Bir çiçektir sunduğum... Adını ben koymadım Kökü bizde dalı dışarıda. Anavatanı yurdumuz ama kaptırmışız . Şimdilerde çiçekçilerden satın alırız onlar da yurt dışından... Sizi O çiçeğin yurduna götüreceğim. "Bir çiçektir Şakayık"
Şarkılara isim, tanıtımlara sembol, tarımsal endüstride metadır o.
Dağların renklisi, vadilerin allı güllüsü, derelerin süslüsü.
Sahipleneni çok koruyanı yok güzeldir o.
Ülkemizin değişik yörelerinde; Ayı Gülü, Yaban Gülü, Dağ Gülü, Kan Çiçeği, Bocur, Kızıl Lale gibi değişik adlarla anılır-tanınır o.
Türkiye coğrafyasında 9 türü bulunduğu belirtilir. Ayrıca ana gen merkezi olarak yine Türkiye coğrafyası gösterilir ve şimdiye kadar da 4 çeşidinin tescili yapıldığı belirtilir.
Koruma altında olduğu da söylenir.
Bu güzel ve gizemli çiçeğin latince adı “Paeonia Officinalis” dir.
Şakayık; “Expo2016 Antalya”nın sembol çiçeği” olarakta kayıtlara geçmiştir.
Yine ülkemiz coğrafyasında bu kadar türü olan çiçeğin yaygın olarak Antalya, Burdur, Denizli ve Afyonkarahisar florasında bulunduğu yazılır söylenir.
Bu kadar teknik ve kitabi bilgi ile yetinip asıl kendi hikayeme gelmek isterim.
İlk kez 2012 yılın başlarında; Denizli/Kale/Çamlarca köyünde bir türbe bahçesinin sınırında görüp fotoğrafladığım bu çiçeği merak etmiştim.
Sonra aynı çiçeğe Denizli il merkezi Zeytin Yaylası tarafında ve kanyon tabanındaki küçük düzlüklerde rastladım.
Bununla kalmayıp yine Denizli il merkezi sayılacak yerde Karcı dağlarında bir kez daha karşılaştım.
Merak edip konuyu değişik ortamlarda dillendirirken, benzer görüntülerin Denizli Acıpayam Yeşilyuva tarafında olduğu bilgisine ulaştım.
Artık merakımı gidermiş ve bu bölgede çiçeğin yaygın olarak varlığını kesinleştirmiştim.
Belki kireç taşı barındıran diğer dağların nem/su tutan vadilerindeki humuslu bölgelerde yetişmekte idi bu gizemli güzel.
Sıra bunları toplu halde açtıkları zamanlarda çekmeye gelmişti. Ama bir türlü mevsimini ve o bölgeyi bilenlerin boş zamanını yakalayamıyordum.
2019 yılı mayıs ayı ortalarında Laodikya Fotoğraf Topluluğu (LAFOT) olarak Çal yöresinde bir hafta sonu fotoğraf çekim etkinliği düzenlemiştik.
Pazar günü gerçekleştireceğimiz bu etkinliğe nedense pek katılım bilgisi veren olmamıştı. Oysa bu tür etkinlikleri asla kaçırmayan arkadaşlarımız vardı. Onlardan da ses çıkmamıştı. (Sonradan öğrendik bu arkadaşlarımız gizli bir grup yapıp aynı bölgeye cumartesi günü kendileri gitmişlerdi)
Durum öyle olunca cumartesi akşamı etkinliğe katılacağını belirten 3 arkadaşımızla gezi bölgemizi değiştirip Acıpayam yaptık. Oradan da Şakayıklar bölgesine daha evvel giden bir arkadaşımızla irtibat kurup planı tamamladık .
Pazar sabahı erken saatlerde Denizli’den grup üyesi 3 arkadaşımla yola çıkıp, Acıpayam’dan bize katılacak olan arkadaşımız ile Karahüyük kahvesinde buluştuk.
Kahvaltımızı burada yapıp zamanın erken olduğu kararına varıp önce Salda gölü çevresinde biraz çekim yapalım, sonra Yeşilyuva ve “Şakayık”ların yetiştiği dağa gidelim kararına vardık.
Bu tür durumlarda modele ihtiyaç duyduğumuzda arkadaşlarımızdan fedakarlık beklerdik. Yine aynı yöntemi deneyip fotoğraf çekmeyip bizlere modellik yapması için grup arkadaşımızdan ricada bulunduk.
O gün, o model olacak bizler çekim yapacaktık. Sağ olsun arkadaşımız ricamızı kırmadı.
Karahöyük kahvesindeki kahvaltı sonrası Salda Gölü kıyılarında boş manzara çekmek yerine, konulu ve modelli çekimler yapma şansı yakaladık.
Doğa ve ortam da iyi olunca ve bir de ortama keçi sürülerinin de dahil olmasıyla Salda Gölü çalışmamız bizi ziyadesi ile tatmin etti. Modelimizin fedakarlığı sayesinde, gerek aksesuarlı ve gerekse farklı renkli kıyafetlerle keyifli çalışmalar yapıp güzel fotoğraflar çektik.
Salda Gölü’nden öğle saatlerinde ayrılıp, bu kez yine geldiğimiz yoldan Yeşilyuva ve oradan da dağa doğru tırmanıp “Şakayık” bölgesine ulaşmaya çalıştık.
Ama bölgeyi bilen arkadaşımızın yön bilgisinin biraz zayıf ve yolun bozuk olması kaynaklı önce yolu karıştırdık, sonra da araç su kaynatınca kısa süreli yolculuğumuza ara vermek zorunda kaldık.
Önce biraz yürüyüp sonra tekrar aracımızla devam ederek “Şakayık”lara en yakın yere kadar ulaştık.
O kadar da kolay değildi güzele ulaşmak. O kadar yakın yerlerde olmamalarının da bir sebebi vardı elbet. İnsanların zulmü ve acımasızlığı onları korkutmuş olmalıydı.
Güneşin hafif batıya eğildiği zamanlarda çamlar arasından geçip bir vadinin kuzey batıya bakan göçük oluşmuş kısmında bu zor yerlerin güzel yaşayanlarına ulaşmıştık.
Koyu yeşilin için de koşuşturan kırmızı elbiseli Uzak Doğulu kızlar gibi görünüyorlardı.
Çok büyük bir alan değildi yaşadıkları yer. Ama hoştu. Hatta biraz da loştu. Bizden başkaları da vardı. Kuzu göbeği arayan ve bölgeye piknik amaçlı gelenler gibi.
Daldık “Şakayıklar Denizine”… Heyecan ve coşku ile çekiyor, bakıyor, kokluyor bir daha, bir daha dönüyorduk. Ter ışık, yakın çekim, modelli çekim derken zamanın ne kadar hızlı geçtiğini anlayamamıştık.
“Yeter artık hepsini bu yıl mı çekeceğiz?” dedi arkadaşlarımızdan biri. O zaman farkına vardık ne kadar zaman orada kaldığımızın. Bir çember çizerek vadi tabanından yukarıya, geldiğimiz yöne doğru tırmandık.
Aracımıza ulaştığımızda zamanın epey geç olduğunu ve yolun uzunluğunun farkına vardık.
Şimdi sırada yorgun ama doygun bir ruh ile geri dönüş vardı.
Salda Gölü’nün mavisi ile beyazı bizi aydınlatıp gökyüzüne çıkarmış, Şakayıkların kırmızı ve yeşili dağlara sermişti.
Mutluyduk. Güzel bir gün ve hoş fotoğraflar ile dönüyorduk evlerimize.