Cinque Terre – D20Haber
12.05.2025, Pazartesi
15 °C / 27 °C Denizli Hava Durumu

Cinque Terre

A- A+
Zeki Akakça / D20HABER
Yayınlanma: 18 Temmuz 2020 Cumartesi - 10:00Güncelleme: 18 Temmuz 2020 Cumartesi - 03:14
Cinque Terre

Ne güzel bir atasözüdür “Deveyi yardan uçuran bir demet ottur”… Bir tutam ot için deve yardan uçar da biz bir kare fotoğrafın derdine düşüp yüzlerce kilometre yol gitmez miyiz? Bulma-bulamama, zamanında yetişerek fotoğraflayıp-fotoğraflayamama kaygısına düşerek hem de…

Karayolu ile Paris merkezinden başlayıp bin küsur km yol yaparak Roma’ya ulaşmak. Roma’dan dönerek Floransa üzerinden İsviçre Alpleri ve tekrar Fransa ya girip Coolmar’ı görüp Paris’e dönmek. Bir cümle ile anlatılan güzergahta o kadar detay ve zaman var ki her biri ayrı bir yazı konusu.
Ancak bu yazımda adı geçen uzun yol üzerinde minicik bir nokta “Cinque Terre” … İşte o renkli noktaya ulaşma hikayesi.

Paris , Lyon, Aix en Provence, Marsilya, Cannnes, Nice, Monaco, Menton ve İtalya’ya giriş. San Remo, Savona, Cenova derken işte o minicik noktayı “Cinque Terre”yi bulma maceramıza başlıyoruz.
Kuzenim Kenan Öztürk’ün ev sahipliği ve rehberliğinde çıktığımız bu yolculukta karayolu ve özel araç tercih ettik. Zira istediğimiz yerde durabilir, konaklayabilir ve dilediğimiz kadar kalabilirdik.

Gezi öncesi elbette ki bir plan yapıldı. Uğranacak noktalar belirlendi. Ne kadar mesafe olduğu, ne kadar zaman harcanacağı hesaplandı vesaire. Bunlar öngörüydü elbette. Bir de hesapta olmayan ve “haydi onu da atlamayalım, bunu da görmüş olalım” diyerek planı deldiğimiz/deleceğimiz noktalar plan hariciydi. Gezilerde bu hep olurdu. Bunu daha önceki gezilerimizden de tecrübe etmiştik zaten.
Bu kez de birkaç istisna yaşayacağımız kesindi. İlkini biraz da elimizde olmayarak Aıx-en Provence’de yaşadık. Yaklaşık 900 km gittikten sonra bir otel önündeki inşaat kalıntısı aracımızın tekerini patlattı ve ertesi gün öğle sonuna kadar orada beklemek zorunda kaldık. Elbette oradaki hemşehrilerimiz sayesinde çevre gezisiyle bu boşluğu değerlendirdik.
Sonrasında plana göre yolculuğumuza devam ettik. Ancak burada aradaki ziyaret yerlerimizi ve konuları atlayıp doğrudan ana konuya götüreceğim siz okurları.

Denizli de açılan bir resim sergisinde gördüğüm tablodan aşina olduğum görüntüyü bu kez Menton’da (Fransa İtalya sınırında bir yerleşim alanı) bir turizm acentası önündeki panoda görünce içime bir heyecan girdi. Kuzenim de aynı heyecanı duymuş olmalı ki bilgilendirme levhasını bakıp inceledik. Küçük bilgileri not edip “Cinque Terre”yi uğranacak yerler arasına aldık. Oysa o bizim ana planımızda yoktu.

Fransa sınırından İtalya ya girdikten sonra hep konuştuğumuz “Cinque Terre” oldu. Cenova da biraz oyalanınca (orada kaldığımız süre içinde de ilginç anlar yaşamayı becerdik. O başka bir yazıda anlatılabilir) zamanı biraz ekonomik kullanalım ve bu ilginç bölgeye bir an evvel ulaşalım diyerek hızlandık.

Gideceğimiz yerin adını doğal olarak aracın navigasyon’una yükleyip hızla yola koyulduk. Yol bizi alıp pek öyle işlek olduğu anlaşılmayan kırsala, dağlara götürüyor daracık yerlerden geçiyor o dağın arkası mı, yok burası mı diyor arada soruyoruz! İngilizce bilenler doğru gidin anlamında işaretle devam diyorlar… Haritaya bakıyoruz yol doğru. Ama yolda levha göremiyoruz. Farklı isimler yazıyor. Mesafe belirtiliyor o kadar.

