AK Parti tarafından dilimize kazandırılan bir tanımlama var.
Hemen her gün duyuyoruz.
Nedir o?
“Eski Türkiye.”
Bu tanımlama bize karşılaştırma yapma adına büyük bir fırsat sunuyor.
‘Eski Türkiye’ döneminde yapılan anayasamızın 34. maddesinde şöyle bir ifade yer alıyor:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Ve o dönemlere ait gazeteleri, videoları veya belgeselleri incelediğimizde sağ ya da sol ideolojiye mensup vatandaşların gördükleri, yaşadıkları sorunlara karşı eylemlerde bulunduğunu gözlemleyebiliyoruz.
Peki ya günümüzde?
Yani ‘Yeni Türkiye’de bu durum iki farklı bakış açısına bölünmüş halde.
Bir taraf, sokak gösterilerinin “istikrarsızlığa” ya da “kaosa” yol açtığını düşünüyor.
Diğer taraf ise bu durumu “özgürlüklerin ifadesi ve taleplerin dile getirilmesinde önemli bir araç” olarak görüyor.
Ancak her iki kesimin birleştiği bir nokta var.
Bu bir gazeteci gözlemi aslında.
Konuştuğum kişilerden elde ettiğim veriler ve kulak misafiri olduğum şeyler, halkımızın “görmedim, duymadım, bilmiyorum” oyununu oynamadığını gösteriyor. Yani herkes herşeyin farkında.
Hatta bir araştırma şirketinin yaptığı çalışma da bize bunu gösteriyor.
“Türkiye'nin çözülmesi gereken en büyük sorunu nedir?” sorusuna gelen yanıtlar şöyle:
Ekonomi : %56,4
Adalet : %27,2
Mülteciler : %11,2
Diğer : %5,2
Problem olarak görünen bu konularda anayasal hak, kitlesel bir biçimde kullanılıyor mu?
Hayır.
Peki, sorun varsa neden ses yükselmiyor?
Bu sessizliğin sebebi ne ola?
Bu durum Fransızların ünlü imparatoru Napoleon Bonaparte’ın "Sessizlik büyük güçtür. Konuşmayan insanın ne düşündüğünü kimse bilemez” sözünü anımsatıyor.
Sanırım “Yeni Türkiye” Napolyon’u haklı çıkarıyor.
Kanıt mı?
Geçen yıl yapılan yerel seçimler.
Geçen sene gerçekleşen yerel seçimlerde ana muhalefet beklenmedik derecede büyük bir zafer kazanmadı mı?
Kazandı.
Yerelde iktidar olmadı mı?
Oldu.
Bu bize neyi ifade ediyor?
Bana kalırsa Türkiye’de protesto şekil değiştirmeye başlıyor.
Sağ ya da sol fark etmeksizin Türk halkı ‘kitlesel eylemler’ yerine ‘kitlesel sessizleşiyor’.
Politikacıların gündemine kulak asmıyor.
Kendi gündemini konuşan var mı, sorunlarına çözüm üreten var mı diye bakıyor.
Evet evet, şu an sadece izliyor.
“Emekli maaşları, asgari ücretlilerin geçim sıkıntısı yaşaması, artan kiralar, hayat pahalalığı, düşen alım gücü, artan intihar vakaları, kadın cinayetleri, çocuklara yönelik işlenen suçlar, 78 kişinin yanarak öldüğü yangın, 50 binden fazla yurttaşımızın hayatını kaybettiği deprem” yerine, “terörist başının meclise çağrılmasını, onun mesajlarının kanallarda naklen okunmasını, Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının konuşulmasını, soruşturmaları, milletvekili transferlerini, ‘Anayasa değişikliği yapılmalı, Anayasa’daki Türklük tanımı gözden geçirilmeli’ diyenleri, TBMM’de ‘Kemalizm zehirdir’ denmesi, Mustafa Kemal’in askerleriyiz diye teğmenlerin ihraç edilmesini, gelir adaletsizliğini, cemaat ve tarikatların güçlenmesini” sadece izliyor.
Hem de büyük bir sabırla.
Renk vermiyor.
Sanırım seçimden seçime konuşma dönemi başladı.
Ne dersiniz?