İlgi bekleyen Denizli Jeoparkı’nı önce yöneticiler idrak etmeli – D20Haber
06.05.2024, Pazartesi
9 °C / 24 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. GÜNDEM
  4. /
  5. İlgi bekleyen Denizli Jeoparkı’nı önce yöneticiler...

İlgi bekleyen Denizli Jeoparkı’nı önce yöneticiler idrak etmeli

A- A+
Yaşar TOK / D20HABER
Yayınlanma: 28 Ekim 2021 Perşembe - 16:33Güncelleme: 28 Ekim 2021 Perşembe - 16:35
İlgi bekleyen Denizli Jeoparkı’nı önce yöneticiler idrak etmeli

Denizli Jeoparkı ile ilgili çalışmalar kent için yeni sayılmaz. Orta uzunlukta bir zamandan beri süren çalışmalar, son dönemlerde belirli bir seviyeye taşınmış durumda. Ancak, sadece Pamukkale Üniversitesinin (PAÜ) bölümleri arasında sıkışıp kalan düşüncenin hayata geçmesi için yerel yönetim kurumlarının ilgisi gerekiyor. Hem mali hem yönetimsel olarak sahip çıkan yönetim organlarına ihtiyaç var. Konuyu görüştüğümüz PAÜ Jeoloji Bölümü öğretim üyeleri, projelerinin aslında hazır olduğunu ama bunu belediye başkanları idrak etmediği sürece hayata geçmesinin zor olduğuna dikkat çekiyor.

Jeopark olgusu, dünya çevre turizmi literatürüne 1970’li yıllarda girmiş. Özellikle UNESCO’nun sahiplenmesi sonucu uluslararası bir kabulle ilgiye mazhar olmuş. Günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde jeoparklar mevcut. Hepsi de bulunduğu ülke ekonomisi ve bölge halkının refahını etkilemiş. Temelde korumaya dayalı bir sistem üzerine inşa edilen jeoparklar, küresel çapta yaşanan iklimsel ekolojik kirlenme ve jeolojik-fiziki bozulmanın kadrine uğramadan süreklilik sağlamanın örnek çalışmasına dönüşmüş. Günümüzde pek çok ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de jeoparklara olan ilgi giderek artıyor. Şu anda ülkemizde UNESCO tarafından kabul edilen sadece Kula-Salihli ilçelerini içeren tek bir jeopark var. Bunun dışında başvurusu yapılmış İda-Madran (Balıkesir) jeopark projesi son aşamada UNESCO onayını bekliyor. Ayrıca halen çalışmaları devam eden beş ayrı bölgede daha jeopark girişimi var. Denizli bu kategoride ve aşağıdaki röportajda okuyacağınız gibi sıralamada en şanslı girişim. Çünkü Pamukkale gibi hem de UNESCO tarafından 1980’lerden beri koruma altına alınmış jeolojik ve kültürel miras söz konusu. Bu kent adına yapılacak bir başvuruda şansı en fazla arttıran faktör.

İlk olarak 2019 yılı başlarında, PAÜ Jeoloji Bölümü ve Jeoloji Mühendisleri Odası Denizli Şubesi etkinliği olarak izlediğimiz Jeopark Çalıştayı’ndan sonra konuya ilgimiz giderek arttı. Aynı yılın sonbaharında bu konuyu masaya yatıran uzunca bir röportajı yerel basın organlarında yayınlamıştık.

Son olarak Denizli BŞB Turan Bahadır Sergi Salonu’nda yapılacak olan “Jeopark” konulu sergi, ilgimizi bir kez daha yapılan çalışmalara odakladı. Konu ile ilgili olarak önceki dönem görüştüğümüz PAÜ Jeoloji Bölümü Öğretim üyelerinden Prof Dr Mehmet Özkul ve Doç Dr Barış Semiz’in bir kez daha kapısını çaldık. Çünkü her ikisi de jeoprak konusunda üniversitenin en ilgili elemanları. Başından beri bu sürecin içindeler. Barış Semiz, aynı zamanda Jeoloji Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanlığı görevini yürütüyor. Yani odanın doğrudan desteği onunla sağlanmış durumda.

