Özgürlük ayaklarda başlar – D20Haber
18.01.2025, Cumartesi
5 °C / 14 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. YAZARLAR
  4. /
  5. Aylin MÜFTÜLER
  6. /
  7. Özgürlük ayaklarda başlar

Özgürlük ayaklarda başlar

A- A+

“Bu adamı satın alamazsın, açgözlü değil bencil de değil.”

Özgürlük Dansı filminden papazın Jimmy Gralton için söylediği bir replik bu. Jimmy İrlanda’da kendi köyünde Köy Enstitüsü benzeri bir dans okulu açtığı için 10 yıl ABD’ye sürülmüş ve tekrar köyüne dönüp aynı kursu açmak istemiştir. Bu dans kursunda dans, enstrüman ve resim dersleri gönüllü olarak verilmekte, kitaplar, şiirler okunup tartışılmakta, marangozluk, tamirat gibi el becerileri öğretilmektedir. Yaşlı, genç köy halkı kendi el emekleriyle inşa ettikleri binada bu eğitimlerle hayatlarına anlam katmışlardır. Sevinçle bu kurslara devam etmektedirler.
Fakat kilise ve baskı yönetimi bundan son derece rahatsızdır. Yoksa komünizm mi gelmektedir ve yoksa insanlar özgürce istedikleri dansları edip, resim, müzikle uğraşıp kitap mı okuyacaklardır artık hep? O zaman bu insanları dinle ve baskıyla istedikleri yöne nasıl çevireceklerdir?
Alt tarafı köyün bataklık çukurunda bir dans okulu diye küçümseyen rahibe şu cevabı verir papaz;
“ Önce dansla başlar, kitaplara gider. Adımların en dibinden başlar sonra beyne işler.”
Yani aslında özgürlük ayaklarda başlar. İstediğin yere götürebiliyorsa, istediğin dansı edebiliyorsa o ayaklar özgürdür. İstediği yere gidebilen ayaklar fikirleri de istedikleri gibi özgürce istedikleri yere götürebilirler.
Bu yüzdendir aynı iki sebeple sanata karşı çıkmaları yönetimi elde tutmak isteyenlerin tüm dünyada.
Papaz pazar vaazında mesela bu kursa gidenleri aşağılar ve İsa’ya karşı Jimmy’yi koyarak korkunç bir seçim yapmaya zorlar ve kursa gidenlerin isimlerini tek tek kilisede herkesin içinde okur. İnsanları ayrıştırır ve farklı fikirleri utandırarak sosyal aforozla toplumdan itilmelerini sağlar. Binayı taşlattırır ve binanın yakılmasına sebep olur.
Neyse ki bu binanın içinde o anda sanatla uğraşan yazarlar, şairler falan yoktur!
Korkulan komünizm değildir, özgürlüktür aslında.
Özgür fikirler, özgür insanlar, özgür adımlar çıkar çevrelerini irite eder, tüylerini diken diken kaldırır.
Satın alamazlar en çok bundan korkarlar. Çünkü ellerindeki ve anladıkları tek enstrüman paradır. Ve insan eliyle üretilmiş meta olan para da ruhtaki ateşi, kafadaki fikri, gözdeki ışığı satın alamaz.
Noam Chomsky diyor ki;
“Toplumun genelinin neler döndüğünden haberi yoktur. Hatta haberi olmadığından dahi habersizdir.”
Bu yüzden toplumu haberdar eden ruhlarında ateş olan liderler çıkar ve habersizlerin hak ettiklerini almaları için kendilerini ateşe atarlar, iktidarlar için çok tehlikelidir bu liderler ve satın alınamazlar.
Ve yine sevgili Noam Chomsky şöyle şahane ve ürkütücü bir tespit yapıyor;
“Popüler kültürden propaganda tekniklerine kadar her yerde insanlara aciz olduklarını hissettiren sürekli bir baskı vardır ki böylece alınan her kararı onaylamak ve tüketmekten başka çareleri olmadığına inansınlar.”
Tüm dünyaya baktığımızda nispeten daha özgür olan ülkelerde toplumun ayrıcalıklarından pay almakta yeterince şanslı olanlar yani kısmen de olsa entelektüel bir hayat sürebilen, düşünebilen, temel ihtiyaçlar dışında bir nebze daha piramidin üstlerindeki ihtiyaçlarına ulaşabilmiş olan insanlar da “neden böyle” sorusunu sormak yerine cevaplamak için bir şeyler yapmalıdırlar diyor yine bir yazısında Chomsky.

