Eller ne çalar, diller ne söyler? – D20Haber
24.04.2024, Çarşamba
18 °C / 34 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. ÖZGÜN İÇERİK
  4. /
  5. BİR FOTOĞRAF VE HİKAYESİ
  6. /
  7. Eller ne çalar, diller ne söyler?

Eller ne çalar, diller ne söyler?

A- A+
D20HABER
Yayınlanma: 20 Mart 2021 Cumartesi - 09:00Güncelleme: 20 Mart 2021 Cumartesi - 09:40
Eller ne çalar, diller ne söyler?

Bazen susup dinlemek, bakıp düşünmek iyi gelir. Bir türkünün ezgisinde uçup gitmek, dünden alıp yarına götürmek, eksiği tamamlayıp fazlayı dağıtmakta istenir. Bir hikaye anlatmayacağım bu kez, fotoğraflarla da gezdirmeyeceğim. Gönül telinize tezene olup sizin sesinizi size dinleteceğim...

Kırsal kökenli olanlar ile halen kırsal bağı olan orta yaş grubundakilerin hatırlayacağı gelenek-görenekler, örf ve adetler vardır. Onlar ki; simge, zamanın sözcüsü ve hatta duyguların tercümandır.
İçinden geçtiğimiz süreci tanımlamak, yorumlamak isterseniz sıradan bir köy düğününe tanıklık edin. Ama gerçek olsun. Telaşları gözlemleyin, heyecanlara ortak olun ve her hareketin, her figürün nerelerden süzülüp geldiğini düşünün.

Biliyorum artık “nerede o eski düğünler” diyeceksiniz. Tıpkı “nerede o eski bayramlar” dediğiniz gibi. Ama isteyen bulur. Aynısı olmasa bile benzeri olsun, mutlaka izleyin, izleyin ki yollar bulup kaynağa ulaşın...

Bazen aklıma gelen bir konu hakkında saatlerce fotoğraf arşivimde dolanırım. Öylesi bir zamanda yine dalmışken fotoğraf klasörlerime bir kaç kare eski fotoğrafıma rastladım. İşte o kareler aldı götürdü beni. Zamanın o bölümüne ve hatta daha gerisine...

Çocukluğumun düğünlerine gittim. Oralarda kalmadım, geldim bugüne, tekrar geri döndüm. Zaman zamanın içine hapsetti beni. Çıkamadım oralarda kaldım.
Çocukluğumun düğünlerini anlatmam uzun ve çok meşakkatli olur. Ancak bir o kadar da renkli ve heyecanlı da belki. Ama şimdi değil. Bu kez oralara fazla dalmayıp sadece bir motifi detaylandırıp paylaşacağım.

O zamanlar da düğünler günlerce, hazırlıkları ise aylarca sürerdi. Yaşlılar kendi düğünlerinden söz eder, düğün odununu, çörek kapmasını, at yarışlarını, güreş tutmaları anlatır, gelin almalarını, arap oyunlarını ve kızların kendi aralarındaki kol kırma, yen kapma oyunlarından söz etmeden geçmezlerdi. Ama ille de gelin alma havası ile çörek kapma havası pek ballandırılarak anlatılırdı.

Benim belleğimdeki en renkli anılar ise “güvey oynaması”, “gelin alması” ile “gelin indirme”leridir. Kına gecesi sadece kadınlar arasında olduğu için anca çocuklar kıyıdan köşeden izleyebilirdi. Orada çalınan “düdük ve iliyen” (sipsi ve bakır leğen ) olayın özü gibidir.

Kına gecesi ya da gelin alma günü kız evinde oyuna çıkacaklar çalgıcıların (düdük ve leğen çalanın) önüne gelir “çeki-çemberi”sini çömelerek düzeltir, tahta kaşıkları eline geçirir. Hazır olduğu an çalgıcılarla göz göze gelir, müziğin başlaması ile oyuncu ayağa kalkar ve oyuna başlar. Çevresine göre “para çevirme” olur. Özellikle sözlü ve nişanlılara para çevirme olursa-olmazsa günlerce sohbetlere konu olurdu.
(Sonrasında bir çok detay gelir gündeme, adetlere göre sırasıyla uygulanan bu konular ayrı ayrı ve uzun uzadıya anlatılabilir. Bunlar ayrı yazı konusu olacaktır)

Beni bu konuya getiren işte böyle bir anın fotoğraflarına rastlamış olmamdı. Uzun yıllar önceydi, olayı canlandırmak için düğünlerde bu işi yapanları ve oynayanların bir kısmını toplamıştım. Sonrasında onlar çalmış-oynamış ben de anam yaşındaki o kadınları fotoğraflamıştım. Ne kadar hoşgörülü ve hoş bir ortamdı. Şimdi ne kadar mutluyum bunu yaptığım için.

Şimdi “Sipsi” olarak adlandırılan o zamanlar yöre insanının “dilli düdük” dediği o enstrüman ve onu çalanlara verilen sıfatlar aklıma geldi. Düdükçü Hatca, Hatca kızı Anser ve son olarak Helime... Leğen çalanlar için aynı sıfat kullanılmazdı ama onlar da aranan kişilerdi. Herkes çalamazdı çünkü.

Burada sözü edilen “dilli düdük” genç çam ağaçlarının dalından, düzgün genç söğüt dalından ve ceviz ağacının düzgün dallarından da yapılır. Ama yaygın olarak kamıştan (kargı) yapılanı bilinir ve düğünlerde o çalınır. Hatta bundan bir kaç tane yapılır ve çalgıcı bunu bazen başına bağladığı “çeki ile çemberi”nin arasına sokuşturur. Biri arızalanırsa yedektekini hemen devreye sokar. Sipsi ile aynı anda çalınan bakır leğen ise iyi ses verecek şekilde seçilir. Çoğunlukla hamur yoğrulan bakır leğen olur bu. Bu leğene bazı yörelerde “dımıdan” da denilir. İşte bir fotoğrafın arkasına gizlenen detaylar, işte yurdum insanının yaşamı ve renkleri. Ve günümüzde bu renklerin ne kadar solduğuna tanık olan bizler...

Bir fotoğraf özelinde sizlere analarımız, bacılarımız, teyzelerimiz ve yengelerimizin içinde sakladıkları solmamış rengi göstermeye çalıştım.
Hepimizin saklı bir rengi vardır. Onu bulup çıkarmak ve düşünüp değerlendirmek sizin keyfiniz olsun. Unutmayın yarın dünler üzerine kurulur...

Hamur yoğurup ekmek yapan
Tomruk soyup, orak sallayan
Harman yerine başak taşıyan eller,
Ocak başında ekmek pişiren
Dere kenarında çamaşır yıkayan
Kına yakıp, oje süren eller
Leğene vurup, Sipsi çalan
Kaşıklarla oyuna duran eller...
Ah o eller ne çok şey söyler!
Tıpkı gözler gibi
Dilin dönmediği, sesin çıkmadığı günlerdeki gibi...