Coğrafyamın kadınları – D20Haber
24.04.2024, Çarşamba
16 °C / 29 °C Denizli Hava Durumu

Coğrafyamın kadınları

A- A+
Zeki Akakça / D20HABER
Yayınlanma: 29 Aralık 2021 Çarşamba - 09:00Güncelleme: 29 Aralık 2021 Çarşamba - 09:07
Coğrafyamın kadınları

Bir şey anlatmak için sözcük bulmanın zorluğu yaşanır kimi zaman. Kimi zaman da sökün eder hepsi ayırt edilmez. Kadınlarımız için çok şey yazılıp söylenebilir. Ben kısa bir özet yapayım istedim. Dağ başından ovaya, yaşlılardan gençlere, sevgi den umuda bir yol çizme telaşına düştüm…

Adına şiirler, şarkılar yazılan kadınlar vardır, sevilip aşık olunan, uğruna dağlar delmeye çalışılan, peşinden mecnun olunanlar hatta. Yetmez efsanelere konu kadınlar, adına hanlar, saraylar yapılan hatta şehirler kurulan kadınlar… Liste uzar gider böyle tarihin derinliklerine, hayallerin, masalların, hikayelerin birinden diğerine…

Tarih oralarda bekleyedursun, zamanı durdurabilseydik meselâ. Anaerkil toplum kültüründen ataerkil topluma nasıl evrildiğimizi anlayabilseydik, bin yıllar önce bereket tanrısı olarak Kibele (Kybele) yi görüp kabul eden Anadolu insanı. Daha sonraları, sultanları, padişah analarını ve eşlerini ve daha yakında ise Hayme anayı kendine rol model gören yurdum kadınları şimdi nerelerde ki?

Hani her gün şiddete maruz kalan, öldürülen, kıyıya köşeye savrulup korunmaya muhtaç duruma düşürülen yurdum kadınlarından söz etmeye çalışıyorum…

Nereye sinmişler ya da sindirilmişlerdir ki? (az sayıda hak hukuk arayışında olanları ayrı tutuyorum)

Çok uzatmadan gezdiğim, dolaştığım yerlerde gördüğüm kadınlardan birkaçının görüntüsüyle mini bir yolculuğa çıkalım istiyorum.

Çalışkan bir yapıya sahiptir coğrafyamın kadınları, çile çekmeyi yüksünmez. Genç kızlık döneminde vahşi doğada açan eşsiz çiçekler kadar hırçın, güzel ve etkileyici görür kendini. Dağları omuzlasa taşıyacak kadar güçlü, ulaşılmaz zirveler kadar yüksek, narin çiçekler kadar da güzel görür kendini.

Sever, sevilir, yavuklu olur, eş sonra ve gün gelir ana, sonra büyük ana ve sonra kaçınılmaz sona doğru yürür giderler. Bel bükülür, renkler solar, yüzler buruşur, saçlar ağarır vesaire…

Dağ başlarında su taşır, çocuk doğururlar seçeneksiz, ekmek aş pişirirler acı-soğan kuru yavan. Balta sallar orman işçisi olurlar, koyun-keçi güderek de çoban. Bakar büyütür, çoğaltır dağıtır.

Ovaya iner çift-çubuk, bağ-bahçe demeden çalışır. Ekin biçer sarı başaklar içinde tozu dumana katarak, toplar harman yerine, döver sapı-samanı ayırır ambara koyar yetiştirdiklerini ve bereket diler ilahi kuvvetlerden.

Yetmez bu kadarcık çalışma-çile tütüne gider, acı tütünün acısını bal eyler. “Yaşam” der, “yarın” der, “umut” der ve yaprak-yaprak alın terini biriktirir. O alın teri ki; ekmek olacak, aş olacak, çoluk çocuğa gelecek olacaktır. Düğün-dernek onunla kurulup, borç-harç onunla ödenecektir. Onun için acı tütünün acısını bal bilirler.

Her şeye ve her duruma karşı içinde açan çiçeklere engel olmaz yurdum kadını. Allı morlu fistanlara bürünür yaş baş konusunu sorun etmeden. Çalar söyler ve oynar dağlarda akan dereler, ovalarda süzülen kuşlar gibi. Yeşil ördek gibi göllere dalar, bülbül gibi dikenlere konar, sarı yazma da bağlar bürümcük çemberi de. Kara yazıyı da bilir gül dallı çekiyi de… Ama illa ki içindeki biriken coşkuya haykırır inadına. Vurdukça kaşıklar bir birine dile gelir sanki içindeki sessiz kaya ve sipsinin her üflenişinde çıkan o tiz ses onun çığlığı, haykırışı ve inancıdır aslında…

Umudu her dem yeşildir onların, başları ise hep dik. Dün öndeydiler yarında önde olacaklardır eminim.