Önce duayenler gidiyor! Neden? – D20Haber
28.04.2025, Pazartesi
11 °C / 20 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. YAZARLAR
  4. /
  5. Yaşar TOK
  6. /
  7. Önce duayenler gidiyor! Neden?

Önce duayenler gidiyor! Neden?

A- A+

Türkiye Şarap sektörünün belli başlı şirketlerinden birisi Pamukkale Şaraplarıdır. İşte o markanın yaratıcısı, onu uluslararası hale getiren yönetim kurulu başkanı Yasin Tokat, geçtiğimiz haftanın son iş günü tatil yaptığı Kuşadası’nın Dilek yarımadasındaki Güzelçamlı beldesinde yaşamını yitirdi. Yakınları için hayli trajik bir ölüm olduğunu biliyorum. Yasin Tokat’ı tanıdığım kadar, birlikte çalıştığı ekibin bazı akraba üyelerini de tanıyorum. Onların neredeyse çocukluktan başlayıp, çoluk çocuğa karışmasına kadar! O nedenle acılarına ortak olmanın kolay olmadığının bilincindeyim.

   

Oturup Yasin Abi için ne yazabilirim diye düşünürken, onunla başka bir duayenin, Küp Şaraplarının kurucusu Hasan Altıntaş’ın (herkesin Hasan Amcası, lakabıyla ‘Şapkacı Hasan’) cenazesinde karşılaşmamızı hatırladım. Mezarlıkta, baş selamıyla sessizce selamlaşıp başka bir mezar taşına ilişmiş, imamın okuduğu duayı dinlerken, mezarın üstünü toprakla dolduranları izlemiştik. Yasin Abi bir ara kalkıp mezara bir iki kürek toprak savurdu, sonra geldi aynı yere tekrar ilişti. Yüzündeki sakin, dingin, metanetli bir ifadeydi. Dikkatle izlemiş olmalıyım ki, hatırlayınca her jest ve mimiği gözlerimin önünde canlanıverdi bir anda.

Onun mezarına da dostları aynı şekilde toprak atmış olmalılar. Kimler vardı bilmiyorum. Ben cenazesine Kuşadası’ndan yetişmek için erken saatte çıkmalıydım ama aracım yoktu. Ayrıca havanın 40 dereceleri aştığı bu sıcaklıkta dışarı çıkmamı doktor kesinlikle uygun görmüyordu. Kan dolaşımı bozukluğu yaşıyor olmamdan kaynaklanan sorunlar, daha başka sağlık sorunlarına yol açabilirdi ve bu güçlü olasılıktı vs.

Hasılı cenazesine gidemedim Yasin Abi’nin. Ailesini arayıp bu kalabalık taziye günlerinde rahatsız etmek de istemedim, ancak toprağa verilişinin ertesi günü arayıp telefonla baş sağlığı dileyebildim.

***

Yasin Tokat evet, gerçek bir duayendi. Yıllar önce yaptığımız bir söyleşiye şöyle bir anekdot sıkıştırmıştı: “Kavaklıdere Şaraplarından Ali Başman Bey bana ‘sen Denizli’nin efsanesisin’ dedi.”
Ali Başman yanılıyor mu, sanmıyorum. Yasin Tokat bu şehrin şarap kültürüne kendi mesleki üslubuna uygun şekilde çok önemli katkılar yaptı. Bu katkıları asma-bağ seçiminden, yetiştirme tekniklerine, toprağın hazırlanmasından işlenmesine, üzümün bakımından pazarlanmasına kadar, sorumlu hissettiği yörenin insanına her zaman iki elini birden uzatarak gerçekleştirdi.
İlk tanıdığım yıllardaydı. Pamukkale Üniversitesinden dostumuz Velittin Kalınkara’nın etkin şekilde içinde yer aldığı Güney Bağ Bozumu ve Kurtuluş Günü şenliklerinde Güney Belediye Başkanı Halit Gürbüz’le hep birlikte çaba gösteriyorduk. Sponsorluğunu genellikle Pamukkale Şaraplarının yaptığı yöresel etkinliklerdi. Ancak şimdiki gibi deve güreşi, yemek yarışı türünden yerel kültür değerlerine yaslanan değil, doğrudan ulusal sanat etkinlikleri olarak gerçekleşen şenlikli faaliyetlerdi. Ressamlar tuvallerini yerleştirir açık havada resim boyarlardı. Heykeltraşlar üç günlük etkinliğe sığdırmak için küçük kütleler halinde mermer yontarlardı. Müzisyenler ilçenin geçici olarak salona dönüştürülen kışlık sinemasında klasik müzik konserleri verirler, sanat üzerine, edebiyat, şiir hakkında paneller yapılır, küçük oyunlar hazırlanıp sergilenirdi. Ankara’dan, Hasanoğlan Köy Enstitüsü grubu gelir, faaliyetlerin önemli bir bölümünü üstlenip gerçekleştirirlerdi.