Mesela bu kısmen şanslı grup medyadaki algılarla oynayan akıllara ziyan dizilerin kaldırılması için uğraş verebilir. Bu çok büyük bir adım olur. Yaşamak için eline hiçbir olanak verilmeyen bir halkı, ölünce onu kimin yıkayacağı ilgilendirmemekle beraber, medya ve ilan tahtaları aracılığıyla tek derdinin bu olduğu algısı yaratılmakta ve insanlar da bilinçaltından bilinç üstüne kadar buna inanmakta. Böylece kursağından lokma girmemiş çocuklarına bakarken neden bunu yaşıyorum, neden kamuya hizmet edenler beni yok sayıyor demiyor da “sahi ben ölünce beni kim yıkayacak” diye tasalanıyor vay babam vay!
İşte böyle böyle medya dediğimiz maşa bizi közde çevire çevire yenecek hale getiriyor.
Diyeceksiniz ki elimizden gelmiyor bir şey. Diyoruz tabii, umut çabucak solabilen narin bir çiçek.
Ama bu sabah balbahçeme çıktım (bahçe olmayınca balkonumda bahçe yaptım ) ve bu düşünceyi çürüttü gördüğüm manzara.
Çok sevdiğim bir dostumun taaa Hatay’lardan otobüslerde taşıyarak getirdiği Arap Fulüm vardı. Mis gibi kokar baharda katmer katmer çiçeği açınca ve dokunsanız teninizle hemen sararır öyle narindir. Babam çiçeği sapından nazikçe koparır domatesin içine saplardı ve böylece iki bitki birbirini besler yaşatırdı uzun süre. Kış zamanı yağmur, soğuk gelince kurumuştu prensesim. Fakat sanki sevdiğimin mezarını sular gibi şefkatle sulamaya devam ettim, yapraklarını okşadım, otlarını temizledim. Ve bu sabah dalında minicik bir yeşil nokta gördüm. Yüzümde dünya kadar kocaman bir gülümseme, dedim ölüyü diriltti azmim.
Yani umut kırılgandır, çabuk solar ama karaciğer gibidir kendini kendinden var eder yeniden her daim.
Umudun bir tek katili vardır vaz geçmek!
Ve özgürlük umudun adımlarıyla başlar.

REENKARNASYON

Her sabah güneş başka doğar
her an kendini doğurur kendinden
bir tosbağanın sana güvenmesidir yaşam
kaktüsün bir yıllık dikenli sabrıdır
koklatmak için bir günlük çiçeği bahçede
bir oğlağın camgöbeği gülümsemesidir
annesinin eteğinde
kapısız kümeste tavukların korkusuz eşelenmesi
bir türbe kedisinin gönüllü hüküm giymesidir
bin yıllık ağaçların emin gölgesinde
ve ölüm zamanı geldiğinde
yorgun bir köpeğin
patisinde dinlendirdiği başı kadar huzurludur
ve mevsimi geçmiş sazların
dimdik kuruyuşları kadar asil

Aylin MÜFTÜLER

Yazarın Diğer Yazıları
Ahlak kime göre
13 Ocak 2025 Pazartesi
Her sefer ilk sefer gibi
30 Aralık 2024 Pazartesi
Kavak yeli
23 Aralık 2024 Pazartesi
En asil saçmalık
16 Aralık 2024 Pazartesi
Uyku felci
9 Aralık 2024 Pazartesi
Kuş ölür sen uçuşu hatırla
2 Aralık 2024 Pazartesi
Tanıksız hayat
25 Kasım 2024 Pazartesi
Son bakışta aşkın mirası
11 Kasım 2024 Pazartesi
Azat
4 Kasım 2024 Pazartesi
Nasıl olacak Yaşar Tok?
1 Ekim 2024 Salı