Geçen haftaki yazımızın ertesinde ortaya çıkan gelişmelerle devam edelim.
Zorlu’nun marifetlerini özetlediğimiz günlerde ulusal basın ajansları, aynı şirketin Aydın’ın Kuyucak ve Bozdoğan ilçelerinde JES projelerine başvurduğunu ve bölge halkının bu girişime tepkili olduğunu haber veriyordu. 30 ve 31 Temmuz’da yapılmak istenen halkın katılım toplantılarının iptal edilmesi için yurttaşların ortak eylem planladıkları açıklanıyordu. Nitekim sonraki günlerde elimize ulaşan afiş, duyuru ve davetler çevre yerleşmeler halkını, Bozdoğan ve Kuyucak’ta katılım toplantısına davet etmekteydi. Görünen o ki her yönü kuşatılmış çevrede, Zorlu ve benzeri girişimcilerin asla durmak bilmeyecekleri yaptıkları girişimlerle tescil edilmiş oluyor. Bunu önlemenin yoluysa doğrudan yerel halkın direnişiyle sağlanacak demokratik karşı çıkışlarla gerçekleşebilecek, işin bu boyutu da bir kez daha tescil edilmiş oluyor.
Bir başka (trajikomik) haber, “Muğla’da Sahibinden Satılık Baraj” başlığını taşıyor. Haberin devamı; “Dalaman çayı üzerinde kurulan Akköprü HES’in satılması için Özelleştirme İdaresi Başkanlığı düğmeye bastı. Resmi Gazete’deki ilana göre, Muğla’nın Köyceğiz ilçesinde bulunan Akköprü HES özelleştirilecek.” (https://bodrumhaber.com/sahibinden-satilik-baraj-mugladaki-baraj-satisa-cikarildi/)
Kısa bir örnek bilgiyle bu haber için yorumu okura bırakıp devam edelim.
Büyük Menderes Nehri üzerindeki en büyük baraj Adıgüzel’dir. Çal, Bekilli, Güney ilçelerinin çevrelediği bölgenin devamı Cindere Vadisi’dir. 1995 yılında projelendirilen Cindere Barajı Adıgüzel’e 10-15 km mesafede olup, 2007 başlarında su toplamaya başladı ve şimdi Sarayköy, Buldan Çürüksu ovalarında sulama barajı ve HES olarak kullanılıyor. Özel bir şirket tarafından 2012’de projelendirilen ve aynı özel şirkete 49 yıllığına verilen Adıgüzel 2 HES’i ise iki baraj arasında, yaklaşık 7 km mesafede yer almakta. 2015’te üretime başladı ve o güne kadar neredeyse hiç suyu eksilmeyen Adıgüzel’de günden güne su eksildi, şimdi ise sıfıra düştü. Bunun iki nedeninden birincisi Cindere Barajı sulama amaçlı olduğu kadar enerji üretimi için de kullanılıyor, dolayısıyla devamlı su akışı istiyor. İkincisi, Adıgüzel 2 sadece elektrik üretimi için faaliyette ve devamlı su akışı istiyor. Adıgüzel Barajı kapasitesinin, devamında kurulu bu iki HES ve barajın talebini karşılamak için yetmediği ortaya çıktı. Şimdi Adıgüzel barajında hiçbir şekilde suyu yok. Büyük Menderes’in yatak can suyu bile Işıklı Gölü’nden itibaren sulamaya gittiğinden, Adıgüzel’in akarsu kaynağı sadece Banaz Çayı’nın taşıdığı Dokuzsele endüstri atıkları ve Eşme civarındaki tavuk çiftliği organik atıklarını taşıyan Hamamderesi akıntılarına kalmış durumda.
Akköprü Barajı bölgenin en büyüklerinden, tıpkı Adıgüzel gibi. Bu gidişle kaderi neye benzer sizce? Yorum sizin.
BARAJ OLMADI 2 ADET HES VERELİM
“Sandalcık barajı için defter kapandı mı bilmiyoruz.” Zorlu’nun barajdan vazgeçmesinden sonra, 2021 yılında Balat Enerji tarafından 67 Mv kapasiteli HES ve regülatör için ön lisans alındığı EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) kayıtlarında yer alıyor. “Ön lisans numarası ÖN/10651-13/05102. EPDK’nın 2024 tarihli yürürlükteki ön lisans numaraları içinde hala “yürürlükte” görünüyor. HES alan koordinatları 2023 yılında revize edilip değiştirilmiş. Yani bu şu demek oluyor, Alcı ve Karaismailler’de yapılmak istenen HES’in yanı sıra bir başka tehlike, hemen yanı başında, Sandalcık’ta eski baraj sahasında yinelenmek üzere görünüyor. Bölge halkı ve çevre savunucularının dikkatine!”
