Denizli Turizm Ekonomisi Odağından Eno/Wine Turizmi Olanakları ve Çal Bağ Yolu Projesi – III – D20Haber
08.05.2024, Çarşamba
15 °C / 26 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. ÖZGÜN İÇERİK
  4. /
  5. ÇAL BAĞ YOLU
  6. /
  7. Denizli Turizm Ekonomisi Odağından Eno/Wine Turizmi...

Denizli Turizm Ekonomisi Odağından Eno/Wine Turizmi Olanakları ve Çal Bağ Yolu Projesi – III

A- A+
D20HABER
Yayınlanma: 4 Ocak 2023 Çarşamba - 08:00Güncelleme: 4 Ocak 2023 Çarşamba - 08:53
Denizli Turizm Ekonomisi Odağından Eno/Wine Turizmi Olanakları ve Çal Bağ Yolu Projesi – III

2000’lerde küresel düzeyde ve hızla gelişen kültür turizmi çeşitliliğinin fark yaratan en önemli alanı, Eno Tourism (Şarap Turizmi) oldu. 1990 sonlarında ilkin Avustralya’da düzenlenen akademik bir konferansta tartışılan ve çerçevesi çizilen Şarap Turizmi kavramı, kısa sürede Avrupa ve Amerika’nın belli başlı şarap başkentlerini sardı. Butik üretim, şato tipi üretim veya bölgesel şarapçılık olarak adlandırılan sektör unsurları, kısa zamanda şaraba dayalı turizm anlayışının çok önemli parametrelerine, yıllar içinde gösterdikleri gelişmeyle, geleneksel sektörel üretimin en dinamik partnerlerine dönüştüler.

ENO-WINE TOURISM/ŞARAP TURİZMİ

“Her ne kadar bağcılık (şarap) ve turizm birbirinden ayrı ekonomik branşlar gibi algılansa da, ikisinin bir araya gelmesi ile çekici bir peyzaj, yumuşak bir iklim, cazip bir kültürel ürün yelpazesi, haz ve kendini iyi hissetme yanında şarap kültürünü deneyimlemek gibi bakir bir potansiyeli ziyaretçiler için sunulmaktadır.” (Güven, M 2017)

Gastronomi üzerinden tarif edilen ve kapsama alanı hayli geniş olan turizm anlayışı,dar anlamda şarap turizmi ve bağ rotaları ile özellikle Akdeniz’in şarap üreticisi ülkeleri için geleceği güçlü bir turizm çeşidine dönüşmektedir. Bu tür üretim ve tüketim kültürüne dayalı turizmin, Türkiye’deki ilk örneklerinin yeterliği veya işlevselliği halen tartışma konusu. “Şarap” gibi çok özel bir alan üzerinde şekil alması planlanan benzer çalışmalardan şimdiye kadar elde edilen sonuçlar, ‘başarı’ için göze alınması gereken risklerin neler olduğunu somut olarak gösterdi. Doğal olarak güçlü ve inatçı bir planlama ve yatırımı ulusal/uluslararası bir etkiye dönüştürmenin, öyle kolayca gerçekleşecek bir iş olmadığı anlaşıldı.



Halihazırda adı bilinen Trakya, Bozcaada, Kapadokya ve Urla Bağ Rotası gibi şarap turizmi alanlarına atfedilen başarının düzeyi, bu konuda yaşanması muhtemel riskler için deneyim-gösterge olarak düşünülebilir.

Yukarıda sayılan, Türkiye’deki bağ rotaları içinde performansı en canlı projenin, İzmir-Urla’da sekiz firmanın dernekleşerek oluşturdukları bağ yolu projesi olduğu biliniyor. Kapadokya rotasının, geleneksel turizm destinasyonu olanaklarını değerlendirme imkanıyla şansını çoğaltıp, riskleri azaltabileceğini öngörmek mümkün. Bu başarıyı tescilleyecek olan, bölgedeki şarap üretiminin koşulları ve sürdürülebilir turizm plantasyonuna dönüşmesi olacaktır.