Yasin Tokat, bu etkinlikler gün içinde tamamlanıp akşam geceye döndüğünde, ilçe meydanında sahneye çıkacak olan sanatçıyı fabrikada ağırlamış olur, sanatçı ilerleyen saatte sahnede yerini alır ve müthiş performanslar sergilenirdi. Bu konserlerden aklımda kalan bir kaçı, Musa Eroğlu konseri, Bedia Akartürk Konseri, Haluk Levent Konseri gibi etkili ve yüksek seyirci kapasiteli konserlerdi.

Sonra, sanat performanslarının tamamlandığı son gün harika bir sergi hazırlanır, resimler ve heykellerden oluşan eserler ertesi güne kadar Cumhuriyet Dönemi yapılarından eski hükümet konağı meydanında sergilenirdi. Son gidişimde Yasin Abi’nin ofisinde asılı, Çoban Ressam’ın (Süleyman Şahin) Pamukkale üzüm bağlarını resmettiği tabloya uzun uzun bakmıştım. Yanlış hatırlamıyorsam 2008 veya 2009 tarihli olmalıydı. Üzerinden 15 yıl geçmiş. Ne kadar hızlı tükeniyor zaman!

Kendisini çok özleyeceğiz. Denizli şarap sektörünün bu seçkin insanını unutmak kolay değil.

Son karşılaşmamız yaklaşık 4 ay önceydi. Yerel seçime haftalar veya günler kalmış, her şey doğal akışında gibi görünse de toplum zamanı hızla çekiştirmeye başlamıştı. Dostum Yılmaz Kahraman aradı: “Bugün işin var mı?” Var ama önemli değil. Yılmaz Abi ararsa işler bekleyebilir. “Bugün arsa-emlak vergilerini ödemek için Bozkurt’a gideceğim, işin yoksa birlikte gidelim.” Benim canıma minnet. Evde çalışmaktan sıkım sıkım sıkılıyorum zaten. Bozkurt kaç km’lik mesafe ki, sabah 11.00 civarı varıyor, işimizi 10 dakikada görüyor, bir o kadar zamanı da akraba ziyaretine ayırıp yeniden yola revan oluyoruz. “Şimdi nereye?” Nereye istersen Yılmaz Abi, bizi tutan mı var? Ankara yoluna çıkıp direksiyonu Çal Kuyucak yönüne kırıyoruz. Önce Mahmutgazi’de KÜP Şaraplarından dostumuz Asım Altıntaş’ı arıyoruz, yerinde değil. Olsun, Çal’a uğrayıp Güney üzerinden dolaşarak Denizli’ye uğrasak ne olur ki? “Tamam” diyor Yılmaz Abi. Çal’a uğrayıp Selcen üzerinden Kabalar kasabasına, oradan Adıgüzel barajı üzerinden Güney’e yollanıyoruz. Maksadım biraz Baraj sularının ne kadar çekildiğini gözlemek, biraz da Güney içinden geçerken Yasin Tokat’ı arayıp, yerindeyse çayını içmek. Yasin Abi ilk çalışta açıyor, “yerimdeyim buyurun gelin” diyor. Doğruca şaraphaneye yollanıyoruz. Yasin Tokat’la son karşılaşmam oldu. Orta yerde, çiçek tarhının önüne yerleştirilmiş tabure ve sandalyelere oturduk. Çaylar geldi, kısa bir merhaba faslından sonra seçim haberleri üzerine sohbete başladık. Yarım saat kadar konuştuk. İlk kez Yasin Tokat’ı umutsuz görmedim o gün. Sanki yerel seçim sonuçları içine doğmuştu. Neşeli ve canlıydı. Onun huyuydu, eğer keyfi yerinde değilse biraz mırın kırın ederek konuşur, gözlerini kaçırır veya uzaklara diker, nadiren öfkeliymiş hissi uyandırırdı. Ama hiç öyle olmadı. Sakin ve umutlu bir sohbeti aynı havada sürdürüp tamamladık. Tam kalkıp arabaya yönelmiştik ki, elinde şarap paketleriyle yanımıza gelen fabrika çalışanı arabaya kadar eşlik etti. Selamlaştık, ayrıldık.

O son görüşüm oldu. Ben Yasin Tokat’ı şehrin zarafetiyle, nezaketiyle, büyük küçük demeden saygılı tutumuyla özel bir beyefendisi olarak tanıdım ve belleğimde hatırası öyle kaldı.

İyiler böyle mi gider?

Keşke gitmeden önce en yakınlarına, sevenlerine, dostlarına danışsalar değil mi?

Hoşça kal Yasin Abi.

Toprağın bol, ışıklar yoldaşın olsun!