Bu gelişmeler umarım gereğince algılanmıştır. Çünkü Zorlu Enerjinin 2012 yılında devletle yaptığı protokol döneminde bölge halkından ve bölgedeki konfeksiyon yatırımcılarından cılız da olsa itiraz sesi çıkmamıştı. Bu nedenle Sandalcık, Yolçatı, Suçatı köyleri kolayca tarumar edildi. İnsanlar yerleştikleri topraklarda mülksüzleştirildi, göçe zorlanıp adeta sökülüp atıldı, ekonomileri bozuldu, aile yaşamları dağıldı, kim bilir belki de ele güne muhtaç kaldılar… O dönem devlet adına gelenler halkın sakinliğini fırsat bilip yalan söylediler. (“Hani o eski Orman Müdürü vardı, adı Adem neydi, hah, Adem Oklu geldi bizim köyümüzde toplantı yaptı. Herkesler toplandı kahveye. Bize dedi ki, ‘siz paranızı alın, şirketle anlaşın, biz de 2B ile uğraşmayalım’ dedi. O nedenle bizim bu köydeki evlerimizin, tarlalarımızın tapusu yok. Şimdi de tapusu olmayanlara para ödenmiyor. Parası ödenenler aldı gitti zaten. Burada oturmuyorlar. Bize en son ödenecekmiş, tapumuz olmadığı için biz en son alacakmışız. Ne kadar verecekler bilmiyoruz.” Dalaman Çayı yayınlanmış gezi notları, 2016 Yaşar Tok.)
Sandalcık sakini Durmuş Ali Amca’nın beyanına konu olan Adem Oklu, devlet adına görünen bu yalanı aslında barajı yapacak Zorlu Enerji adına söyleyip çekip gitmiş. Kamuoyunun yakından tanıdığı, İl Özel İdaresi zamanında astığı astık kestiği kestik olan zatın sonraki dönemlerde FETÖ davalarından epey yargılanıp birkaç yıl hapis yattığını hatırlatalım.
Şimdi aynı bölgede, Dalaman Çayı üzerinde iki tane HES başvurusu görünüyor EPDK kayıtlarında. Birinin yukarıda ön lisans numarasını açıkladık.
Diğer girişim ise 16.02.2023 tarih ve ÖN/11649-13/05365 numaralı ön lisansla faaliyet izni aldı. EPDK kayıtlarındaki resmi adı “Karaismailler Regülatörü ve HES.” Başvurucu şirket Cohen Enerji Grup Anonim Şirketi. Kurulu güç olarak öngördükleri enerji üretim miktarı 22.500 MWm/21.6080MWe olarak bildiriliyor. Şirket, 29.12.2023 tarihinde yani aldığı ön lisanstan on ay sonra EPDK’na 826439 sayılı yazı ile başvurarak proje sahasına ilişkin revize koordinatlar sunmuş ve ön lisansta yer alan koordinatların bu çerçevede tadil edilmesini talep etmiş. İlgili kurum da bunu kabul edip askıya çıkarmış vs.
KARAİSMAİLLER HES VE REGÜLATÖRÜ
Karaismailler Regülatörü ve HES projesine karşı, aynı bölgede yerleşik Alcı Mahallesi sakinlerinin davacı oldukları dosya 2024 yılının ilk ayında Denizli 2. İdare Mahkemesinde açıldı. Dava dosyasının açılışı “Denizli ili, Acıpayam ilçesi, Dalaman Çayı Üzeri Karaismailler ve Alcı mahalleleri içerisinde, Cohen Eneıji Grup A.Ş. tarafından yapılması planlanan Karaismailler Regülatörü ve Hes (22,500 MWm / 21,608 MWe) projesi ile ilgili olarak verilen ÇED Olumlu Kararının öncelikle davalı idarenin savunması alınmadan teminatsız olarak yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesi, duruşma açılarak hukuka aykırı işlemin iptaline karar verilmesi” talep ve istemiyle açıldı.
İlk duruşmalardan sonra Denizli 2. İdare Mahkemesi, Bilirkişi incelemesiyle devam etme kararı verdi, bilirkişi heyeti oluşturuldu. Ardından, 18 Nisan 2024 tarihinde keşif kararı alındı.