Epeyce gittikten sonra dağlar aşıp çok yüksekçe yerlerden ufukta denizi görüyoruz. Eh bu da bir şey. Sonuçta yer deniz kenarında onu biliyoruz… Kime “Cinque Terre” desek tamam anlamında başlarını aşağıya eğip devam edin diyorlar.

Yaklaştığımızı düşündüğümüz yol ayrımında bir grup motorcu mola vermiş dinleniyorlar. Yaklaşıp soruyoruz. O gürültülü İtalyan edasıyla birkaç tanesi vadi aşağıya inen yolu tarif ediyor. Sevinçle dar yoldan aşağı iniyoruz. Allah’tan arabamız sağlam ve bakımlı ve o keskin virajlarda lastik sesleri arasında arada banket üstünden geçerek vadi tabanına iniyoruz. Bir çok araç yolun sağına soluna park etmiş ama ortada ne insan var ne yerleşim alanı.
Karşı yola devam eden bir çift görüyor asfalt olmayan yoldan peşlerine takılıp yakalıyoruz. İngilizceyi pek bilmiyorlar ama çat-pat anlaştık. Anladıkları kadarı ile bize yanlış geldiniz geri dönün yol ayrımından doğru devam edin diyorlar. Haydiii.. Bir de geldiğimiz yoldan tırmanışa geçiyoruz. Bizi yol tarif eden motorcular gitmiş.

Haberin DevamıReklam




Biraz devam edip denizi uzaktan gören hakim bir noktada duruyoruz. Uzaklarda az da olsa sisler içinde tepenin üzerinde renkli yapıları zar zor seçiyoruz. Orası mıdır ki diye konuşurken zoom objektifimle fotoğraf çekip büyüterek bakıyorum. Evet bizim aradığımız yere benziyor.
O ara otomobiliyle bir çift yanımza gelip duruyor ve aşağılara bakıyorlar. İtalyan oldukları kesin, konuşmalarından bu anlaşılıyor. Ama bize nasıl yardımcı olurlar? Kuzen yaklaşıp soruyor “Cinque Terre” Nere?
İtalyan İngilzce bilmiyor anlaşılan. Ben el kol hareketiyle yarı Türkçe – İngilizce hatta kuş dili sormaya çalışıyorum. Bu arada kuzen arabadan harita almaya gidiyor.Adamağız yardım edecek ama dil sıkıntıve çaresiz, biz çaresiz!!! Bu kez İtalyan arabasına gidip bir harita getiriyor. Oradan anlatmaya başlıyor İtalyanca! 5 nokta gösteriyor! Sonra bir alan ve çerçevesini parmağıyla çevreliyor ve “Cinque Terre”…
Anlıyoruz ki “Cinque Terre” bölgenin adı. Yani 5 ayrı kaya köy/kent/kasaba/yerleşim alanı adına her ne derseniz…

Tepeden gördüğümüz yere ulaşmaya niyetlenerek basıyoruz tekrar gaza. Gün epey aşağılarda ışık gitmeden, gün geceye dönmeden ulaşıp birkaç kare olsun çekebilsek diyerek yine lastik sesleri, balata kokusu arası bu kez daha da dar yoldan iniyoruz. Arada yaya gidenler bizden ürküp kenara çekiliyorlar… Veee nihayet bu ulaşılmaz “Cinque Terre” nin noktalarından birindeyiz “Manarola” yazıyor levhada, bir önceki indiğimiz vadide ise “Vernezza” yazıyordu!

Arabamızı otoparka bırakıp (İtalya’nın çok güvenli yer olmadığını bildiğimiz için her şeyi bagaja tıkıp ortada bir şey bırakmamaya çalışıyoruz araba Paris plakalı ve biraz da havalı duruyor marka model olarak . Yani bende birşey var gel bir el at tarzı bir durum. Hızlı bir şekilde vadi tabanından denize doğru yürüyoruz. Evet burası aradığımız yer. Hatta tur acentasında gördüğümüz fotoğraf…

Zamanı iyi kullanmak adına ayrılıyoruz kuzen ile ve buluşacağımız noktayı konuşarak elbette. Ben ilk sahil tarafına iniyorum ( sahil demek lazım iskele daha uygun kum yok çünkü her yer kayalık) o diğer koy tarafına geçip karşı cepheden güneşin deniz üzerinden batarken aydınlattığı cepheye gidiyor.
Bir müddet sonra buluşuyor ve sahil diyebileceğimiz kayalık alanlarda çekimlerimizi yapıyor, “Cinque Terre” nin renkli buketlerinden birini kayda geçirmiş oluyoruz.
Oradaki mekanlardan bir şeyler yemeyi planlıyoruz ama restoran ve büfeler ile cafelerin önü yarım saat önceden yüz metreden uzun kuyruğa girmiş insanlarca kapatılmış.

