Dün ülkemin en üst düzey yöneticisi “dost acı söyler ama gerçeği söyler” diyerek bana ve meslektaşlarıma seslendi. Ben de can kulağı ile dinledim.
Ve gerçekler üzerinde düşündüm.
Evet, şehir hastaneleri inşa edildi. Ama ne yazık ki onca para sağlık sistemine değil, uluslararası ortaklı müteahhitte yatırıldı. Mesela Ankara’da fahiş fiyata, geleceğimize ipotek koyacak bir anlaşmayla sadece dev gibi bir bina inşa edildi, insanların işine yarayacak bir hastane değil. Bu hastaneyi inşa ederken 3 köklü eğitim araştırma hastanesi kapatıldı, gelenekleri, kültürleri yok edildi. Asistanı, hocası yarı özel, yarı devlet bir kurumun oyuncağı haline getirildi. Sırf yıllık kira için ödenen para sağlık sistemine aktarılabilseydi, hastaneler bugün ilaç malzeme alamayacak durumda olmazdı.
Evet, bu hekimleri okutan yetiştiren devlet. Meslektaşlarımın neredeyse tamamı gibi, ben de devletimizin iyi bir lisesinden mezun oldum, iyi bir üniversitesini bitirdim. Ama devlet beni sokakta bulmadı. İkisine de çok zorlu bir sınavın ardından girdim. Gece gündüz çalışarak bitirdim. İkisi de uyduruktan tabela asılmış kurum değildi. Bitirince de bütün meslektaşlarım gibi aslında hak ettiğim diplomamı ancak mecburi hizmetim bittikten sonra alabildim. Yani ister Aile Hekimliğinde ister Devlet Hastanesi’nde ister Üniversite’de gördüğünüz bütün hekimler sonuna kadar bu devlete borcunu ödemiş insanlar.
Hekimlerin maaşlarını neye dayanarak ilan ediyorlar bilemiyorum. Çünkü hekimlerin tabi olduğu ödeme sistemi öyle saçma ki, kimin ne aldığı ancak para yatınca anlaşılıyor. Bir hastanede bir hekim çok çalışıp aldığı parayı yükseltirse yan odada çalışan meslektaşının alacağı ödeme düşüyor. Üstelik aldıkları para emeklilik dönemine yansımıyor. Özel sektör çok daha yüksek paralar verdiği için hekimler özel sektörü tercih ediyor diye düşünülüyor. Halbuki hekimlerin sadece %18’i özel sektörde çalışıyor. Hangi özel sektör insana bedavadan yüksek maaş verir. Hiçbiri de yüksek ücret ödemiyor, siz ne yapıyorsanız onun karşılığını alıyorsunuz. Devletten de beklenen bu, ne yapıyorsak hak edileni istiyoruz. Koltuk dolduruyoruz diye en üstten ödeme istemiyoruz ya da 3-5 yerden farklı maaş almakta gözümüz yok.
Hekimler mesleklerini para için yapmadıklarını hayatları boyunca defalarca ispatlamış insanlar. Sanki hakkımız olmayanı istiyormuşuz gibi her seferinde maaşların gündeme getirilmesi bizleri üzüyor. Size ihtiyacı olan insanların üzüntülerini umutlarını taşımanın ne kadar ağır bir ruhsal yük olduğunu ancak bu işi yapanlar anlayabilir. Bizler zenginlik peşinde koşan insanlar değiliz, günlük işimiz bittiğinde evimizde huzur içinde dinlenebilmek istiyoruz. Çocuklarımıza mal mülk bırakma peşinde de değiliz, kendi ayaklarının üzerinde durabilecekleri en az bizim aldığımız kadar kaliteli bir eğitim seviyesi sağlamanın kaygısını taşıyoruz.
Hekimler ayrılırsa yeni yetişen hekimlerle asistanlarla yola devam edinilmesi düşünülmüş. Bizim yetiştirdiğimiz genç hekimlerin, asistanların bizim yerlerimizi doldurması bize gurur verir. Ancak hekimlik mesleğini bilmeyen insanlar böyle bir plan yapabilirler. Bizler okuldan mezun olduğumuzda ham meyveler gibi oluruz. Olgunlaşmamız yıllarca meslektaşlarımızdan ve kıdemlilerimizden görerek yeni şeyler öğrendikçe olur. Kıdemli bir hekimin bir kurumdan ayrılması demek o kurumdan “bir” hekimin ayrılması demek değildir. Büyük bir bilgi birikiminin o kurumdan ayrılması, yeni gelen hekimlerin o tecrübeden mahrum olması anlamına gelir. Bu yüzden yeni mezun hekimleri ve asistanları daha ucuza çalışan Suriyeliler gibi düşünmek sağlık sistemine ancak zarar verir.
Sorunları anlamadan çözmek mümkün değil. Kaliteye önem vermeden çok hekim yetiştirmek, sağlık sistemine özel sermaye akıtmak, insanları soruşturmalarla tehdit etmek, sanki sağlık sisteminin sorunu hekimlerin özlük haklarını istemesiymiş gibi göstermek, onları zorbalara ezdirmek,hastaların ve sağlık çalışanlarının sorunlarını çözmeyecek. Bugün Türk tıbbı dünyada saygın bir yerdeyse bu büyük hastaneleri olduğu için değil, iyi hekimleri olduğu içindir.
Sorun çok daha derindedir. Emeğe, bilgiye, tecrübeye saygı duymayan, çalışanlarıyla iletişim kurmayan yöneticilerin sağlık sisteminin sorunlarını çözmesi mümkün değildir.
Biz hekimler giderek daha yüksek sesle, daha güçlü şekilde birleşerek sorunları dile getiriyoruz. Bunu dile getirmek bizi yetiştiren devlete, mesleğimizi öğreten hocalarımıza, yetiştirdiğimiz genç hekimlere, omuz omuza çalıştığımız meslektaşlarımıza, hekimlik mesleğine olan borcumuzdur.
Hepimiz buradayız, en ücra köyden en modern hastaneye kadar biz varız.
Genç hekimleri saran umutsuzluğu yeneceğiz.
Derdimizi, ön yargıların, siyasi çıkarların, yalan propagandanın yarattığı sisin altında anlatmakta zorlansak da bir yere gitmeyi düşünmüyoruz.