Pragmatizm ve reformlar – D20Haber
10.05.2025, Cumartesi
18 °C / 31 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. YAZARLAR
  4. /
  5. İbrahim ŞENEL
  6. /
  7. Pragmatizm ve reformlar

Pragmatizm ve reformlar

A- A+

‘’Pragmatizm; tüm eylem ve bilgilerin, sağladığı fayda açısından değerlendirilmesi gerektiğini öne süren felsefi akımdır. Uygulamacılık ve faydacılık adıyla da bilinir.’’ Kelime anlamı bu olsa da aslında genel kullanımda bir parça olumsuzluk içermektedir. Çıkarcılık olarak da değerlendirilebilecek bir tanımlama.

Geçtiğimiz haftalar iç siyaset açısından yine hareketli idi. Diyeceksiniz ki ne zaman olmadı? Haksız bir soru olmaz bu. Önce Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın devlet teamüllerine aykırı bir şekilde sosyal medya hesabı üzerinden ilan ettiği, haber kanallarının vermeye bile tereddüt ettiği ve Cumhurbaşkanlığı’nın ise bir günden fazla bir süre sonra değerlendirdiği istifa süreci oldukça çalkantılı oldu. Öncesinde ve istifanın ardından gelen bir takım atamalar ile ekonomi yönetiminde bir anlayış ve rota değişimi sinyalleri alındı. Bu bile o güne kadar yükselişi önlenemeyen dövizin bir nebze gerilemesine yetti. Ekonominin büyük oranda psikolojik olaylar ile ilgili olduğu yönündeki tezleri desteklercesine hem de.

Ama asıl önemlisi Sn. Cumhurbaşkanı’nın “Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” ifadesi oldu. Bu ifade ile eş zamanlı olarak Adalet Bakanı Sn. Gül’ün “Adalet yerini bulsun isterse kıyamet kopsun” açıklaması geldi. Bir anda “reform”, “adalet” gibi kavramlara vurgu yapan, ekonomik ve iktisadi gelişmelerin bunlara paralel olarak yapılabileceğini düşünen pek çok kesim için umut ışıkları yandı. Hatta hemen ardından Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun Osman Kavala’nın tutuklayan ve yargılayan tüm hâkimlerin listesini istemesi bu umudu güçlendirdi.

Bu tarz olaylara her zaman temkinli bakmak gerektiğini düşünürüm. Çünkü sözü edilen kavramlar o kadar uzun süredir eleştiri konusu oldu ve bu eleştirileri haklı çıkaracak o kadar çok şeye şahit olduk ki bir kaç açıklama ile bir şeylerin değişemeyeceğini, beklemek gerektiğini düşünmek yanıltıcı olmadı. “Olmadı” diyorum çünkü umutlarımız hemen birkaç olay ile sönüverdi. Zira İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na “Kanal İstanbul”a karşı söylemleri ve astığı afişlersebebi ilesoruşturma açılması reform söylemlerinin arkasından beklenen bir durum değildi. Bu bile henüz demokrasi ve hukuk kavramlarında yenilikçi ve reformist söylemlerin samimiyetini sorgulamamıza yetti.

Hemen ardından Türkiye’de mafya denince ilk akla gelen isimlerden birinin ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu aleni olarak tehdit etmesi karşısında Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bu isme “dava arkadaşım” diyerek sahip çıkması bir başka hayal kırıklığı idi. Diyebilirsiniz ki bu tarz münferit olayların reformist söylemlerin samimiyeti ile ne ilişkisi olabilir? Tabiki tek başına bunlar olamaz. Gerçek şu ki Türkiye son dönemlerde gittikçe otoriterleşen bir yönetim dili ile karşı karşıya. Başta Sn. Cumhurbaşkanı olmak üzere, tüm iktidar kanadı bu dili kullanıyor ve bu dil içselleştirmiş durumda.

Daha birkaç gün önce bir TV kanalında iktidar milletvekili, “Erdoğan’a ram olacaksınız, itaat edeceksiniz” diyerek bu duruma somut örnek oldu. Ekonomik reform dediğimiz şeyin başta hukukun üstünlüğü ile başlayabilecek bir hareket olduğu hepimizce malum. Ancak iktidarın otoriter görüntüsünün temeli yargı konusunda tarafsızlığını kaybetmiş mahkemeler gibi görünüyor. Zira eleştiri dozu yüksek her söylem mahkeme, soruşturma gibi tehlikeleri göze almak zorunda. Daha Sn. Cumhurbaşkanı’nın “hukukta reform” söylemi ile aynı tarihlerde bir sokak röportajında iktidarı eleştiren şeyler söyleyen bir vatandaşın ifadeye çağırılması en çarpıcı örneklerden biri.

Yasama, yürütme, yargı erklerinin tek elde toplanması iktidarın üzerinde herhangi bir kontrol bırakmıyor. AKP iktidarı cumhuriyet tarihinde hiçbir parti ve liderin sahip olamadığı kadar güç ve yetkiye sahip. Bu noktada ünlü İngiliz Liberal filozof Lord Acton'un ünlü “Güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar” sözü tekerrür etmeye devam ediyor. İktidarın “hukuk reformu” demek elinde tuttuğu kontrol gücünü terk etmesi anlamına gelir ki bunun bu ortamda beklenen bir şey olmadığını düşünüyorum. Dolayısı ile hukuk reformu olmadan ekonomi alanında reformdan söz etmek de mümkün olmayacaktır.

Reform söylemleri Türkiye’nin ihtiyacı olan dış yatırım kaynaklarının iktidarın ilk yıllarında olduğu gibi yeniden ülkeye gelmesine imkân yaratır mı göreceğiz. Çünkü reform söyleminin ardından sıkça yapılan yorumlardan birisi de bu idi. Sn. Cumhurbaşkanı daha dün “yönümüzün ve ait olduğumuz yer Avrupa” diyerek başka bir reformist söyleme daha imza attı. Ancak tüm dış dünyanın söylemin eyleme dönmesini bekleyeceklerinden eminim. Hazinemizin döviz rezervleri ekside, daha düne kadar komünist rejimle yönetilen Bulgaristan bile eksi faizle borçlanabiliyorken, biz dışarıdan para bulmak için oldukça yüksek faiz ile borçlanıyoruz. Avrupa bankalarında yatırım için yer arayan milyar euro civarında likit bekliyor. Bütün bu ortamlar bile reform söyleminin eyleme dönüşmesinin önemini bir kez daha gösteriyor.

Ancak en önemlisi, dışarıdan para gelsin diye “şirin görünmeye çalışmak”, pragmatik tavırlar değil, iyi olan her şeyi ülkemiz ve insanımız için istemek temel hedef olmalı.

Yazarın Diğer Yazıları
Trumpizm
13 Kasım 2020 Cuma
Kentin müzesi
15 Ekim 2020 Perşembe
Mış gibi…
14 Eylül 2020 Pazartesi
30 Ağustos ve çıkamayan gazlar
30 Ağustos 2020 Pazar
Sn. Rektör
13 Ağustos 2020 Perşembe
15 Temmuz ve Sonrası
21 Temmuz 2020 Salı