Artık onca yol ve yorgunluk sonrası ve hedeflediğimiz görüntüleri de yakalamış olarak biraz rahatlamış durumdayız. Kendimizi ödüllendirip azıcık dinlenmek için bir cafe de deniz manzaralı oturup bir şeyler yudumluyoruz. O ara kocaman bavullarıyla önümüzden geçmekte olan üniversiteli gençler dikkatimizi çekiyor. “Bunlar Türk” diyorum ben. Ya öylemi ne alaka derken, onlarda bizim konuştuğumuzu duyup anlıyorlar. Selamlaşıp söyleşiyoruz.

Birgün önce gelip burada konaklamışlar ve diğer köyleri de gezmişler. Onlardan gerekli bilgileri alıyor ve benzer olduğu için ve bizim sadece fotoğraf için geldiğimiz anlaşılınca diğerlerine gitmesekte olur diyoruz. Onlar bizimle ters yöne gittikleri için yardımcı olamıyoruz. Trenle gelmişler ve tren ile dönecekler. Kısa süreli tanıştığımız Türk arkadaşlarımızla vedalaşıyoruz. Biz geldiğimiz yerden arabamıza doğru yokuş yukarı yaya tırmanıyoruz. Çevreyi izliyoruz yorgun da olsak keyif alıyoruz.
Arabımza döndüğümüzde sorun olmadığını fark edip bu kez yönümüzü Pisa tarafına çeviriyoruz. Artık gün geceye dönmüş çevre kararmış durumda. Bir şeyler atıştırmış olmamıza rağmen açlık var ama yola devam etmeliyiz. Gece Pisa da konaklayıp orada kendimize bir ziyafet çekebilir, sabahında da kalkıp Pisa kentini ve meşhur kuleyi de gezip yolculuğumuza devam edebiliriz artık.
Çünkü bir kare fotoğrafı yakaladık!

Cinque Terre Hakkında biraz bilgi paylaşmak gerekirse; Burası için İtalyan Rivierası’nın “Beş Muhteşem yeri” diyenler de var, renkli beş kaya köyü diyenler de ve hatta bin yıllık kaya köyler diyenlerde…

Bu muhteşem beşli: Monterosso al Mare, Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore adlı köyler. Şimdilerde hepsine köy demek biraz zor. Zira günde binlerce insanı ağırlıyorlar. Ulaşım asıl tren yolu ile. Çevredeki kenlerden sürekli bu köylere ulaşım var. Karayolu az tercih ediliyor. Deniz yolu ise her köy için geçerli değil. Yeterli liman olmayan köylere tren ve karayolu konukları taşıyor. Her köyde sahiı/kumsal yok. Bukonuda tercihler broşürlerden ya da web sitelerinden bakılarak yapılabiliyor.

1997 yılında Cinque Terre UNESCO Dünya Miras Listesi’ne dahil edilmiş. Cinque Terre bu listeye “cultural landscape” kategorisinden girmiş. Bu kategori “insan ve doğanın birlikte oluşturduğu kültürel değerleri” temsil ediyor.

Cinque Terre’nin bu listeye dahil etmesinin temel nedeni “benzersiz nitelikte bir çevrenin oluşumunu sağlayan insan ve doğa arasındaki uyum” olarak açıklanıyor. Özetle, Cinque Terre’de insan doğayı, doğa insanı şekillendiriyor.

Cinque Terre Ligurya’da bulunan beş köyün oluşturduğu bir bölge ve dilimize “beş diyar” olarak çevrilebiliyor. Köylerin fotoğrafları bir perspektiften bakılarak birbirine benzediğini düşünmeyie sebep oluyor. Ancak yakından bakınca ne kadar farklı olduklarını anlamak mümkün.

Niye böyle kurulmuş ve boyanmış bu evler sorusuna gelince çeşitli rivayetler var . Siz hangisine inanmak isterseniz o size ait oluyor. Bunlardan en yaygın olanı ;Bölge yaşayanları denizdeyken kendi evlerini uzaktan ayırt etmek için evleri böyle renkli boyadıkları söylenip anlatılıyor. Hikaye hoş geliyor kulağa ama gerçek başka aslında. 1970 li yıllarda bölgenin turistik anlamda keşfedilmesiyle evler bu renklere bürünmüş. Daha doğrusu köylere biraz çekici hava verilmiş.

Uılaşım Cinque Terre köylerine en yakın İtalyan şehirleri Pisa, Cenova, Floransa, Milano ve Bologna. Bu şehirlerden köylere trenle rahatlıkla ulaşılabiliyor.