kollar haricinde sürekli olarak besleyen Dandalaz, Akçay ve Çine çayları bulunmaktadır. Denizli ilinden geçerek Aydın iline iletilen nehir su kalitesi için Sarayköy’deki örnekleme noktasını devir-teslim yeri olarak kabul edebiliriz. Hatırlayacak olursak, bu noktada oksijen değerleri oldukça düşük ve organik kirlilik oldukça yüksek seviyede olduğundan kötü bir su kalite sınıfında olduğu tespit edilmişti. Bafa Gölü’ne kadar olan ana kol üzerindeki yapılan ölçümlerde maalesef iyi su kalitesinde bir durum tespit edemedik. Bafa Gölü’nden, Büyük Menderes’in döküldüğü noktaya (Dalyan) kadar olan kısımda ise geçiş suyu özelliği ve buna bağlı olarak yüksek tuzluluk değerlerini (‰29.0) görmekteyiz. O sebeple bu kısmı nehrin geri kalanı ile kıyaslamak çok doğru olmaz ancak diğer parametrelere baktığımızda organik yükün nehrin döküldüğü noktaya kadar taşındığını söylemek yanlış olmaz.

Aydın bölgesi için genel tablo nehrin oksijen bakımından oldukça yetersiz seviyelerde olduğu ve sürekli bir organik yüke maruz kaldığı yönünde oldu. Dandalaz, Akçay ve Çine çayları nispeten ana kolu dilüe (seyrelti) etmeye çalışsa da çok da efektif olmadığını görüyoruz. Bunda mevsime ve tarımsal faaliyetlere bağlı sulama politikaları da etkili elbette. Belirli dönemlerde bu suların büyük kısmının sulama faaliyetlerinde kullanıldığını biliyoruz. Bu uygulamalar mutlaka kontrollü olarak yapılan faaliyetlerdir. Ancak Büyük Menderes Nehri üzerinde bazı noktalar gördük ki, ana kol içerisine tamamen kontrolsüz içeriği bilinmeyen deşarj noktaları mevcut. İçinde bulunduğumuz küresel ölçekli sıcaklık artışı ve buna bağlı su seviyelerindeki azalmayı zaten gözlemliyor ve sonuçlarını yaşıyoruz. Bununla beraber sulama faaliyetlerinden de bahsettik. Ne var ki, bu kontrolsüz ve arıtımsız deşarj noktaları tabloyu çok daha kötü yerlere taşımaktadır. Bu suyun, sonunda Ege Denizi’ne döküldüğünü ve Marmara Denizi’nde başlayan müsilaj sorununu hepimiz biliyoruz ve unutmamız gerekir.”

Yolculuk bitti!

Sonra ver elini Bafa gölü. Eski çağların Latmos Körfezi. Arkasındaki Latmos dağları (şimdiki adı beş parmak) eteklerinde kurulu Kapıkırı köyünü bulana kadar devam ettik. Kapıkırı’nda Herakleia antik kenti yerleşmesi kalıntılarının bulunduğu adacığın hemen karşısına masamızı kurduk ve orada final ritüelimizi gerçekleştirdik.
B. Menderes üzerinde 2-3 Haziran 2021 tarihinde, eski adıyla Apemeia Kibotos’un Marsyas Çayı kaynağından, yeni adıyla Dinar’ın Suçıkan mevkiinden başladığımız gezi programımızı, yaklaşık bin km.lik bir mesafeyi kat ederek, 3 Haziran 2021 günü saat 17.00 sularında böyle tamamladık.


Sekiz bölüm halinde, 6 haftalık yazma serüvenimizin gezi yazıları bölümü burada noktalanıyor. Görüp tespit ettiğimiz, belirlediğimiz, fotoğrafladığımız, ölçümlediğimiz ve numuneler topladığımız güzergah üzerinde, okurun ilgisini çekebilecek, dahası B. Menderes’in kirlilik ve kuraklık yükünü gösterebilecek yerleri yazılarımıza konu ettik. Geride bilinmezlerden mürettip bir metinler toplamı değil, açıkça yok olmanın eşiğine doğru yol alan bir nehir profili bıraktık. Yazdığımız her satır, B. Menderes’in insanoğlu ile birlikte devam eden pratik yaşamının önemli bir kesitine dokundu. Yeri geldi onun seslenişi, yeri geldi imdat çığlığı olduk. Sonuç mu? Sonuç için biraz bekleyeceğiz. Okuduklarınızın derli toplu bir özetini, o özet üzerinden yapılmış değerlendirmeyi hazırlayıp sizlerle paylaşacağız. Biraz zaman!