Bilirkişi oluşturulmasına hükmeden mahkemenin, heyetten göz önünde bulundurulmasını istediği noktaların neler olduğunu Bilirkişi Raporu girişinden özetleyelim:
Mahkeme özetle; Proje sahası ve etki alanı imar planları, etki alanına dahil biyolojik-fiziksel çevre/çeşitlilik, doğal kaynaklar, yabanıl/sucul yasam ve sosyal yasama, su kaynaklarına zarar verip vermeyeceği, kirletip kirletmeyeceği, yatağını, debisini ve kalitesini değiştirip değiştirmeyeceği, üretim sürecindeki çevresel etkiler, faaliyetin çevresel etki alanı, sürdürülebilir bir çevre için gereken ulusal ve uluslararası mevzuatta belirlenen teknik kriterler ve eşik değerlere uygun olup-olmadığını belirlemesini istemişti.
Mahkemenin atadığı heyeti, 18.04.2024 tarihinde gerçekleştirdiği keşiften sonra hazırladığı Bilirkişi Raporu’nu 07.06.2024 tarihinde tamamladı ve mahkemeye sundu.
Bilirkişi Raporu’nun yaptığı değerlendirme girişinde verdiği bilgiye göre “Karaismailler HES projesi inşaatının 3 yıl içerisinde tamamlanması öngörülmektedir. Projenin ekonomik ömrü inşaat dahil 49 yıl olarak öngörülmüştür.”
Yani neredeyse tam bir kuşak boyunca bölge adeta HES’i kuran firmanın mülkiyeti ve işgalinde kalacak, yeryüzü su havzaları ve rezervlerinin hızla tükenmeye başladığı bir dönemde “Allah nereye kadar izin verdiyse” yöntemiyle enerji üretilmeye çalışılacak. Firma kazanacak, kalan susuz-çorak topraklar yerleşim halkının kaygısı olacak.
Burada teknik bilgilere girmek istemiyorum ama sadece son 20 yıl içinde Dalaman Çayı kaynaklarının nasıl bir evrim geçirdiğini, kuruyan kanallar, dereler ve kaynakların çay suyu debisini hangi ölçülere düşürdüğünü, tarım arazilerinde sulamanın ne kadar yetersiz kalmaya başladığını, üzerindeki Yapraklı Barajı’ndan başlayarak onlarca baraj, HES ve sulama göletlerinin yol açtığı çevre zaiyatının ne olduğunu hesaplasak sonuç ne çıkar acaba diye sormak istiyorum.
Konudan sapmadan devam edelim. Raporun ilk bölümü muhtelif rakamlarla ölçüm, miktar, haritalandırma, kodlama, koordinat vs. için ayrılmış. Son olarak “Proje alanında 150 adet şahıs arazisi ve 1 adet Acıpayam Belediyesi arazisinde mülkiyet kamulaştırmalarına gidilecektir” özeti verilmiş.
Bilirkişi heyeti 11 kişiden oluşuyor. İçinde orman, jeoloji, çevre, ziraat, meteoroloji, maden, harita, elektrik, hidrojeoloji mühendisleri yanı sıra bir şehir plancısı ve bir biyolog yer almış. Rapor 61 sayfadan oluşuyor. İlk 7 sayfası giriş bölümüne ayrılmış, sonraki 13 sayfa Orman Yüksek Mühendisinin fotoğraflar ve şekiller dahil raporunu kapsamış. Geriye kalan 30 sayfa ise 10 üyenin görüşlerine ayrılmış. Yani her biri ortalama 3 sayfalık görüş belirtmiş.
Bu raporda kayda değer bilgiler zaten Orman Yüksek Mühendisinin yazdığı kısımda bulunuyor. Kimin ne dediğini öğrenmek için raporun sonundaki “sonuç olarak” kısmını olduğu gibi verebiliriz.
“Sonuç olarak: Denizli ili, Acıpayam ilçesi, Dalaman Çayı üzerinde Cohen Enerji Grup A.Ş. tarafından yapılması planlanan ve ÇED Olumlu Kararı verilen Karaismailler Regülatörü ve HES projesi kapsamında planlanan faaliyetin ORMAN Uzmanlığı açısından sakıncalı olduğu, diğer uzmanlık alanları açısından sakıncalı olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.”
Bilirkişi Raporu’na davacı avukatların tepkisi dilekçeyle itiraz etmek oldu.“Sayın Mahkemenizin, yukarıda esas numarası bildirilen dosyasında 07.06.2024 tarihli bilirkişi heyet raporu; teknik yönden hatalı, bilimsel değerlendirmelerden oldukça uzak, tarafgir ve somut uyuşmazlığa ilişkin vakıalar açısından eksiktir” değerlendirmesiyle, tek tek bilirkişi üyelerinin görüşlerinde gördüğü tutarsızlık ve eksikleri sıraladı.
