Alcı’da HES hevesinin uzun hikayesi – I – D20Haber
25.01.2025, Cumartesi
6 °C / 16 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. YAZARLAR
  4. /
  5. Yaşar TOK
  6. /
  7. Alcı’da HES hevesinin uzun hikayesi –...

Alcı’da HES hevesinin uzun hikayesi – I

A- A+

Başlığımıza inanın. Bu uzun bir hikaye ve neredeyse Cumhuriyet tarihinin yarım yüzyıldan fazlasını kapsıyor.
Denizli’nin Acıpayam ilçesine bağlı Gireniz Vadisi ve köyleri, bölge coğrafyasının halen en yeşil, doğası kendi kendini üretebilen, sınırlı tarım arazileriyle kendi kendine yeten neredeyse tek örnek bölgesi. Merkezinde Kelekçi kasabasının bulunduğu (kent büyükşehir olunca idari olarak mahalleye dönüştü) vadi boyunca devam eden Dalaman Çayı’nın en sakin, sularının mevsimine göre coşkuyla aktığı nadir bir coğrafya. Dalaman Çayı, vadinin can suyu, vazgeçilmezi. Batısı Nikfer Kayak Merkezine çıkan dağ yamaçlarına bakıyor. Nehir iki yanını saran dağlardan inen kaynak ve dere sularını topluyor. İleride, Sandalcık ve Yolçatı mahallelerinin ortasında Çameli dağlarından kaynaklanıp toplanan Değne Çayı (yerel adı Hüsniye) ile birleşerek Akdeniz’e doğru yol alıyor. Bu yolculuk doğal su yolunda devam etmiyor elbette. Günümüzde bu ne mümkün? Aksine Sandalcık önlerinden başlayarak, denize ulaşana kadar bölgenin en büyük barajı (Akköprü Barajı) dahil 15-16 ayrı gölet, baraj ve HES tarafından doğal akış yatağına müdahale edilmiş durumda. Toplamı 200 km. uzunlukta bir nehrin (aslında Çay) çok kısa bir kesiminde yer alan inanılmaz bir yük. Üstelik bu HES’lerin beş tanesi, bugünlerde insan ölümlerinin merkezinde yer alan elektrik şirketi AYDEM Enerjinin.

Coğrafi hatlarını çizdiğimiz sulak bölgede, Devlet Su İşlerinin baraj projeleri 60 yıldır demoklesin kılıcı gibi vadi köylerinin üzerinde dönenip duruyor. Son 20 yıl içinde adeta tarumar edildi. İnsanlar toprağından, evinden, aile birliğinden ve en önemlisi kuşaklar boyu yaşadığı coğrafyasından göçe zorlandı. Yazımızın bugünkü bölümünde anlatacaklarımız yaşananların şimdiki versiyonu olarak dayatılan HES (Hidro Elektrik Santrali) projesinin arka planında yer alan dramatik gelişmelerdir. 1960’larda başlayıp son 20 yıllık uygulamalarıyla vadi yaşamının üzerine adeta tüy diken devlet ve halk arasındaki mesnetsizliğin seren camıdır.

***

Gireniz Vadisinde, Hüsniye ve Dalaman çaylarını yutacak olan ilk baraj projesi, 1960 Eylül’ünde kurulan DPT’nin Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde 1960 ortalarında planlamaya dahil edildi. Çok uzun yıllar kamu yatırımı projesi olarak ortada kaldı. Ya kaynak bulunamadı ya da daha hatırlı bölgelere yapılan yatırımlara öncelik verildi. O yılları hatırlayanlarımız bilir, siyasi parti genel başkanları ‘sanayileşme hamlesi’ adı altında gözünün kestirdiği yere bir kamyonet kum ve birkaç torba çimentoyla fabrika temeli atarlar, bir zaman sonra karşı parti gelip toprak yüzeyindeki temeli halka göstermek için motorlu aracın arkasında sürükleyip gelir, kasaba meydanında sergilerdi. Özellikle Milli Selamet Partisi’nin lideri Necmettin Erbakan’ın milli sanayileşme hamlesi adıyla attığı plansız programsız temeller eski kuşakların hatıralarında yerini tebessüm ettirici komikliğiyle hala koruyor olmalı.