D20haber.com haber sitesinin yayın yönetmeni, deneyimli gazeteci Engin Ünal ile her iki hocanın üniversitedeki odalarının kapısını çaldık ve aşağıdaki röportajı gerçekleştirdik. Enine boyuna jeopark konusunu, çalışmaların şimdilerde ulaştığı düzeyi ve varsa sorunlarını, çözüm yollarının neler olabileceğini sorup yanıtını almaya çalıştık.

Keyifli bir söyleşi oldu. Önceden vakıf olduğumuz çalışmaların hangi merhaleye ulaştığını birinci el bilgi olarak sizlere aktarmış olduk.

İlk olarak Barış Hoca ile kendi odasında yaptığımız kısa görüşmeye yer verelim, sonrasında Mehmet Özkul’un değerlendirmeleriyle devam edelim.

SEMİZ: DENİZLİ TRAVERTEN JEOPARKI OLABİLECEĞİNE İNANIYORUZ

Jeoloji Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı Doç Dr Barış Semiz, söyleşide jeoparkın ne olduğu, Denizli’nin UNESCO listesi için şansını enine boyuna değerlendirdi. İşte Barış Hoca’nın söyledikleri:

Jeopark nedir?

Jeolojik güzelliklerin turizme kazandırılması amacıyla yaptığımız bir çalışma. Yani bunların bir park haline getirilmesi! Ama buradaki park kavramını, arkeoloji müzesinde küçük bir oyun parkı gibi, çocuk parkı gibi bir alan değil. Doğada yerinde koruma esasına dayalı olarak yapılan bir çalışmadır.

Türkiye’de şu anda bununla ilgili olarak UNESCO tarafından tanımlanan sadece bir tane jeoparkımız var, o da Kula-Salihli Jeoparkı. Bu konuda Türkiye’de daha farklı çalışmalar da yapılmakta. Bu çalışmalar; Diyarbakır, Urfa ve Mardin valiliklerinin beraberce ve ortaklaşa yürüttükleri Mezopotamya Jeoparkı kurulma çalışmaları, Zonguldak Kömür Jeoparkı çalışmaları, Kapadokya Jeoparkı çalışmaları, Ankara Beypazarı Jeopark çalışmaları ve şu anda UNESCO başvuru sürecinde bir yer daha var, İda-Marda yani Balıkesir bölgesinde yapılan jeopark çalışmaları. Bir de Bitlis’teki Nemrut Kalderası ve Ahlat’ı içine alan bir jeopark çalışması var. Biz de Denizli’nin kendi özelinde bir marka olduğunu ve buna bağlı, spesifik olarak Denizli Traverten Jeoparkı olabileceğine inanıyoruz.

Jeositleri nasıl tanımlayabiliriz?

Bu jeoparkın ana çatısında neler var? Biz bunlara jeosit diyoruz. Küçük, kendine münhasır, özelliği olan alanlara da jeositler adını veriyoruz. Kaklık Mağarası bizim jeositlerimizden bir tanesi. Pamukkale zaten kendisi bir lokomotif jeosit. Onun yanında, aynı bölgedeki fay kaynakları, antik traverten ocakları, Karahayıt bölgesi var. Bunu il bazında düşündüğümüz zaman Acıpayam Kanyonu, Kısık Kanyonu, Keloğlan Mağarası, Honaz Fayı, aynı yerdeki Pınarbaşı kaynağı, oradaki değirmenler bölgesi; bunların hepsi jeopark sistemi içerisine dahil edilebilir, böyle bir jeopark öngörülebileceğine inanıyoruz.

Jeoparkların Kuruluş amacı nedir?

Jeoparkların kuruluş felsefesinde üç temel şey var. Birincisi buraların korunabilecek olması. Yani buraları jeopark alanı içinde belirlediysen, diyor ki UNESCO, “bunları koruyacaksın!” Korumayla birlikte ikinci olarak “yöre halkının buradan kalkınmasını sağlayacaksın” diyor. Yani buradan yönetenler vs. para kazanmayacak. Ana prensibi, yöre halkının kalkınmasına, refahına yönelik düzenlemeler yapılması. Bir de o bölgedeki jeosit alanlarına ilişkin statüyü belirleyecek olan yayınların olmasını istiyor. Biz şu anda bunların hepsine sahibiz. Belirlediğimiz tüm noktalarda bilimsel altyapıya sahibiz, buraları ile ilgili olarak Pamukkale Üniversitesi olarak çalışıyoruz.