BÜYÜK MENDERES KİRLİLİK ANSİKLOPEDİSİ

1 | Aydın’da, Muğla’ya giden karayolu üzerinde, Santral garajı geçer geçmez yol iki köprüye ayrılır, biri eski köprüdür. Yeni köprü bölünmüş yol olarak tasarlanmış olduğundan geniştir. Diğerinin altındayız.

 

2 | Suyun üstü bembeyaz, köpük köpük. Dayanılmaz bir koku eşlik ediyor.

 

3 | Büyük Menderes eski köprü altından geçip, yeni köprü ayaklarından denize doğru yoluna devam ediyor.

 

4 | Stokholm Sendromu nedir, çoğumuz artık öğrenmiş olmalı. Bizim bu manzara karşısında 15 dakika kadar oyalanmamız Stokholm Sendromu’na yol açmış olmalı ki, görüntüden kendimi alamayıp aynı noktanın 4o civarında fotoğrafını çekmişim. Eski köprü ayağına yakın bir noktadan atık su deşarj borusu! Yeraltından gelip doğrudan B. Menderes’e bağlanıyor. Beni adeta esir aldı, kendine bağladı!

 

5 | Temiz havaya ihtiyacımız var deyip soluklanmak üzere yol üstünde gördüğümüz ilk kafeye ‘çöküyoruz.’ Ama bizden önce anaç tavuk civcivlerini de yanına alı çoktan çökmüş, elimizdeki poğaçadan hak iddia ediyor. Ufalayıp civcivlerini besliyoruz.

 

6 | Çine Çayı Hak’kın rahmetine kavuştu kavuşacak. Onun imdat çığlığını kimler duyuyor acaba? Biz şu anda en sulak noktasındayız. Ötelerinde hiç su yok.

 

7 | Çaydan çıkıp Menderes üzerine geliyoruz. Olur a, temiz bir noktasını yakalar, içinde balıkların oynaştığı berrak bir suyla karşılaşırız! Ama sürpriz yok. Su olağan akışında değil. Durgun mu durgun, kirli mi kirli!

 

8 | Burası Çine Çayı ve Büyük Menderes’in buluştuğu nokta. Çine tarafında akıntı yok gibi. Menderes yatağından ise beklemediğimiz kadar kirli bir akıntı var. Görüldüğü üzere bu sudan çevredeki arazi için sulama suyu çekiliyor.

 

9 | Burası Vuslat Noktası. Yani yaklaşık 600 km’lik uzun yolculuğun sonundaki kavuşma noktası. Yorgun Menderes, yolculuk savaşında kaybettiklerinden geriye ne kalmışsa Ege’nin taze kollarına bırakıp dinlencesine çekiliyor. Köpek dostumuz önümüzden hızlı hızlı yürüyüp, serin ege rüzgarına karşı bize mihmandarlık yapıyor.

 

10 | Denizin öbür tarafındaki dalyanda pelikanlar geziniyor su üzerinde.

 

11 | Bir diğer pelikan bize suyun üzerinde uçarak pelikan dans gösterisi sunuyor.

 

12 | Bu kayık B. Menderes dalyanından çıkarılıp kıyıya çekilmiş eski bir balıkçı kayığı. Kim bilir kaç yıldan beri orada. Benim bildiğim 2014’ten beri.

 

13 | Gürçay Hoca cihazlarını son kez çıkarıp, burada da ölçüm yapıyor.

 

14 | Sonra her ikimizde ellerimizi boşaltıp deniz börülcesi toplamaya girişiyoruz. Mevsiminde yakalarsanız çok güzel, organik, semiz otu yumuşaklığında börülce toplarsınız.

 

15 | İşte final noktası. Karya tarihinin başladığı yerde, adalardan karaya ilk ayak basan Ege atalarının kurduğu, sonraları Herakleia adını verdikleri küçük liman kentindeyiz. Gün batımına saatler kala elimizdeki kadehleri güneşe, suya ve antik kent duvarlarına kaldırıyoruz.