***

Önce özetleyip, detaylara bakalım. 2000’li yılların ortalarında, 2007’den itibaren serüvenin ikinci ve en hareketli dönemi başladı.
O yıl 20 Haziran’da Zorlu Enerji Grubuna verilen baraj lisansı 6 yıllık bir süreyi kapsıyordu ama gerçekleşmedi. Beş yıl sonra, 2012 yılına gelindiğinde iptal edilip yenilendi ve EPDK (Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu) Haziran 2012’de yeni bir üretim lisansı verdi.
Yeni protokol eskisi gibi, 24+48=72 ayda, yani 6 yılda tamamlanmak üzere akdedildi.
Üzerinden bir dört yıl daha geçtikten sonra, 2016 yılında Zorlu Enerji, Sami Soydam-Sandalcık Barajı ve HES projesi elektrik üretim lisansını aynı grubun, Zorlu Doğal Elektrik firmasına devretmek üzere EPDK’ya başvuruda bulundu.
Bir yıl sonra ise Sami Soydam-Sandalcık Barajı projesinden vazgeçtiğini EPDK’ya bildirerek neredeyse 60 yıla varan bu hikayenin kendisi ile ilgili bölümünü kapattı.
Acaba öyle mi oldu, Zorlu baraj projesinden neden vazgeçti, yerine ne koydu, Sandalcık barajı kimlerin ağzını sulandırdı, sonrasında hangi girişimler bu projeye talip oldu?
32 kısım tekmili birden yazımızın devamında!

***

Dedik ya, hikaye yarım yüzyıldan fazla bir zamana yayılıyor ve son yirmi yılı baş döndürücü bir tempoyla devam etti.
Konuyu sırayla ve anlaşılır bir üslupla yazmak istiyorum. O nedenle bazı ayrıntıların üzerinden atlayıp geçeceğim. Yeri geldiğinde ve ihtiyaç halinde gerekli detayları paylaşmaktan geri kalmayacağım bilinsin. Zaten başvuru kaynaklarımızın neredeyse hepsi açık kaynaklar olduğundan, ilgili ve meraklı okurun istediği bilgiyi elde etmekte fazla zorlanmayacağını umuyorum.

***

2017 sonbaharında, dönemin AKP Denizli Milletvekili Sema Ramazanoğlu, Sandalcık, Karaismailler, Yolçatı, Suçatı mahalle sakinleriyle bir toplantı yaptı. Toplantıya katılanlara hitaben, “Uzun uğraş ve çabalarımız sonucunda bu yılın ağustos ayında barajı (Sami Soydam Barajını kastediyor) yapacak olan şirketin (Zorlu Enerji) ihalesi feshedildi. Yani barajın yapımı ile ilgili sorumluluk onların elinden alınmış oldu. Baraj yapım konusu artık hukuki anlamda birilerinin muhatabı olmaktan çıktı. Konu artık vatandaş ile devlet arasında" diyerek sonraki dönemin yol haritasını çizmiş oluyordu. (Kaynak: https://d20haber.com/politika/akp/zorlu-acipayamda-yapacagi-barajdan-vazgecti/)
Önce şunu açıklığa kavuşturalım, Zorlu enerji baraj projesinden kendisi vazgeçti. İlgili haberden kısa bir pasaj şöyle: “Zorlu Enerji Elektrik Üretim A.Ş., Sami Soydam-Sandalcık Barajı ve Hidroelektrik Santrali projesinin üretim lisansı hakkında Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) açıklamada bulundu. Açıklamada, şirketin Barajı ve Hidroelektrik Santrali projesine devam etmemeye karar vermiş olup, projeye ilişkin üretim lisansını (130,801 MWm/125,866 MWe) sonlandırmak için EPDK’ya başvurduğu belirtildi. (Kaynak: https://www.petroturk.com/yenilenebilir-enerji-haberleri/zorludan-sami-soydam-hes-aciklamasi)
2017 yılına gelindiğinde Zorlu enerji grupları (sayıları birden fazla) on yıldır devletin üretim lisansları ve kayırmacı politikalarından yeterince nasiplenmiş, adeta istediğini fazlasıyla almıştı. Bu nedenle artık bölgenin en büyük barajı olarak tasarlanan hantal bir yapı yerine daha az yatırım isteyen ama daha karlı yatırımlara yönelebilirdi. Nasıl mı?

