Pandemi ve yeni normaller – D20Haber
23.04.2024, Salı
15 °C / 33 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. YAZARLAR
  4. /
  5. İbrahim ŞENEL
  6. /
  7. Pandemi ve yeni normaller

Pandemi ve yeni normaller

A- A+

Merhabalar,
Uzun bir aradan sonra bu kez D20Haber’de köşe yazılarımla sizlerle birlikte olmaya çalışacağım. Ev sahiplikleri için Engin Ünal ve tüm D20Haber ekibine teşekkür ediyorum.

Bu ilk yazıda bütün dünyayı etkileyen ve pandemi (küresel salgın) haline dönüşen Covid-19’un dünya, Türkiye ve Denizli için etkilerine dair bir şeyler söylemek istedim.
Günler, hatta haftalarca ekranlarda yer alan programlarda defalarca tekrarlanan detayları burada anmak gereksiz. Değinmek istediğim hayatımıza kalıcı olacak etkileri. Pandemi; başından bu yana 3 milyona yakın kredi kartının aktif olması, kargo şirketlerinin mesailerinin neredeyse iki katına çıkması ve e-satış şirketlerinin cirolarını inanılmaz derecede arttırması, e-ticaret olarak adlandırılacak mecranın yeni ticaret hayatındaki payının sarsılmaz şekilde belirleyici olacağını gösteriyor. Hatta kentimizi etkileyen tekstil sektöründe hazır giyim işi yapan firmaların internet satışı kaynaklı üretimlerinde ciddi artışlar gözlemlendi.

Pandemi ve dijital dünyanın hayatımıza soktuğu bir başka yenilik ise internet üzerinden gerçekleştirilen iş akışları. Ekseriyetle çeşitli çoklu katılım ortamları ile farklı şehirler hatta farklı ülkeler ile on-line toplantılar gerçekleştirdiğimiz bir süreç yaşandı. Hatta bunun oldukça verimli olduğuna dair geri dönüşler söz konusu. Tüm ilk-orta lise ve üniversite eğitiminin de aynı ortamlar üzerinden yapılabildiğini de deneyimledik.

Sokağa çıkma kısıtlamaları her birimiz için kendi kendine yetecek kadar tarımsal üretim yapabilmemizin ne kadar önemli olduğunu, gerçek yatırımın betona değil, ekilip içilebilecek alanlara olması gerektiğini bize hatırlattı.
Sosyal mesafe, hijyen kuralları derken artık toplumsal alışkanlıklarımızın pek çoğu yukarıda saydığım konu başlıkları ile birlikte geri dönülmez bir değişimin ilk kilometre taşları olarak hayatımıza girdi.

Süreç boyunca Türkiye'nin sağlık sistemi, salgına yönelik alınan tedbirler farklı düşünceler ve bakış açıları ile dile getirildi. Ama nedense toplumsal ayrışma dediğimizin illetin virüsten daha tehlikeli olduğunu bir kez daha gördük. Çünkü sağlık sektörünü etkileyen ve aslında yoruma açık olmayan pek çok konuda bile siyasi ideolojilerimize göre pozisyon aldık.

İktidar ve yakınındakiler sağlık sistemimizin dünyanın en iyisi olduğunu övünerek anlatıp, benim de eleştirdiğim ''şehir hastaneleri'' (bir başka yazıda gerekçelerimi detaylı olarak yazacağım) nin nasıl kurtarıcı olduğunu anlattılar. ABD’ye tıbbi yardım göndermekle övündük ama aynı hafta dolar kurundaki artış piyasaları bir anda etkileyiverdi. Öte yandan muhalif kanat ise ilk sokağa çıkma yasağının ilan edilmesi ve ardından yaşananlar ile birlikte test ve vaka sayılarının güvenilmez olduğuna dair aslında delillendirmenin mümkün olmadığı savlar gibi pek çok farklı konuda eleştirel iddialar ortaya koydu. Açıkçası böyle bir kriz ortamında Sn Cumhurbaşkanından duymayı beklediğimiz birleştirici ve yatıştırıcı söylemleri ise bir türlü duyamadık. Günlük salgın açıklamalarının sonunda oldukça sert muhalefet eleştirileri her akşam ekranlarda idi. Profesör ünvanlı pek çok şahsı bir gün “kahraman” ertesi gün ise ''yandaş'' ilan etme becerimizi de bir kenara not etmek gerekir. Özetle uzlaşı, anlayış, toplumsal ve bireysel hoşgörü, bilime ve bilim insanına saygı kavramlarını böyle bir ortamda bile ıskalamış durumdayız.

Ülkenin genel anlamda pandemi öncesi ekonomik sıkıntılardan geçiyor olması, pandemi ile başlayan ekonomik daralma pek çok farklı ülkede hükümetlerin destek paketleri ile aşılmaya çalışılırken, Türkiye'de buna yönelik vatandaştan bağış toplama olayı ise yine tarihe not düşülecek nitelikte idi. Hatta bunu eleştiren pek çok AKP’li dostumun kampanyaya dahil olmasını ise manidar bir tebessümle karşıladım.

Ama Türkiye ve Türk toplumu karşılaştığı sıkıntıları ilginç bir toplumsal refleks ile kendi içinde eritebilmeyi başarıyor. Covid-19 sürecine de böyle bakıyorum. Kısmi olarak normalleşmeye başladığımız şu günlerde herkes önüne, geleceğe güvenle bakma ihtiyacından kaynaklı olsa gerek büyük bir iyimserlik psikolojisine girmiş durumda, çünkü toplumumuzun genel tavrı bu. Bu insanlara umutsuzluk duygusunu uzun süre taşıtamıyorsunuz. Biz ümit etmeyi, umutla yaşamayı seviyoruz ve zerre kadar belirti görür isek o bizim için devasa bir kapıya dönüşüyor.
Belki de Türk tipi virüs ve Türk tipi etkileri diye bir kavram üzerine konuşmaya başlasak iyi olacak...
Geleceğin hep ümitli olması dileklerimle...

Yazarın Diğer Yazıları
Pragmatizm ve reformlar
24 Kasım 2020 Salı
Trumpizm
13 Kasım 2020 Cuma
Kentin müzesi
15 Ekim 2020 Perşembe
Mış gibi…
14 Eylül 2020 Pazartesi
30 Ağustos ve çıkamayan gazlar
30 Ağustos 2020 Pazar
Sn. Rektör
13 Ağustos 2020 Perşembe
15 Temmuz ve Sonrası
21 Temmuz 2020 Salı