Son olarak Denizli 2. İdare Mahkemesi 11.07.2024 tarihinde davayla ilgili şu özet kararı verdi:“(…) ekosistemlerin dengesi ve devamlılığının, orman isçiliği ve sulu tarıma dayandırılmış olan üretim düzeninin ve ona bağlı üretim/ticaret/beslenme sisteminin devamlılığının sağlanmasının kamu güvenliği ve kamu düzeni bakımından üstün kamu yararı kapsamında olduğu, …projenin orman alanları ve çevresi için oldukça önemli olan Dalaman Çayı’n(d)a (…) hukuka aykırılığı tespit edilen işlemin uygulanmaya devam etmesi halinde, ortaya çıkacak doğal tahribatın telafisi güç ve imkansız zararlar doğurabileceği kanaatine varılmıştır. (…) Açıklanan nedenlerle, açıkça hukuka aykırı olan ve uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğuracağı anlaşılan dava konusu işlemin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27/2 maddesi uyarınca teminat aranmaksızın dava sonuna kadar yürütmesinin durdurulmasına, aynı Kanun'un 20/A maddesinin 2. fıkrasının "e" bendi uyarınca kesin olmak üzere, 11/07/2024tarihinde oy birliğiyle karar verildi.”
Şimdilik yürütmeyi durdurma kararı ile sular biraz durulmuş, bölge sakinlerinin içine umut serpilmiş görünüyor. Devam eden celseler veya duruşmalardaki gelişmeler için daha fazla umut verici ara sonuçlar bunlar. Aynı sorunlar bu kentin her yerinde o kadar çok yaşanıyor ki, hangi birini saymaya kalksanız sayfalar dolusu açıklama yapmak zorunda kalıyorsunuz. Sanki görünmez bir el durmadan ve önünü-sonunu düşünmeden elindeki tüm imkanlarıyla yaşayan insan topluluklarının kamusal değerlerine saldırmaya devam ediyor.
BİLİRKİŞİLER,SAYILAR, İMZALAR!
Alcı dosyalarını karıştırırken gözlediğim başka bir hususa değinmek istiyorum. Mahkemelerin atadığı bilirkişi heyetleriyle ilgili bir başka boyut var ki sanki sorun olarak görülmesinin bir mahsuru yok. Özellikle Denizli’de süren çevre vb. kamusal davalarda öyle görünüyor, belirli bilirkişiler sanki kendi içinde örgütlenmiş, bu örgütlülük her türden dava dosyasında boy gösteriyor. Elimde yaklaşık 17 dava dosyasının bilirkişi raporu var. Bu raporlarda toplam 123 imza var. Yani her davaya en az ortalama 7 bilirkişi düşüyor. Ancak imzaların isimlerine baktığımızda toplam kişi sayısı 30. İçlerinde bir tanesi 16, bir başkası 14, diğeri 13, biri 8, biri 6, beşi 5rapora imza atmış. Yani bu otuz kişinin on tanesi 82 raporu imzalamış. Rakamlara dökünce hayli garip görünüyor. Yani 30 kişi, onlarca davaya bilirkişi olarak rapor yazıyorlar ve neredeyse çoğu birbirinin aynısı sözcüklerle, aynı kanaatlerle! Çoğu raporda üzerine görüş bildirilen proje için en fazla bir kişi muhalif veya karşı görüş bildiriyor, diğerleri birbirinin aynısı kanaatlere varıp rapora böyle geçiriyorlar. Sorduğum avukatların tümü de bu durumdan rahatsız olduğunu açıklıyor. Ancak somut bir itiraz sebebi olmadığı için, bilirkişi itirazlarında buna pek değinmiyor/değinemiyorlar.
Ne var ki bu gerçek, bundan sonra da böyle devam edecekse, bir dava dosyasına bu bilginin itiraz gerekçesi olarak girmesi gerekmez mi? En azından böyle bir itiraz karşısında mahkeme heyet veya başkanının nasıl bir tutum takınacağı öngörülmeden, varacağı kararın ne olacağı açıkça öğrenilmiş olmaz mı?
Çevre-doğal hayatı koruma konusu da bu gidişle Eflatun’un ‘yönetici bilgelerinin’ doyumsuzluğuna karşı halkın yanı sıra cesaret erdemini temsil eden hukuk ‘bekçilerine’ kalacak galiba!
Gelişmeleri izlemeye/yazmaya devam edeceğiz