Hala günümüz ülke futbolunda taraftar olmayı başaran insanları şaşkınlıkla izliyorum.
Sosyal medyada estirilen futbol yorumları ve birbirini acımadan hakaret eden bir üslubun olağan ve genel geçer bir dil haline dönüşmesini de…
Bu denli futbola sadakat ve bağımlılık geliştirebilecek davranış korteksi nasıl olabiliyor?
Apaçık kirli bir oyun haline gelmiş durumda olan popüler, rantiyeci, din ve iktidar tüccarlığının afyonu olmuş günümüz futbolu, üstüne korkunç bir rekabetle soslanan saha içi oyunlarıyla hala taraftar bulmasını sosyolojik ve patolojik boyutuyla ortaya koymak gerekiyor sanırım.
***
Futbol denince akla ilk gelen olumsuz kavramlar; ırkçılık, bahis piyasasının milyon dolarlara ulaşmış rant kumpası, iktidar bileşenlerinin, siz bunu yalakacıları olarak okuyun, federasyonlardan spor kulüplerine dek konuşlanmaları ve din tüccarlığıyla sahneyi eline geçirmiş cemaat çevrelerinin pastadaki yerini almaları…
Dile kolay, seksenlerden beri popüler hale gelen futbol topunun peygamber kafası olarak algılandığı yıllardan günümüze din tacirliği fazlasıyla kabuk değiştirdi ve bugün hemen her sektörün dinsel bir dil ve argümanla ilişkisi iktidar bileşenlerinin de büyük katkısıyla kuruldu.
Bugün din vurgusu dili üzerinde baskın bir kültür hegemonyası haline geldi. Gündelik dile oturmuş olan bu kültür bugün öyle “HAYIRLISIYLA” sektörlere egemen oldu ki, artık hayırlısı olmadan bir cümlenin kenarına bile oturulmuyor.
Oysa sonuç olabildiğine hayırsız!...
***
Gelinen aşamada fazlasıyla kirlenmiş, saygısızlaşmış, teokratikleşmiş, cehaletin ve faşizmin bütün unsurlarının oyunun her kategorisinde kolayca açığa çıktığı bu sefil oyunun taraftarı olmayı başarmak, gerçekten büyük bir sadakat duygusu gereksiniyor…
***
Birinci ligde Amedspor özelinde tüm Kürt bölgelerine ait kulüpler üzerinde estirilen ve adeta büyük bir destek bulan düşmanlık ve kaba faşizm dili neredeyse olağan bir dışavurum niteliğinde.
Oyunların sonucu üzerinde yapılan manipülasyonlar, bahis tekelleri ve uluslararası düzeyde yaygınlaşmış karanlık bahis şirketlerinin baskın egemenliği, artık oyunun her boyutta kirlenmesiyle sonuçlanmıştır.
Ortada sergilenen futbolun kendi özgün gerçekliği ve estetiğiyle ilgili en küçük bir done kalmamış durumda.
19. yüzyıl burjuva kapitalizminin armağanı olan “Fair Play” kavramı, burjuvazinin kendi özgün ahlakı için bile artık ciddi bir yara haline gelmiştir.
İyi oyun artık ölmüş, futbolun karanlık prensleri bu oyun üzerinde kendi kirli örgütlenmelerini en üst formda kurgulamış ve tüm ülkelerde tabandaki halkların, futbol seyircilerinin masum duyguları üzerinden renkli organizasyonlar yapmaktadırlar…
Seyirci de kayıtsızca oynanan bu kanlı ve rantçı tiyatronun müşterisi konumunda kendi sömürülmesine rüzgâr olmakta, futbolun dayattığı bütün ileti ve yönlendirmelerine kolayca maruz kalmaktadır. Çünkü artık onların elinde futboldan başka bir oyuncağı kalmamıştır…
***
Düzen kendisine uyumlu toplum yaratarak ilerleyen homojen bir dokudur. Bilinci, düşünmeyi, üretmeyi temel alan olgular bu rant odaklarıyla hızla yağmalanır, engellenir ve diğeriyle yer değiştirilir. Popülizmin egemen olduğu kültür, sanki iktidar olmanın gereğiymiş gibi insanın en kutsalı olan değerlere acımasızca saldırır.
Toplumun ekonomi üreten kanallarından başlayıp değer üreten din, ahlak, kültür, bilim ve sanat alanlarına dek kendine bağımlı ve muhtaç toplum yaratma olgusu sistemin doğal zorunluluğu haline gelmiştir artık.
Kutsallarımız üzerinde sergilenen bu yozlaşmanın sonuçlarını bugün derinden yaşıyoruz. Gündelik politik hegemonyadan fikrimiz haline dönüşmüş faşizm kırıntılarına dek donanımlarımız artık hiç de insani, saygılı ve ötekini anlama içerikli değil.
Tam tersi, ötekini yok etme, yıkma, tarihten silme üzerine…
Bu durum geldiğimiz noktanın ne denli ilkel ve ne denli tehlikeli bir seviye olduğu gerçeğini de göstermiyor mu size?
Sadece futbola bakarken değil, gündelik yaşamın bütün kurgularına yönelik hayata karşıdan baktığınızda gerçekten siz neler görüyorsunuz acaba?
Siz var mısınız orada?