Hangi ‘mahalleden’ olursa olsun, bir kentin politik yaşamına hariçten taşınıp kondurulan figürler, ne kendilerine yarar sağlayabiliyor ne de seçildikleri kente yar olabiliyorlar. Dam üstünde saksağan misali nadiren ifade olanağı buldukları fırsatları genellikle heba ediyorlar, kendi militanca duruşlarını sergileme gayretine tüy dikmekten kaçınmaları mümkün olmuyor.
2011 seçimlerinde CHP’nin kontenjan adayı İlhan Cihaner’di. 2007 yılı ve sonrası Erzincan’da yaşadığı C. Savcılığı serencamı, onu adli ve politik bir mağdura dönüştürmüş, tutuklanma hapislik ve kavuşturmalardan sonra 2011 genel seçimlerinde CHP tarafından Denizli’den kontenjan adayı olarak milletvekili seçilmişti.
Cihaner sergilediği profiliyle kontenjan ayrıcalığına belki de en çok yakışan politikacı oldu. Çağdaş ve sorumlu bir politik çizgi izledi. Yer yer CHP kimliğine içkin geleneksel retorik kalıpları zorladı ve daha ileri seviyede politika üretilebileceğinin işaretlerini taşıyan argümanların temsilcisi olmayı gerçekleştirebildi. Ne var ki, yerel politikanın gerektirdiği toplumsal ilişkiler içinde yer alma konusunda varlık gösteremedi. Konferans, panel ya da benzer mecralarda konuşmacı olmaktan ileri giden bir faaliyet içinde görünmedi. Dolayısıyla yerel halk ve seçmen kendisini sadece adı geçen milletvekili olmaktan öte hiç tanımadı ve görmedi. Bugün dahi Cihaner adı hala sadece kentin politikayla haşır neşir orta yaş grubunun hafızası dışında pek hatırlanmayan bir isim olup, adı TBMM arşiv belgeleri dışında Denizli ile hiçbir zaman yan yana gelmeyen bir şahsiyettir.
Benzer ve kötü bir örnek 2023 genel seçimlerinde dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun 6’lı masa politikasının (şimdilerde politikadan çok “6’lı masa fantezisi” olduğu daha net belirginleşmeye başladı) sonucu olarak yaşandı. Daha çok Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığının garantiye alınmasına yönelik taktik gereği yapılan pazarlıklara uygun biçimde gerçekleşen pay dağıtımı neticesinde, Denizli milletvekili adaylığında CHP üçüncü sıra adaylığı, Gelecek Partisi adına CB. sarayında Emine Erdoğan’ın eski kalem müdürlerinden Sema Silkin Ün’e verildi.(*)
Sema Silkin Ün Üsküdar İstanbul doğumlu. TBMM kartındaki bilgi böyle. Wikipedia’daki “Eğitimi” maddesinin verdiği bilgiye göre “Aslen Çankırılıdır. Yabancı Dil Ağırlıklı Kadıköy İmam Hatip Lisesi'nden mezun olmuş, yüksek öğrenimine Sakarya Üniversitesi'nin dış ticaret bölümünde başlamış, Anadolu Üniversitesi'nin işletme bölümünde bitirmiş, Sakarya Üniversitesi'nde çalışma ekonomisi ve sosyal siyaset bilim dalında yüksek lisansını tamamlamış ve yine aynı üniversitede çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri anabilim dalında doktorasını sürdürmektedir.” Yani seçimlere kadar Denizli ile uzak yakın ilgisi hiç olmamış.
Bu ‘vekil’in son birkaç ay içinde verdiği demeçler ve bu demeçlerin yerel basının abartmasıyla uğradığı patlama dikkat çekici. Son demeci hala manşetlerde. “Biz bu filmi görmüştük!” Konu, Kara Harp Okulu öğrencilerinin mezuniyet töreninde gösterdikleri toplu refleks. “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganına karşı verdiği demece eleştirinin anlamı yok aslında. Bunun bu raddeye gelmesine yol açan yönetim anlayışları ve refleksif tepkiye neden olan cemaat-tarikat bağlantıları daha önemli kanımca. Aslolan bunları konuşmak. Yoksa tartışmaya konu olan yemin töreninde yaşananlar tepki olmanın haricinde, TSK için askeri müfredat eğitimi sürecinin doğal sonucu. Zaten öznenin böyle yetişmesi isteniyor bu eğitimde. Sanırım CB danışmanları bu tepkiyi de bir yerlere not etmiş, ettirmişlerdir, günü gelince hesabını sorarız hasebiyle.
Vekil Sema hanımefendinin önceki demeci neydi?
İsrail-Filistin arasındaki çatışmalara ilişkin barış çağrıları yapılırken, Denizli Milletvekili sıfatıyla Sema Silkin Ün tepki çeken bir paylaşımla medyada manşete çıktı. Ün, paylaşımında Hamas militanlarınca kaçırılan Shani Louk örneği ile yaşanan acıları kıyaslama garabeti gösterdi. Ün, Louk’un iç çamaşırı görüntülerini kastederek yaptığı paylaşımında, bir kamyonet kasasındaki kefene sarılmış cansız bedenleri paylaşmış, “Çok öfkeliyim en çok da İsrail medyasının yalanlarına kanıp bir avuç Filistinliyi yalnız bırakanlara. Gündelik kıyafeti iç çamaşırı türevi olan birinin kamyonet kasasındaki görüntüsü üzerinden dünyayı ayağa kaldıranlar savaş suçu aradığınız bir kamyonet kasası varsa işte burada” diye yazmıştı.
