İlimizde 7. kez düzenlenen kitap fuarı geçtiğimiz hafta tamamlandı. Her şeyi şişirip niceliğiyle öne çıkarılan popülist kitap fuarlarından sonra makul düzeyde kitap fuarına evrilmiş bir 10 gün yaşadık bu yıl.
Kent dinamiğinin temel bileşeni insandır. Bir kentin olmazsa olmazı, o şehrin kültürel alanlarına yayılmış insanların ilgi ve eğilimlerini ifade etme alanlarının genişliğidir. Kendini kentiyle ve aktiviteleriyle ifade etme olanağı bulan kentli, kentiyle bütünleşir ve üretiminin, mutluluğunun hazzını duyar.
***
Yerel yönetimler o kentin en işlevsel dinamiğidir. Bu hazzı yaşanır kılmak insan kalitesini de arttırır. Bunu yapamayan yönetimler ise hantallaşır, güdükleşir ve sıradaki seçimlerde halkı tarafından cezalandırılabilir. Bir yönetici oligarşisine dönüşmüş ve halktan, halkın beklentilerinden uzaklaşmış bir yönetim o halk tarafından cezalandırılır. Tarih bu örneklerle doludur…
***
İlk altı kitap fuarını yapan eski yönetim bu sosyolojik olguyu sürekli dışlayarak, geniş çepere yayılmış organizasyonlarına tek uçlu biçim verdi. Sanki bir kent sadece kendilerine oy veren kesimlerden ibaretti…
Toplumun homojen yapısını kavramak gerek. Politika budur. Dinci, gerici, ırkçı ve birçok niteliksiz yayın ağlarıyla donatılmış önceki fuarlar süreci kentin kentli olma bilinci ve düzeyine hiçbir katkı sağlayamadı. İktidarın gücüyle kitap-yayın piyasasına hâkim zümreler hemen her köşe başına konuşlanmıştı. Politik yandaşlık parsası böyle güçlü bir şey işte ne yazık ki…
Haliyle tırnak içinde “Ege’nin en büyük” ve niteliksiz fuarlarına tanıklık etmiştik o süreçte. Bu yönetimle ilk fuarımızı yaşadık. Elbette deneyim kazanma opsiyonu kullanıldı. Bundan sonrası daha güzele, organize kitap, kültür, sanat faaliyetlerine zemin hazırlayacaktır. Bunu zaman gösterecek ve zaman hızla akıp giden geniş bir boşluk.
***
Bu yılki fuar başta en büyük histerisi ile sunulmamasıyla pozitif ve mütevazi bir ortamda yapıldı. En göze çarpan ve olumlu bulduğum şey, söyleşi ve sanatsal etkinliklerin önceki dönemlere göre belirgin şekilde fazla olmasıydı. Kısmen entelektüel ve modern yayın çeşitliliği de iyiydi. Dindar ve milliyetçi kesimleri de ihya edecek düzeyde yayınlar yer aldı.
Yerel patentli ve kaynaklı yazarlar da her zamanki gibi yerlerindeydi. Biz de Türkiye Yazarlar Sendikası ve Sunak Dergisi standı ile yerimizi aldık. Oldukça geniş bir mekânımız vardı. Yazarlar Sendikası üyesi yazarlarımız ve etkinlik için ilimize gelen edebiyatçı ve bilim insanlarımız kendi olanaklarıyla fuarımıza katıldı. Yaptığımız söyleşi ve etkinliklerle okura ve fuar uygulayıcılarına destek olmaya çabaladık.
Türkiye Yazarlar Sendikası, ülkemizin en güçlü edebiyat örgütü. Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Cengiz Bektaş, Adnan Özyalçıner gibi isimlerle taçlanmış köklü bir tarihsel ve kültürel geleneğe sahip. Bu olanaktan daha çok yararlanılmalı diye düşünüyorum. Ancak hiç müdahil olamadığımız bir fuar dönemi yaşadık…
Okur yok denecek kadar az. Çocuklar ve biraz gençler. Kitap alan kısıtlı. Kitap ücreti de zaten internet satışlarında daha ucuza geliyor. Bilinçli okur sanal alışverişlere yöneldi. Fuarlar artık gezmeye gelinen, yenilip-içilen yerler durumuna indi. Bu gidiş iç açıcı bir gidiş değil kuşkusuz…
***
Tüketim ve AVM kültürü, ürün-piyasa ilişkileri çeperinde şekilleniyor. Artık yerel yönetimler fuar şirketleriyle çalışıyor ve bu mecrada alışa ve satışa dayalı bir ilişki gelişiyor. Bu durum kitap fuarları için de ciddi bir risk içeriyor.
80 sonrası süreç toplum kesimleri arasında gerek ekonomik ve gerekse bilişsel düzeyde ciddi bir dezenformasyon yarattı. Toplumun eğitime, bilime, sanata ve üretmeye dönük algıları, inanç dizgeleriyle yer değiştirdi. Sistem toplumu tek uçlu bakış açısına ve gerici-feodal ilişkileri öne çıkaran uygulamalara yöneltti.
İktidarlıkla yürütülen bu projede birey özgün, çok renkli, üretici ve yaratıcı donanımını tamamen törpüledi. Kimliğini ve toplumdaki yerini elinden kaçırdı. Sürüye eklemlenerek biad içerikli dinsel kültür argümanları ve onun diliyle gündelik hayata tutundu. Ona dayatılan, bu gericilikle güçlenmiş sınırlar içerisinde sadece fiziksel ve ruhsal olarak varoluşu… Kendini böylesine kaybeden birey, giderek ahlak olgusundan da sıyrıldı ve kabalığın, saygısızlığın, sevgisizliğin ve şiddetin egemen olduğu bir zamana düştü. Şimdi o köşede esir ve mağdur yaşamını sürdürmeye çalışıyor…
***
Hepimizi bekleyen bir tehlike parıldıyor hayatımız üzerinde. Okumaktan sıyrılmış ve kitapsız bir zamana düşmüş birey için yalnızlık, yoksulluk, bağımlılık onun en güçlü sığınağı artık.
Orada mutlu olamayacak insan.
Buradan yeniden bir doğruluşa gidilecekse eğer kitaba, okura, üreten insana ve bu insanı önceleyen organizasyonlara gereksinmemiz var...