Köyde evcilik oynamak… – D20Haber
25.04.2024, Perşembe
17 °C / 29 °C Denizli Hava Durumu

Köyde evcilik oynamak…

A- A+
D20HABER
Yayınlanma: 13 Şubat 2021 Cumartesi - 09:15Güncelleme: 13 Şubat 2021 Cumartesi - 02:46
Köyde evcilik oynamak…

Yaşadığımız süreçte köyden kente gelenlerin bir şekilde geri dönme yollarını aradığına tanıklık ederken, benim yıllardır kendimce yapmaya çalıştığımın aslında bir antrenman/alıştırma olduğunu anladığımın hikayesidir okuyacağınız...

Çocukça hayalleri vardır ya insanın.
Çocuksu heyecanları bir de
Dışarıdan bakınca anlaşılmayan
Belki anlatılmasına gerekte olmayan
Ama benim anlatmam gereken...

İlk okulu bitirdiğim yılın sonbaharında o güne kadar yaşamımın geçtiği yerden uzaklaşmıştım. Belki onun etkisiydi benimki. Belki ondan sonraki yıllarda o yaşayamadıklarımın eksikliği. Bu adını koyamadığım bir nokta benim için.
Adına özlem mi denir, eksiklik mi, hayal mi yoksa, öyle işte her ne ise...
Hani hayali olur da insanın hep belleğinin bir köşesinde sıkışır durur.
Çimlenmeye hazır tohum gibi, ortamını bulup patlayıp çiçekler açmayı bekler...
Benimkinin de tam karşılığı o belki.

İşte o bir köşede sıkışıp duran çimlenmeye hasret tohumcuk bir sebeple ortaya çıktığında sadece ekilecek kuru toprak vardı. Ama onu besleyecek, sulayıp büyütecek olanaklar yoktu. Fakat bir ucundan da başlamak gerekirdi. Öyle demiyor muydu ata sözümüz "Başlamak bitirmenin yarısıdır"...

Hayalim ne idi? Ne idi çimlenip çiçekleyecek olan...
Köy ziyaretlerimizde hep baba ocağında/evinde kalıyorduk. Kalabalık ortam da rahat olunamıyor, yaşam tarzları tutmuyordu. Bekarlık dönemi sorun değildi ama sonrası sıkıntılı olmaya başlamıştı.
Eş-dost ve arkadaşlarla zaman geçirmek istenirse bu hiç mümkün olmuyordu.
Bu durumdan kurtulmak, hem daha rahat, hem daha geniş ve uzun zamanlı köyde kalmam için birşeyler yapmalıydım. İşte benim çimlenmeyi bekleyen tohumum/düşüncem/hayalim buydu.
"Bir köy evi yapmak"... Geleneksel mimari, yörede kulanılan yapı malzemesi ve ustalarınca...

Bu düşünceye hayata geçirmek için uzun yıllara ihtiyacım vardı. Her yıl azıcık bütçeler ayırarak peyder pey bir şeyler yapacak ve bir gün oturulacak hale getirecektim.
Öyle de oldu ve temel kazma, su basman seviyesi, yan duvarlarının yapımı, çatısı, tavanı, kapısı, penceresi ve içi-dışı derken, başlangıcından içinde oturmaya başlayıncaya kadar 16-17 yıl geçmişti.

Hatta oğullarım o süreçte büyümüş benimle dalga geçer olmuşlardı; girişe bir masa koyalım gelenlerden biletle ücret alalım, nasıl olsa bu tarihi eser oldu artık diyerek...
Şimdi o basit usulde yapılıp kullanmakta olduğum evde yaz aylarında tatilimi yapıyorum. Sahillere veya yazlıklara gitmek gibi alışkanlığım yok. Eşim ve oğullarım tercihlerini ona göre kullanıp gereğini yapıyorlar.

Ben ne mi yapıyorum? O hayalini kurduğum ve çocukluğumun sarı sayfalı eski defterler arasına sıkışıp kalan kuru yapraklara can veriyorum.
Çocukluğumda hatırladıklarımı hayata geçirmeye çalışıyorum. Elimle bahçe dikiyor, çapalayıp suluyor ve ekip diktiklerimi toplayıp nefsimi bastırmaya çalışıyorum.

Sebze ve meyveler kurutuyorum. Salça, pestil yapıyorum. Bulgur kaynatıp içine mısır ayva atarak pişiriyor, çocukluğumda o çok sevdiğim tatları kovalıyorum.

Sabah gün doğmadan kalkıp güneşi selamlıyorum. Çiçeklerin açışına, kuşların ötüşüne tanık oluyorum. Sabah çiyi düşen yaprakların sevincini görüp yaşamın heyecanını tadıyorum.
Bahçeye giren kaplumbağaları alıp uzaklara bırakıyor bir gün sonra yine onları bahçede buluyorum.

Domuz bahçemi talan etmesin, kuşlar mısırları didiklemesin diye korkuluklar yapıyorum. Üzümlere dadanan alakarga ile karatavuklar korksun diye ses çıkaran rüzgar gülleri yapıyorum. Süt alıp yoğurt yapıp, geleneksel yöntemlerle yağ çıkartmaya, lor peynir yapmaya çalışıyorum.
Çocuksu duygularımla bir süre yaşıyor sonra şehirdeki işime dönüyor, hafta sonu tekrar gitmek için gün sayıyorum.

Niye mi bunları yazıp anlatıyorum?
Küçük hayaller bazen değeri madden ölçülemeyecek mutluluklara gebe oluyor.
Köyün en dışında tepenin başında sulama suyu bile olmayıp kuyudan karşılanan "deşte" *de yaşamaya, bu zorluk ve yoksunluktan mutluluk çıkarmaya çabalıyorum.

Tabii ki bahçe de çocukça oyunlarla sınırlı kalmıyor oralardaki faaliyetlerim.
Dereye balık avlamaya, dağlardaki gizli yerlerde "su atınmaya" da** gidiyorum.
Sonra tütün diken, çapalayıp kıranlar, ekin biçip harman döğenlere tanıklık ediyor, elimde fotoğraf makinem ile gördüklerimi fotoğraflayıp arşivlemeye çalışıyorum.

Ve tüm bunları yaparken farkında olmadan unutulan geleneksel yöntemlerle elde edilen kışlıkların tekrar hazırlanıp yenmesine vesile oluyorum.

Artık köylerde ekmek yapmak yerine satın almak kolaylığını, ekşi, pestil yapmak, sebze-meyve kurutup saklamak yerine derin donduruculara kaldırmanın yaygınlaştığı süreçte geçmişi hatırlatmanın hazzını da yaşıyorum.

Sonuç olarak ben bahar aylarından başlayarak yaz sonuna kadar "köyde evcilik" oynuyorum...
Olanakları elverenlere tavsiye ederim.
Pişman olmazsınız.

* deşte: susuz yer.
** su atınmak: derede-çayda suya girip yüzmek