Bu demeç daha ilk anda büyük tepki görmüş, sosyal medya mecralarında binlerce karşı mesaj almıştı. İlk tepki gösterenlerden birisi de kendi parti sözcülerinden Serkan Özcan olmuş, sosyal medya hesabından “Kurucusu olduğum partinin, siyasetinin temeline “insan onurunu korumayı ve yüceltmeyi” yerleştirmesinden gurur duydum. İnsan onurunu korumanın ve yüceltmenin temel şartı; Mağdur kim olursa olsun, Hangi kıyafeti giyerse giysin, Hangi dine ve mezhebe sahip olursa olsun, Hangi yaşam biçimini tercih ederse etsin, yaşadığı her mağduriyette amasız ve fakatsız yanında olmaktır. Katledilen insansa gerisi teferruattır” demişti.
Bugün başka bir vesileyle manşetleri süsleyen vekil hanımefendinin medyaya yeniden manşet olma hadisesine tanık olurken, ilk hatırladığımız o gayri insani demeci olmuştu.
Biz işe daha fazla dramatik sos katmadan devam edelim.
Sema Silkin Ün, ilk satırlarda ifade etmeye çalıştık, bu kent için sadece emanet bir vekil. Başka deyişle hasbelkader vekil olmuş ve devamı meçhul bir serüvenin zayıf öznesi. Zayıf çünkü partisi ve o partinin siyasal mecralardaki varlık sebebi pek ihtiyaç duyulacak denli politik programlara sahip değil. Gelecek zamanın ne göstereceğini bilmesek bile tahmin etmek mümkün; Gelecek Partisi bu ülkede asla vazgeçilmez, hatta orta düzey ihtiyaç duyulan bir siyasal kimliğin temsilcisi parti olmayacak. Çünkü bunu layıkıyla yerine getirenler fazlasıyla var. Bundan dolayıdır ki Sema Silkin Ün tipi politikayı manşetlerde bağnazlık yaparak sürdüren politik figürlerin ömrü, karganın ömrüyle bile kıyaslanamayacak kısalıkta kalacak gibi.
Haliyle geriye kalan sadece bu kubbedeki seda ama pek farkında değil, hoş bir seda olmayacak!
Anlaşılan bazen aykırı sıfatına haiz demeçlerle manşetlerde kalmak, birkaç patavatsız yorumcunun diline pelesenk olmak, “reklamın iyisi-kötüsü olmaz” zihniyetiyle karşılık buluyor vekil nezdinde. O nedenledir ki ölçüyü kaçırmaktan adeta hazzediyor. Haberlerde adını ve fotoğrafını gördükçe ellerini ovuşturuyor, yüzüne memnuniyet gülücükleri yayılıyor. Sonra da başlıyor bir sonraki manşeti yakalamak için gündemi yakından takip etmeye.
Bu yazıya nokta koymadan başka bir hatırlamayı ifade etmeden geçmeyelim.
Denizli’den 2007 itibariyle seçilen muhafazakar kökenli kadın vekillerin neredeyse hepsi de cinsiyetçi yaklaşımları kendileri için adeta parola edindiler. Hatırlayın, ilki Selma Aliye Kavaf’tı. Bakanlığı döneminde “eşcinsellik hastalıktır” demiş, hayli tepki toplamış, sonrasında siyasetteki yıldızı sönüvermişti. İkincisi, Onun ablası Sema Ramazanoğlu olmuş, o da bakanlığı döneminde Ensar Vakfındaki taciz ve tecavüz vakalarına ilişkin “bir kereden bir şey olmaz” demiş, sosyal medyada adeta topa tutulmuş, geçen haftalarda basındaki fotoğraflarda gördüğümüz gibi, kendi cenahında itilip kakılır hale gelmişti. Şimdiki demecin sahibi de aynı muhafazakar kimliğin temsilcisi. Kendisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşinin kalem müdürü, Parti genel başkanı Davutoğlu ise Erdoğan’ın Başbakanı.
Cinsiyetçi demeç vermek sadece dilin ucundan ifade ediliyor görünse de, anlaşılan o ki hayli derinlere saplanmış bir bilinçaltı süreci olmalı. Bu durum yetişme tarzıyla mı, inancıyla mı, politika yapma tarzıyla mı yoksa kendilerine danışmanlık yapan işgüzarların fırıldakça medyatik olma hevesleriyle mi açıklanır bilmek zor.
Sema Silkin Ün için bu saatten sonra ne diyelim, vekil olarak yararı olmayacak o belli. Ama hiç olmazsa kendine zararı bari olmasaydı! Bunu onun kulağına bir bileni, danıştığı, medya planlamacısı varsa, fısıldayıverse!
(*)Bir hatırlatma: 2011 yılındaki kontenjan adayı Cihaner, Seçimlerde CHP’den adaylık için Denizli Baro başkanlığından istifa eden Adil Demir’i ön sıradan 4. sıraya düşürmüştü. 2023 seçimlerinde tarih tekerrür etti, Adil Demir yeniden kontenjan adayının ardından 4. sıraya yerleşmek zorunda kaldı. İlkinde bunun müsebbibi Kılıçdaroğlu yönetimiydi, ikincisinde de Demir’in kaderi Kılıçdaroğlu’nun kontenjan tercihi tarafından belirlenmiş oldu.