Bu gelişmelere şimdi de Denizli’de 4 firmanın katılımıyla oluşturulan “Çal Bağ Yolu” projesi eklendi. Proje çok yeni. Henüz bir yılını doldurmuş değil. Katılımcı firma sayısı az. Firmaların heyecanı ve bağ yolu rotasına olan inancı, projenin gelecekteki yazgısı üzerinde belirleyici olacak. Bölge şarapçılığının köklü geçmişiyle, üzüm üretim alanlarının uygunluk, ürün çeşitliliği ve yoğunluk içeriyor oluşu, katılımcı firmaların işini bir nebze olsun kolaylaştıracaktır. Buna bir de Denizli gibi ulusal ve küresel turizminin gözde merkezlerinden Pamukkale’ye yakınlığı faktörü eklendiğinde, şarap ve bağ yolu turizminin başarı şansının arttığı söylenebilir. Giderek altyapı imkanlarının çoğalması, (tadım, beslenme, konaklama vb.) başarı ve sürdürülebilirlik çıtasını oldukça yukarılara taşıyacaktır.

DENİZLİ’DE ÜZÜM ÜRETİM KOŞULLARI

“Çal Bağ Yolu” projesinden önce, bölge şarapçılığına ilgili bakanlığın verileriyle kısaca göz atalım. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de şaraplık üzüm üretiminin başlıca bölgeleri Denizli, Tekirdağ ve Nevşehir olarak sıralanır. Bunların içinde Denizli iklimi ve yabancı asma yetiştiriciliğine elverişli toprak kalitesiyle dikkat çeker. 2000’li yılların başından itibaren belli başlı ulusal şarap firmalarının bölgede geniş araziler satın alıp şaraplık bağ yetiştiriciliğine yönelmesi, bu gerçeği teyit etmektedir. Nitekim günümüzde Çal, Bekilli ve Güney bölgelerinde bağ yetiştirmeye uygun arazi neredeyse kalmamış, arazi bedelleri olağandışı fiyatlara ulaşmıştır.

Kimi bilimsel araştırmalara göre bölge topraklarının bağ yetiştiriciliği için uygunluk durumu, pek çok kriteri realite düzeyinde karşılamaktadır. Rüzgar hızı, bağlı nem grupları, ortalama ısı ve sıcaklık değerleri, toprak köklenme derinliği, mevsimsel yağış alma miktarı, topoğrafik eğim uygunluğu, rakım yüksekliği vb. açısından neredeyse (bir hayli) ideal özelliklere sahiptir.
Çal topraklarında üzüm üretim koşullarının meteorolojik ve iklimsel uygunluğuna paralel olarak, üreticinin teknik ve sağlıklı bağcılık hakkında bilinçlenme süreci de önemli bir ayrıcalıktır. Bölge şarap fabrikalarının da desteğiyle üretimin fidan, bağ çeşidi, uygun şaraplık ürün ve özenli bakım konusunda yönlendiriliyor ve destekleniyor oluşu, kaliteyi sağlayan faktörlerdir.

ÇAL BAĞ YOLU İÇİN TARİHSEL MİRAS

Denizli, İç Ege’de çok özel bir arkeolojik ve tarihi mirasa sahip bölgede yer almaktadır. Klasik arkeolojinin terimleriyle belirtmek gerekirse, tarih öncesi Anadolu halklarının yerleşim bölgeleriyle, sonraki bin yıllarda Helenistik ve Roma uygarlıklarına ev sahipliği yapan toprakların tam olarak kesiştiği, her yönüyle zengin bir coğrafya noktasında bulunmaktadır. Çürüksu/Lycos Havzası olarak bilinen Denizli yerleşiminin bulunduğu coğrafya, Helenistik ve Roma dönemi uygarlıklarının en önemli kentlerine ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde Hierapolis (Pamukkale), Laodikeia, Colossae, Tripolis gibi tarihi kalıntılarıyla başlı başına birer kültür turizmi merkezi olmaya aday antik kentler, tam da adeta bir tür açık hava müzesi vadisi görünümlü havzanın içinde yer almaktadırlar.


