Trumpizm – D20Haber
20.04.2024, Cumartesi
13 °C / 18 °C Denizli Hava Durumu

Trumpizm

A- A+

Amerika’da başkanlık seçimleri geçtiğimiz hafta tamamlandı. İşin bizim açımızdan en ilginç yanı, ülkemizde seçim ekranlarında görmeye alıştığımız türden eyalet eyalet seçim sonuçlarının haber kanallarında günlerce izlenmesi, yine haber kanallarında yorumcuların sabaha kadar seçim kritiği yapmaları oldu.

ABD başkanlık seçimleri her zaman dünyanın her yerinde ilgi ile takip edilmiştir, bu yadsınamaz. Ama bu seferki ilginin sebebi ne olabilirdi? Son 4 yıldır Amerika’yı yöneten Donald Trump’ın başkanlık performansı daha doğrusu yöntemleri bütün dünyada çokça tartışıldı. Seçimden hemen önce de seçimin sonuçları üzerinde peşinen yarattığı spekülasyonlar seçimi daha da ilgi çekici kıldı.

Peki neydi Trump’ı farklı kılan şey? Yıllardır tüm dünya ve Türkiye’nin ezberinde var olan “Amerika’da yerleşmiş bir sistem vardır ve başkan kim olursa olsun bu sistem devam eder” kavramı Trump döneminde oldukça değişti. Trump başkanlık döneminde önce farklı bir kişilik olarak Amerika ve dünya gündeminde var olan bir isimdi. Aşağı yukarı marjinal sayılabilecek eylemler de beklenmiyor değildi. Ama Amerika’nın “müesses nizamı”, yani kurulu ve mevcut düzenine savaş açacağı beklenmiyordu. Hatta 4 yıl önceki seçimlerde farklı kişiliği ile ilgili değerlendirmeler hep seçilince normale döner yorumu ile bitiyordu. Ama Trump Amerikan yönetim geleneklerini, kurulu düzeni ve alışkanlıklarını umursamadan 4 yıl başkanlık yaptı. O “müesses nizam” o kadar güçlü ki buna sadece 4 yıl izin verdi. Neredeyse tüm medya ve hatta kendi partisi olan Cumhuriyetçilerin belli bir kanadı bile Trump’ın 2. dönemine geçit vermediler. Ancak bütün bunlara rağmen son dakikaya kadar ciddi bir desteği arkasında tutmayı başardı. Yani Amerikan seçmeninin yarısı Trump’ın bu savaşına destek verdi.

Peki bütün bunları niye anlatıyor, nereye varmaya çalışıyorum? Aslında “müesses nizama karşı durmak” kavramının bizdeki karşılığının Tayyip Erdoğan ve AKP’nin 18 yıllık iktidarının sırrı diye düşünüyorum. 2002 yılında iktidara geldiğinde aslında bu görüntüde değildi. Ancak biraz bilinçli bir politika, biraz da belli şartların oluşması ile AKP toplumun gözünde Türkiye’nin “müesses nizamına” savaş açtı. Ordu, yargı, üniversiteler, bürokrasi ve hatta odalar ve STK ların 10 yıl öncesine kadar var olan tüm sistemi AKP’nin hedefi haline geldi. Bunda bir olumsuzluk aramak yanlış olur. Çünkü Türkiye’nin “müesses nizamı” öyle çok da ahım şahım ve düzgün değildi. Meclise Cumhurbaşkanı seçtirmeyen 2007 yılındaki 367 yargı rezaleti, sırf başı kapalı diye üniversitelere alınmayıp eğitim hakkı elinden alınan kızlar, bugün gülünç bulunan gerekçeler ile 2008 yılında AKP’ye açılan kapatma davası ve 2007 yılında Genelkurmayın e-muhtıra ile siyasete “ayar” vermeye çalışması gibi pek çok olay o kurulu düzenin refleksleri idi. Hatta o dönemin medyası bile iktidardaki AKP’ye “her an gidici” muamelesi yapıyordu. Bütün bu olaylara karşılık halk her seçimde AKP ve Erdoğan’ın yanında durdu. Hatta 2010 referandumunda “yetmez ama evet”çiler olarak da bilinen Türkiye’nin seküler kanadının bazı isimleri bile bu desteğe ortak oldu.Bütün bu desteğin sonucunda halk kitleleri var olan düzenin çarpıklıklarına karşılık kendi savaşı ile Tayyip Erdoğan figürünü eşleştirdi. Belki de Tayyip Erdoğan’ın kişisel destek ve karizmasının her daim partisinin önünde olma sebebi bu olsa gerek. Sonra işler değişmeye başladı. Tayyip Erdoğan ve AKP arkasında halk desteği ile yukarıda sayılan bütün kurumların vesayetini tek tek ele geçirdi; “kaldırdı” demiyorum ele geçirdi. Yaklaşık 10 yıllık periyotta bu dönüşüm tamamlanmış gibi duruyor. Bu gün medya, ordu, yargı, üniversiteler, meslek odaları AKP ve Tayyip Erdoğan tarafında hizaya çekilmiş durumda. Dolayısı ile devletin bazı geleneksel mekanizmaları bile başka formatlara dönüştü. Gelinen nokta gösteriyor ki AKP artık “müesses nizamın” kurulu düzenin ta kendisi. Demokrasilerin en önemli şartlarından biri olan kuvvetler ayrılığından söz etmek mümkün değil. Yasama da, yürütme de, yargı da tek elde. Yeni kurulu düzen bu şekli ile ne kadar sürecek bilinmez ama Tayyip Erdoğan’ın kitleler ile kurduğu paydaşlık ve vatandaşın kendini onun kişiliği ile özdeşleştirme durumu hala güncelliğini koruyor.

Bugün geldiğimiz noktada AKP ve Tayyip Erdoğan’ın başlangıçta destek bulduğu ama sonradan dozu kaçan bu savaşının sonunda fay hatları büyüyen ve gittikçe kutuplaşan bir toplum yapısı, kazanılan her seçim sonrası gittikçe konsolide olan taraflar oluştu. Maalesef 2011 seçimlerinden sonra meşhur balkon konuşmasında “bize oy vermeyenlerinde sesi ve temsilcisi olacağız” söyleminden, 2018 seçimlerinde AKP’ye oy vermeyecek olanları “münafıklar çetesi” olarak tanımlayan bir noktaya gelindi. Okuyucularıma önerim 2011 seçimleri sonrası balkon konuşmasını satır satır okumalarıdır. Bugün ise İhtiyaç duyulan tek şeyin, ülkenin tüm kurumlarında iyileşmenin ve uzlaşmanın oluşabilmesinin yolunun sıkılan yumrukların el sıkışmak için açılması olduğuna inanıyorum. Eğitim, hukuk ve adalet, ekonomi gibi ana konularda reformlar ancak bu yolla mümkün olabilecek. Çünkü bu toplumun ikinci bir “müesses nizama” savaşı kaldıracak enerjisi kalmadı.

Amerikan seçimlerine bakarken düşündüklerim kimin başkan olup ne yapacağından daha çok Trump’ın bize benzeyen ama bizim kadar yaşayamayan savaşı oldu…

Yazarın Diğer Yazıları
Pragmatizm ve reformlar
24 Kasım 2020 Salı
Kentin müzesi
15 Ekim 2020 Perşembe
Mış gibi…
14 Eylül 2020 Pazartesi
30 Ağustos ve çıkamayan gazlar
30 Ağustos 2020 Pazar
Sn. Rektör
13 Ağustos 2020 Perşembe
15 Temmuz ve Sonrası
21 Temmuz 2020 Salı