Hatırlayanlarınız olacaktır. 11 Mart’taki köşe yazımda, “kitlesel eylemler” yerine “kitlesel sessizlik”ten bahsetmiştim.
Ancak Türkiye’de her an her şey tam tersi bir duruma evrilebiliyor.
Ekrem İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi, ardından 19 Mart’ta gözaltına alınıp tutuklanmasıyla değişti tüm seyir.
İstanbul’da üniversite öğrencilerinin sokağa inmesini ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin de Saraçhane’yi kısa bir süreliğine protestoların merkezi haline getirmesi izledi.
Birçok ilde adalet nöbetleri ve yürüyüşler düzenlendi.
Bu eylemlerde her yaştan insan vardı ama ağırlık ‘Z Kuşağı’nda idi.
Protestoları bir partiye ya da ideolojiye bağlamadan tepkilerini dile getirdiler.
Kırmadan dökmeden ama zekice aştılar barikatları.
Pikachu kostümünden tutun da dizi repliklerine kadar, mizahla belli ettiler kendilerini.
Sokak gösterileri bitince de kapitalizmin karşıt bilincini, boykotu devreye soktular.
Çokca tartışılıyor bu boykot meselesi.
Aslında demokrasiyle açıklanabilir bir durum.
Seçmenlerin büyük çoğunluğunun oy verdiği parti iktidar oluyor, oy vermediği veya mesafe koyduğu siyasi parti hiçbir şey elde edemiyorsa, boykotta da aynı şey geçerli.
Para tüketicide. Dolayısıyla güç de mühür de tüketicide.
Z kuşağı bu bilinçle, kendilerine destek vermeyen markaların ürünlerini almamayı tercih ediyor.
Bugünü, yani 2 Nisan’ı da boykot günü ilan ettiler.
Sosyal medyayı meclis salonu gibi kullanıyorlar.
Sonuç alana kadar da vazgeçmiyorlar.
Örnek mi?
Hemen verelim.
Protestolarla ilgili söylemde bulunan bir kişinin önce sahibi olduğu şirketi ardından da gerçekleştireceği etkinlikleri afişe ettiler.
Bu şirketin düzenleyeceği dört organizasyondan ikisini iptal ettirdiler.
Hedeflerine İstanbul’da konser verecek ünlü rock grubu Muse ile Robbie Williams’ı aldılar. Sanatçılara ulaşıp, ‘sizi seviyoruz, ancak konserinizi boykot edeceğiz’ mesajları gönderdiler. Derken söz konusu şirketin sahibi bir açıklama yaparak tüm projelerden çekildiğini duyurdu.
Bitti mi?
Hayır.
Hemen akabinde, organizasyonları devralan şirketin ismi ve sahibini bulup boykota devam çağrısı yaptılar.
Uzun lafın kısası dostlar.
Ekrem İmamoğlu ile başlayan süreçte iktidar, Cumhuriyet Halk Partisi ile değil, halkın belli bir kesimi ile direkt karşı karşıya kaldı.
Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu bu kesim, tüketimden gelen gücünü kullanacağını dile getiriyor.
Böylece, ezber bozacak bir biçimde, sermaye sahiplerini de kavganın tam ortasına çekmiş bulunuyorlar.
Taraf seçmelerini istiyorlar.
Bir zamanların popüler deyimiyle, “bi taraf olan bertaraf olur” diyorlar.
Bakalım, neler olacak hep birlikte göreceğiz.
NOT: Bu yazının yazıldığı esnada İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, boykot çağrısı yapanlar hakkında Nefret ve Ayrımcılık ile Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik suçlarından re’sen soruşturma başlatıldığını duyurdu.