DİONYSOPOLİS ANTİK KENTİ

Çal toprakları bu tarihi ve arkeolojik geçmişin en önemli ve en spesifik (özel) mirasına sahiptir. Çal’daki tarihi mirasın başlıca unsurlarını özetlemek gerekirse, bölge şarapçılığını, Anadolu’da başka bölgelerde olmadığı kadar Helenistik kültürle doğrudan ilişkili kılan Dionysos kültüdür. Klasik antik dönemde Şarap Tanrısı Dionysos adına ilk ve tek kentin Çal idari sınırları içinde, Büyük Menderes Nehrine bir kaç km mesafede, Ortaköy kasabasında Dionysopolis adıyla kurulduğu ulusal ve uluslararası arkeolojinin ortak görüşüdür. “Dionysopolis, Orta Köyün yanında”dır. “Salouda ; Melokome ; Kagyeita,hepsi Dionysopolis, yahut belkiMassyna'nın köyleri idiler.” “Atyokhorion. ApolloLairbenosmabedi’nin yanındaki eski köy, Maeander'in (Byük Menderes) cenup sahilinde, Dionysopolis'in arazisi dahilinde idi.” “Motella: Bizans devrinin Motellopolis'i, ismini Medele olarak muhafaza etmiştir; Maeander'in şimal sahilinde Dionysopolis'in karşısındadır.” (Bu alıntılar, İskoç kökenli Arkeolog William Mitchell Ramsay tarafından 1895 tarihinde kaleme aldığı ve Türkçeye Mihri Pektaş tarafından “Anadolu’nun Tarihi Coğrafyası” adıyla çevrilerek Milli Eğitim Basımevi tarafından 1960 yılında yayınlanan eserinden iktibas edilmiştir. 19. yüzyılın en önemli gezgin arkeologlarından, Anadolu arkeolojisi üzerine yazdığı çeşitli eserleriyle günümüz arkeolojik araştırma ve kazı çalışmalarının şekillenmesinde çok önemli rol oynayan Ramsay, Batı Anadolu üzerine yazılarında Çal bölgesindeki antik kentler, tapınaklar ve yerleşmeleri üzerine detaylı, pek çok gözlem kaleme almıştır.)

Mitolojideki Dionysos söylencelerine baktığımızda, bölge asma yetiştiriciliği, üzüm ve şarap kültürüyle uyumlu bir retorik ve geleneksel ritüeller silsilesiyle karşılaşırız. Batılı sanat tarihi uzmanları ve toplumsal kültür tarihi araştırmacıları, Dionysos şenlikleri, ritüeller ve dramanın doğuşu üzerine yaptıkları araştırmalarda, kimi geleneklerin, günümüz modern toplumlarında sürdürülen bazı güncel ritüellerin arkaik köklerini teşkil ettiğini öne sürerler. Bu durumun, Çal bölgesindeki üzüm-asma yetiştiriciliği, bağ bozumu, üzüm ezme, şarap kurma, şenlik alayları ve (şimdilerde sönümlenmiş olan) festivallerde muhtelif imgelerin canlandırılmasıyla hala yaşadığını teyit etmek; taşrada bağcılık yapan eski kuşakların renkli anlatılarını kayda alıp yayınlamakla mümkündür.
Gezginlerin yazıları ve arkeolojik kazılardan elde edilen buluntu ve veriler sonucu yapılan akademik yayınlarda, Dionysos antik kentinin Pergamon kent devleti döneminde kurulduğu, tarihi olarak MÖ 5. yüzyıla kadar geriye uzanan bir geçmişe sahip olduğu öngörülmektedir. (Dionysos kültüne ait önemli bir kutsal merkezin Bergama’da, antik tiyatro altındaki yapılar dizisi içinde hala ayakta olduğunu belirtelim.)

Dionysopolis antik kentinin bu topraklarda kurulmuş olması gerçeği, Çal bölge şarapçılığının “Bağ Yolu” projesi açısından çok önemlidir. Ne var ki antik kentin kalıntıları günümüzde yok denecek kadar azdır. 19. yüzyıldan günümüze, yüzeyde mimari kalıntı neredeyse hiç kalmamıştır. Gerek tarım, gerekse kaçak kazılar, Ramsay’ın 130 yıl önce yaptığı gezilerde gözlediği kentin muhtemel buluntularını zaman içinde yok etmiştir. Hazin bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Ancak bu durum, Dionysopolis antik kentinin bu bölgede kurulduğu ve özellikle Roma döneminde Çal topraklarındaki gelişmiş kentlerden birine dönüştüğü gerçeğini değiştirmez. Dolayısıyla, şarap tanrısı adına bilinen tek kentin, bağ, asma, üzüm ve şarapla hayat süren bu topraklarda kurulmuş olması, bir kültür mirası olarak “Dionysos Şenlikleri”ne özgü ritüel ve seremonilere en çok bu yörede imkan verir. Turizm için en önemli faktörlerden birisi, popüler ifadeyle ‘hikaye’dir. Çal Bağ Yolu’nun en önemli hikayesiyse, tarihin ona adeta ‘bahşettiği’ Dionysopolis antik kentinin varlığıyla somut hale gelen, Şarap Tanrısı Dionysos adına bağ bozumu ritüeli, şenlikleri ve üzüme-şaraba atfedilen çeşitli anlatıların oluşturduğu hikayeler öbeğidir.

