Mutluluğun resmi – D20Haber
26.06.2024, Çarşamba
23 °C / 40 °C Denizli Hava Durumu

Mutluluğun resmi

A- A+

Sen mutluluğun resmini çizdin diyelim Abidin,
İçinde yaşayabilir mi bir çocuk bombalanmadan?
Sen mutluluğun yeşilini koydun diyelim Abidin resmine,
Çıkabilir mi korkmuş bir çocuk o ağacın üstüne?
Diyelim kuş sesleri koydun o ağacın dalına Abidin,
Ağaçtaki o çocuk, şarkı söyleyebilir mi daldaki kuşla?
Daldaki kuşun ağzına ekmek kırıntısı verdin diyelim,
Bir deri bir kemik çocuk doyar mı o kırıntıyla?
Sen kuşlu ağaca gölge döşedin diyelim Abidin,
Kavruk bedeni serinler mi o gölgede savaş yorgunu çocuğun?
Sen bir kedi kıvırdın o gölgeye diyelim Abidin,
O çocuk, o kediyi okşayabilir mi yanık elleriyle?
Yağmur döktün hadi damla damla resmine Abidin;
Evladı yok ananın,
Anası yok evladın,
Paramparça dünyanın,
Yangınını söndürebilir mi senin yağmurun Abidin?
Abidin sen çiz yine bulabilirsen mutluluğun resmini.
Ben buldum. Bütün mirasım bu zaten ve çocuklara bırakıyorum;
Bir yeşil,
Bir mavi,
Bir kedi,
Bir köpek,
Bir sevgi,
Bir barış,

Hafta sonu iki gün boyunca dostlarla güzel kentimi keşfetmeye çıktık. “Denizli’yi böyle bilmezdik” teşekkürleriyle uğurladık canları.
Biz de onlarla birlikte bir kısmı yeniden, bir kısmı henüz yeni olmak üzere gözümüzü bin bir tonda yeşile emanet ettik. Çivril-Işıklı Gölü’nde nilüferli bir rüyaya uyanıp; Çal, Güney, Yenicekent, Buldan güzergahından eve dönerek neredeyse kenti tavaf ettik yeşil bir huşu içinde. Gözümüzün gördüğünü ne bir kamera ne bir ekran ne bir ressam kaydedebilirdi. Bütün duyularımızla yeşildik. Burnumuz, gözümüz, elimiz, kalbimiz, kulağımız, ruhumuz hatta dilimiz yeşile dokundu. Mavinin altında, yeşilin içinde hiç kurak toprak görmeden tamamladık turumuzu.

 

Nilüferler ve bölgenin endemik pembe çiçeği, gölü mücevher kutusuna çevirmişti. Tekneyle aheste beste ilerledikçe sonsuz bir yeşilin, beyazın ve sarının içinde kayboluyorduk. Gece mavisi dron böcekleri (bu adı ben taktım) teknenin etrafında bize kılavuzluk ediyordu ki sonsuzda kaybolmayalım. Kazların bet sesleri bile kulağımıza şahane bir beste olarak giriyordu. Gelin gibi süslenmiş teknelerde sonsuz eşimize doğru yol alıyorduk. “Bırakın beni burada” dedim, dedik hepimiz.

Öylece kalalım; tekne, göl, nilüferler ve sonsuzluk duygusu!
Bu sonsuzluğun içinden yine bir zümrüt güzergahla Çal-Bahadınlar köyüne yollandık muhteşem Apollon Lairbenos Tapınağı’nda ruhumuzu yıkamaya. Orada bir çift kanat olup ölmeye yatan nehri Meandros’u kurtaralım istedik. İp gibi kalmış suyu bile zarif bir yılan gibi kıvrılarak can havliyle Adıgüzel Barajı’nın can çekişen deltasına kavuşmaya çalışıyordu. Apollon, bu tepede dünyanın hakimiydi başka bir şey düşünemezdiniz o kemerin altında.

Gözümüz yeşile kilitli vaziyette yol bizi Güney Şelalesi’ne götürdü bu sefer. Şelalenin fıskiyeden hallice bir cılızlığa dönüşmesine üzüldük elbette fakat yine de yeşilden atlayan suların sesi kulağımızı okşadı.
Yeşil yol, Tripolis’te 3 medeniyetin ortak noktasıyla buluşturdu bizi.Yenicekent’in prensi Tripolis nefis kapalı çarşısı, çeşmesi, şahane alt yapısı ve agorasıyla bizi yine yeniden büyüledi.
Buldan’a yemyeşil gözlerimizle girerken, Süleymaniye yayla gölünün çok seyrelmiş nilüferleri bizi uzaktan selamladı ve dağ, orman, göl üçlemesini bir kasa yayla çileğiyle lezzetlendirdik. Oksijenden ciğerlerimiz fazla mesai yaptı ve kesintisiz bir koyu yeşille yayladan indik ve tabii Buldan’ın sütlü simidi ile gezimizi noktaladık.

Denizli gerçekten muhteşem bir şehir. Günlerce gezseniz bitiremezsiniz. Şehrimi gezdikçe kendimi daha çok buraya ait hissediyorum. Kusur bulmak çok kolay oturduğun yerden. Ama aslolan güzelliklerini görüp şehrim için ne yapabilirim diye düşünmek.

Abidin mutluluğun resmini çizedur sen. Bizim mirasımızda barış olmazsa, dünyamız yeşil ve maviyle boyanmazsa, çocuğumuz kediyi dokunarak, kuşu duyarak tanıyamazsa, ağaca tırmanıp, köpekle oyun oynayamazsa o zaman Abidin bırak resim yarım kalsın.
Nazım’a da yetişmedi o resim, hem zaten haziranda ölmek zor.

HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

…….………..
……………
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm, üstüm başım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

Yazarın Diğer Yazıları
Tatilde sıkılmak
24 Haziran 2024 Pazartesi
Bayram kime geldi?
17 Haziran 2024 Pazartesi
Rant kuyusu
11 Haziran 2024 Salı
Hayırlı ülke
27 Mayıs 2024 Pazartesi
Asker oldum piyade
20 Mayıs 2024 Pazartesi
Etimoloji
13 Mayıs 2024 Pazartesi
Belki yine
6 Mayıs 2024 Pazartesi
Ölüm gibi bir şey
29 Nisan 2024 Pazartesi
Apolitik kuşak
15 Nisan 2024 Pazartesi
Eflatun saçlı kız
8 Nisan 2024 Pazartesi