Yıllar önce karşılaşsaydık, sen sen değilken ve ben ben değilken.
Yıllar bizi savurmamış, aklımız gönlümüzle suç ortağıyken.
Kalp kırmanın olağan yarışlardan sayıldığı, özür dilemenin eziklik sanıldığı zamanlarda mesela!
Ellerin lafıyla gaza gelindiği, iki kalbin arasına bütün mahallenin sığabildiği yıllarda.
Aşkın zehirli tutkusunun panzehirini bulamadığımız, kendimizi ve birbirimizi zehirlediğimiz zamanlarda.
Kıskanmakla, alanına girmek arasındaki o çizgiyi hep aştığımız cahil günlerde.
Sevmenin güvenmek olduğunu henüz öğrenmediğimiz çaylak dönemlerde.
Hesap sormanın sahiplenmek olduğunu zannettiğimiz, sahiplenmenin ise sahip çıkmaktan farklı olduğunu bilmediğimiz bıçkın gençliğimizde.
İşte o kıyasıya, kırasıya yaşanan taşkın zamanlarda adına aşk dediğimiz girdaplı denizde karşılaşsaydık.
Ve o zaman kesin olarak kısa sürede ayrılmış olurduk.
Sevme sandıklarımız, küsmelerimiz, kırgınlıklarımız, kızgınlıklarımız nihayete ererdi.
Aradan yıllar geçerdi.
Seni dahil etmediğim gelecek planlarımla ve yeni maceralar için boşaltılmış kalbimle yaş almaya koyulurdum.
Birkaç sene belki şarkılar seni hatırlatırdı ama son kuplede daha unutmaya başlardım.
Başkalarıyla ve başka acılarla ben olma savaşında birkaç galibiyet, çokça mağlubiyet alıp, yaralarımı sarıp, aksak kalbimle kalan ömrümü adımlamaya koyulurdum.
Ve ben seni çoktan eski sevgili defterine yazmış ve kapağını kapatmış olurdum aldığımda ölüm haberini.
Uzun bir ahhh ile içimden sessizce akardı acın.
Belki bir kadeh Epic içerdim senin için ve belki bir kadeh de yaşadıklarımıza hadi bir kadeh de yaşayamadıklarımıza olsun.
En destansı uğurlayışım bu olurdu.
Kaldıysa bir fotoğrafın bir yerlerde arkası bana imzalı, el yazından bir an gözlerine dokunurdum.
Ne güzel insandın derdim ve ne güzel can yakardın.
Ne üzdün gidişinle der yatardım.
Oysa sen yorgun zamanların uysallaştırdığı bir kısrakken ruhuma eş oldun.
Bulutlu günlerin soldurduğu tenime güneş oldun.
Sen, kaçak hayatın kırgın gemisi, benim limanıma sığındın.
Yüreklerimizle dalgakıranlar ördük açık denizlere, fırtınalar giremedi.
Ilıman iklimde, sakin, az eşyalı çok anlamlı biz olduk.
Bütün hazinemizi kalbimizle beynimizde biriktiriyorduk.
Vermek üzerine bestelenmiş bir şarkı gibiydik biz.
Ve birbirimizin yüreğinde dinlendirdik bütün yorgunlukları.
Şimdi ben bütün eski aşkların ahlarını, eski dostların gözlerinden geçen bulutları, vefasızlıkların vurgununu, küskün geçmişin affedemeyişlerini ve bütün bir kentin sensizliğini yüreğimde taşıyorum.
Son bakışta aşkın mirası.
ÖLÜMDEN KONUŞACAKTIK
…….
……
Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde.
Bir bardak çatlarsa durduğu yerde,
Bir aşk ansızın biterse,
Ayna kırılırsa yüzünle birlikte,
Zamanıdır konuşmanın ölümden.
Bir çiçek olağanüstü güzellikte
Açıvermişse bir sabah,
Bir topal aksamadan yürümüşse,
Hadi gel ölümden konuşalım;
Yüzünü al basmış hasetçiden
Ve onun elindeki kuru değnek bile
Filizlenir sevgimizden.
Metin ALTIOK
****** Sevgili Yaşar Tok için 17 Kasım’da buluşuyoruz tüm sevenleri…