Yeri gelmişken, on küsur yıl önce yaşadığım bir olayı kısaca nakletmek istiyorum: 2008 veya 2009 yılı olmalı. Çal Ortaköy kökenli bir arkadaşımız, bir tatil gününde bizi Ortaköy’e geziye götürdü. Yolda, gideceğimiz civarda büyük mermer sütunlar ve başka kalıntıların bulunduğunu, insanların herkese göstermediğini, bunları kendisinin gördüğünü, bir yakınının bize civardaki bu kalıntıları gösterip gezdirebileceğini vaad etti. Oraya vardığımızda, bir anda bu fikirden vazgeçildi. Rehberlik etmesi planlanan yakını bu isteği kabul etmeyip, böyle şeylerin olmadığını, kendisinin yanıldığını iddia etmişti. Bu tür davranışlara taşrada belgesel gezilerimde çok sık aşina olduğum için üstelemedim. Çünkü herhangi bir antik kalıntının varlığının ortaya çıkması neticesinde, insanlar haklı olarak tarlasının koruma altına alınıp tarım yapmasının yasaklanması veya kamulaştırılıp elinden alınmasından korkuyor. Ben o gün yaşadıklarımızı böyle bir korkuya bağlayıp geçmiştim. Zaman zaman düşünürüm, bundan 120 yıl kadar önce Çal bölgesini gezen Aekeolog Ramsay’ın sözünü ettiği Ortaköy’deki Dionysopolis şehri, o gün bizden sakınılan kalıntılarla ilişkili olabilir mi?



KÜLTÜR MİRASI DİĞER YERLEŞMELER VE YERLER

Çal-Ortaköy ve civarı, sadece Dionysos kültüne ait değil, daha erken ve geç dönemlere tarihlenen arkeolojik kalıntılarıyla cazip bir bölgedir. Frig uygarlığına ait Kibele kültünü temsil eden ve 12 nişli bir tapım alanı bulunan Develler Mahallesi, Ortaköy’e 2 km mesafededir. Alanda ‘inanç ritüelleri ile bağlantılı seremonilerde kullanıldığı belirlenen çok sayıda sunu çanağı bulunması, işliklerin belirlenmesi ve kaya yüzeylerinde de sunu çanaklarının tespit edilmiş olması’ (C. Şimşek, “Çal Yöresi Sempozyumu 2006”), belki de bölgede Friglerden de önceden beri süregelen, köklü ve yaygın inanışın binlerce yıldır devam ettiğine dair veriler olarak değerlendirilebilir.

Büyük Menderes Nehri’nin orta havza bölümünde, nehir yatağının kuzey yükseltileri üzerinde yer alan Motella Antik kenti (Yeşiloba Mahallesi) Dionysopolis’le çağdaş kentlerden midir bilmem. Ancak her iki kentin tam ortasında, Nehre adeta bir kartal yuvasından bakan ApollonLairbenos kutsal alanı, yüzeydeki tüm kalıntılarıyla hala göz kamaştırmaktadır. Kutsal alan, Çal bölgesi antik mimari kalıntıları içinde en yoğun materyal barındıran yerleşimdir. Birinci derece kültür mirası olarak korunan ApollonLairbenos kutsal alanı, görsel zenginliği ile en çekici merkezlerden biridir.

Son yıllarda ele geçen bazı yazıtların çözümlemesiyle başka bir antik yerleşmenin, Çal’a bağlı Akkent Mahallesi’nde (Ramsay’ın sözünü ettiği ancak kayıt bulunmayan) Atyokhorion adıyla kurulduğu, yerleşimde bir de sağlık tanrısı Asklepion adına tapınak bulunduğu belirlendi. (Ramsay, Atyokhorion’u ApollonLairbenosmabedi’nin yanındaki eski köy, Meander’in cenup sahilinde, Dionysopolis’in arazisi dahilinde” bir yerleşim olarak zikreder.)