***

2012 yılında, Türkiye’nin ilk ve en büyük jeotermal enerji üretim tesisi Sarayköy-Kızıldere’yi özelleştirmeyle devletten aldı. Bu girişim, sonraları 2-3-4-5 şeklinde dizilecek olan Zorlu JES’lerinin kapısını açmış oldu.
Aynı dönemdeki girişimlerine yenisini ekledi, İstanbul İETT Garajına ait geniş arazinin ihalesini 800 milyon TL gibi bir rakama kazandı. O dönem pek çok bilirkişi, ihalenin hemen ertesinde arazinin gerçek değerinin 2.5 milyar TL civarında olduğunu uzunca zaman tartıştı, devletin uğratıldığı kamusal zarar dillere pelesenk oldu, alışverişte Zorlu’nun kayırıldığı inancı yerleşti. Haksız olmadıkları sonraları ortaya çıktı.Arazi üzerine kurduğu Zorlu Center’in açılışına Erdoğan dahi katılmadı. Yapılan haberlerde olay, Erdoğan’ın Zorlu’ya pastanın büyüklüğü ve projeye aykırı büyüme nedeniyle küstüğü bilgileriyle paylaşıldı.
2007 yılından beri sürüncemede kalan Acıpayam Gireniz Vadisi’nin sonundaki Sandalcık Baraj projesi de aynı dönemde Zorlu’nun yeniden radarına girdi. 2012 yılında DSİ ve Zorlu yeni bir protokol yaptı, 49 yıllığına yap-işlet-devret yöntemiyle 72 ayda barajın faaliyete geçmesi taahhüt edildi. Zorlu aldı, alıyor, baraj yaptı yapıyor derken, üzerinden 2 yıl geçti. Bizim konuya vakıf olup dikkat kesilmemiz işte o iki yıldan sonra oldu.
Zorlu boş durmadı, merkezi iktidara sevimli görünebileceği her türden fırsatı değerlendirdi. 2012 yılı onun için adeta milat oldu. Dönemin Başbakanı Erdoğan tarafından Denizli Çınar Meydanı mitinginde kürsüye çıkarılıp adeta kutsandı. Erdoğan bu, boş gönderir mi? Zorlu’dan ‘Denizli’ye müze yapma’ sözü aldı. Birkaç hafta sonra dönemin Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’la müze protokolü imzalarken coşan Zorlu, “bir değil iki müze yapacağım” diyerek 10 milyonluk bir kaynak ayırdıklarını beyan etti.
Tüm bu gelişmeler olurken Zorlu girişimlerini dört koldan sürdürdü. Sandalcık’ta devasa baraj (127 Mv gücünde) ve elektrik santrali anlaşması cepteyken, çok daha az yatırım isteyen ancak kazancı ters orantıyla bir hayli yüksek olan jeotermal enerjiye iyiden iyiye yöneldi. Konu henüz çevrecilerin, yerel halkın ve duyarlı bürokratların, kültür insanlarının radarına girmemişti. Hala JES’lerden çok önce başlayan, Karahayıt otellerinde açılan kaçak termal kuyuların Pamukkale suyuna gelecekte yapacağı zararlı etkiye dair en ufak fikrin dahi olmadığı zamanlardan geçiliyordu…
Kızıldere’deki en büyük termal enerji sahasının kendisine geçmesiyle termal enerjiden elde edilen kolay kazancın farkına varıldı. Önce Zorlu-II adıyla yeni termal enerji lisansına başvuruldu. Baktı kolay oluyor, Zorlu-III, Zorlu-IV lisansları için de başvurdu. Bu lisanslar sırayla 2018 yılına kadar arka arkaya bahşedildi. Karşılaştırma yapmak gerekirse, Sami Soydam’ın kurulu gücü 127 Mv. olarak planlanmıştı. Oysa şu anda sadece Kızıldere-III santralinin kurulu üretim toplamı 165 Mv.
2017 yazında Zorlu’nun ilk işi Sandalcık (Sami Soydam adını vermişti) baraj projesini rafa kaldırmak ve bunu Enerji Bakanlığına bildirip, 2012 tarihli protokolü feshetmek oldu. Öyle ya, yukarıda belirttik, termal enerji gibi daha az yatırım ve daha az yükümlülük isteyen bir teknoloji varken, neden 20. yüzyıl teknolojisine uygunsu barajıyla uğraşsın? Gerçi 2016 yaz aylarında tüm vadinin, baraj kapakları hizasından itibaren (kapakların 110 metre öngörüldüğünü hatırlıyorum) ormanını tıraşlamış, kerestesini satmıştı ama olsun, Bunu da 5 yılın sonunda ilerlediği ölçülen %5’lik baraj çalışmalarının karşılığı olarak düşünsündü devlet. Beraberinde, kamulaştırılan arazi sahipleri hayli süründürüldü. Bu konuyu defalarca muhtelif vesilelerle yazdık. Denizli’nin beki de en önemli ihracat gelirlerinden deri konfeksiyon sanayi bu bölgeden sökülüp atıldı. Şimdi kocaman fabrika binaları, deri tasarım ve üretim merkezleri, ihracat olanaklarını açan kapılar, artık bomboş hangarlar olarak doğanın kendisini yıkacağı günü bekliyor.