Diğer yandan, Halen Küp Şarap fabrikasının bulunduğu Mahmutgazi Mahallesi’nde, Aşağıseyit Mahallesi civarında kalıntılarına her köşe başında rastlayabileceğiniz Lounda antik kenti, geç Helenistik dönemde kurulmuştur. Lounda antik kentine ait olduğu varsayılan fiziki mimari kalıntıların, bölgede çok geniş bir alana yayıldığını belirtelim. Ayrıca bu bölümde adı geçen tüm kentlerin ve diğer yerleşmelerin, Büyük Menderes Nehri’nin geçtiği güzergah üzerinde, neredeyse nehir üzerine kurulu olduklarına değinmeden geçmeyelim.

Tüm bunlara bir de, son 15 yıldan beri kazıları devam eden bölge höyük yerleşmelerindeki buluntuların ışığında bakmak gerekir. En dikkate değer veriler, Çivril idari bölgesinde yer alan Beycesultan Höyüğü’nde elde edilmiştir. Burada günümüzden 3500 yıl kadar önceye tarihlenen, sepet içinde üzüm çekirdekleri ele geçmiştir. (Bu açıklama, önceleri Beycesultan kazılarında akademisyen olarak yer alan, halen Çal Dayılar Mahallesindeki Ekşihöyük kazı başkanlığını sürdüren Doç. Dr. Fulya Dedeoğlu’ndan alınmıştır.) Ayrıca yine Beycesultan’da 2022 yılı kazı sezonunda yapılan açmalarda, bir şarap işliğine ait muhtelif taş ve pişmiş toprak elemanlar ortaya çıkarılmıştır. Ören yeri Kazı Başkanı Prof. Dr. Eşref Abay, ortaya çıkarılan işliğin MS 7-9. yüzyıllara ait olabileceğinin tahmin edildiğini açıklamıştır.

Buluntu ve kazı materyallerinin gösterdiği üzere, bağcılık, üzüm ve şarap, yerleşik yaşamın belirli bir evresinden sonra, Çivril-Baklan ve Çal coğrafyası topluluklarının vazgeçilmez tarımsal üretimi olarak sürekliliğini korumuştur.

Tarih ve arkeoloji araştırmalarında Çal bölgesinde kurulduğu tespit edilen kentler, yerleşmeler ve antik mimari miras olarak değerlendirilen yapılarla, kültür mirası sayılan yerel geleneklerin kısa bir listesi şöyledir: Lounda antik kenti (Aşağıseyit Mah.), Hançalar Köprüsü (Hançalar Mah.), Kayı Pazarı (Çal), Koyun Atlatma geleneği (Aşağı Seyit Mah.), ApollonLairbenos kutsal alanı (Bahadınlar Mah.), Atyokhorion (Akkent Mah.), Dionysopolis antik kenti (Ortaköy Mah.), Motella antik kenti (Medele-Yeşiloba Mah.), Mossyna antik kenti (GözlerMah.)
Yukarıda saydığımız tarih bilgilerinin zenginliği ışığında baktığımızda, Çal Bağ Yolu projesinin gerçekte ne kadar gecikmiş ve bölge şarapçılığının bu yanıyla ne kadar ihmal edilmiş olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bu yargıya yol açan ve besleyen başka bir gösterge, bölge şarapçılığı ve üretim kültür hakkında neredeyse hiç akademik yayın yapılmamış olması. İnternet üzerinden yaptığımız taramalarda, Denizli bağları ve şaraplık üzüm üretimi hakkında bir-iki lisans tezi ve bir kaç makale dışında yayına rastlamadık. Onların da metodik olarak şarap ve turizm ilişkisini değil, daha çok bölge bağcılığını imalat, ziraat, maliyet muhasebesi vb. açılardan değerlendiren metinler olduğunu gördük. Umarız önümüzdeki dönemlerde bu tür çalışmalar çoğalır ve sadece gündelik ilginin değil, aynı zamanda akademik düzeyde bilimsel incelemelerin de bağ ve şarap turizmi konusunda katkılarına tanık oluruz.

DEVAM EDECEK