***

Zorlu’nun tumturaklı törenlerle imzaladığı iki müze protokol vaadi de gerçekleşmedi. Müze için öngörülen arsalar, eski Endüstri Meslek Lisesi Taş Atölye Binaları’nın bulunduğu yerdi. 2011’de milletvekili olup giden önceki Denizli Belediye Başkanı Zeybekci, şehrin üstündeki gölgesini bu alanda da sürdürmüş, taş atölyelerin yıkılması fetvasıyla Valilik ve ilgili kurumları harekete geçirmişti. İlk iş, atölye binalarının özgün Cumhuriyet dönemi karakteristiği taşıdığı sebebiyle 2010 yılında korunması gerektiğine karar veren Aydın Külüt Varlıkları Koruma Bölge Kurulunu hizaya getirmek oldu. Kurul, yapılan başvuruya cevaben 2013 Aralık ayı başlarında alelacele (5-6 gün içinde) “atölye binalarını korumaya gerek yok” kararı verdi. İpin ucu orada koptu. İlgili meslek örgütü olarak Mimarlar Odasının başını çektiği kurumlar ve kentin sivil direnişçileriyle okulun eski mezunları karara başkaldırdı. Olay yargıya taşındı, mahkeme iki ayrı bilirkişi raporuyla yıkıma karşı korunması gerektiğine karar verdi. Karar Danıştay tarafından onaylandı. Birkaç kez müze projeleri yaptırılan Denizli kökenli mimar Kayhan Çakanel, Zorlu’nun bu işten vazgeçtiğini, Mimarlar Odası dönem genel başkan yardımcısı Cüneyt Zeytinci ile yaptığımız İstanbul ziyaretimizde ilk kez bize açıklamıştı. Sonraları Bakanlığa bir yazı ile müze yapmaktan ekonomik sebeplerle vazgeçtiğini bildirdi. Böylece Cumhuriyet tarihi boyunca bir hayal olmaktan öte gitmeyen Denizli Müzesi faslı hayal kalmaya devam etti.

***

Zorlu Enerji durmak bilmiyor. Zorlu-V adlı 50 Mv gücünde jeotermal enerji tesisi için 2020 tarihinde yaptığı başvurunun ÇED raporunun halk tarafından onaylanması komediye dönüştü ve onaylandı. Bilirkişi raporu her zaman olduğu gibi projeyi hilafsız onayladı.
Yukarıda anlatılan serüven, son yirmi yılın ayak izlerini takip ederek oluşturduğumuz belge, bilgi ve kanaatlere dayanıyor. Neredeyse hiç yanılmayacağımızı varsayıyorum.
Alcı-Karaismailler bölgesine yapılmak istenen HES projesi bu hikayenin neresinde ve anlatılan hikayeyle nerede/nasıl kesişiyor derseniz, şimdilik hikayeyi özümsemekle yetinirken, şu bilgiyi not olarak verelim. Sandalcık barajı için defter kapandı mı bilmiyoruz. Birkaç yıl sonra (2021) Balat Enerji tarafından 67 Mv kapasiteli bir HES ve Regülatör için izin alınıyor. Ön lisans numarası ÖN/10651-13/05102. EPDK 2024 tarihli yürürlükteki ön lisans numaraları içinde hala “yürürlükte” görünüyor. HES alan koordinatları 2023 yılında revize edilip değiştirilmiş. Yani bu şu demek oluyor, Alcı ve Karaismailler’de yapılmak istenen HES’in yanı sıra bir başka tehlike, hemen yanı başında, Sandalcık’ta eski baraj sahasında yinelenmek üzere görünüyor. Bölge halkı ve çevre savunucularının dikkatine!