Bu işin ana felsefesi, bunun bir yönetim modeli olması gerektiğini öngörüyor. Biz şu anda bilimsel başvuru süreçleri ile ilgili yapılacak konusunda hazırız diyoruz. Ama bunu sürdürebilecek olan kurumlar, yerel yönetimler. Yerel yönetimler için de; bunun iki modeli olabilir, birincisi şu an bakanlar kurulu kararıyla kurulmuş olan Jeopark Belediyeler Birliğine bağlı olarak başvuru yapılabilir, ikincisi üniversite valilik ve büyükşehir belediyesinin içinde olduğu bir şirket kurulup, mali olarak bu şirket karşılayacaktır garantisiyle başvuru aşamasına geçilebilir. Şu aşamadaki yaşanan sıkıntı, buna kimin, hangi kurumsal yapının sahipleneceğidir.

Daha önceki görüşmemizde jeoparklar konusunda Türkiye’de yasal zemin hazır demiştiniz. Buna bağlı olarak UNESCO kriterlerinden birinin, Jeoparkların yönetiminin yerel yönetimler tarafından üstlenilmesi zorunluğu olduğunu belirtmiştiniz. BU konularda son dönemde bir değişiklik var mı?

Bu konuda UNESCO kriterlerinde bir değişiklik yok. Yerel yönetimlerde olmasını isteme sebebi, jeopark yönetiminin sürdürülebilir bir model olarak kurulmasını istemesinden kaynaklanıyor. Yani ülke çapında seçimler sonucu yaşanacak iktidar değişikliklerinde, merkezi yönetimlerin tercihlerine bağlı kalmayan, tamamen yerel yönetimlerin inisiyatifinde bir model istiyor. Bir de yerel yönetim organının doğal olarak yerel bölgeyi daha iyi tanıyabileceği ve sürdürülen çalışmaların yerel halk nezdinde daha yararlı sonuçlar üretmesinin mümkün olduğu varsayımıyla bu yaklaşımı öne sürüyor. Altyapı konusunda da, “Jeopark Belediyeler Birliği” diye bir kurumsallık şu anda bakanlar kurulu kararıyla kurulup Resmi Gazetede yayınlandığı için, doğrudan bu sistemin içine dahil olarak başvuru yapılabilir. Diğer seçenekte ise, yukarıda belirttiğimiz gibi şirket kurarak başvuru yapılabilir. Balıkesir İda-Madra Jeopark başvurusu bu ikinci seçenektekine uygun yapıldı. Kula-Salihli Jeoparkı ise ilgili belediyeler birliğine dahil olarak yapıldı. Burada olan şu, her belediye kendi bütçesi oranında yatırım payı ayıracak, böylece yöre kalkınmasına katkı sağlanacak. Sonraki projelerde de benzer bir yöntemin yanı sıra, mesela hazırlanan projeye GEKA desteği sağlamak gibi programlar uygulanabilecek.

Gelecek hafta içerisinde Denizli Valisine (GEKA dönem başkanı) bir tanıtım gerçekleştireceğiz. Daha önce de üniversitemiz rektörüne anlattık. O da çok iyi karşıladı, hatta bunun üniversitede ilgili tüm diğer birimlerle bir toplantı yapıp bilgilendirilmesi ve üniversitenin bu işin içerisinde zaten doğal olarak olması gerektiğini belirtti. Önümüzde Vali Bey’le yapacağımız görüşme var, devamında büyükşehirle ve diğer merkez belediyelerimizle görüşerek yönetim modeli konusunda onların nasıl bir yöntemi benimseyeceklerini göreceğiz. Sonuçta buradaki ana amaç, yöre halkına turizm açısından girdi sağlayabilmek.

Barış Hocam, bir fotoğraf sergisine hazırlandınız ve açılışını yapacaksınız. Denizli’nin önemli fotoğraf kulüplerinin üyeleri tarafından ça4ekilen fotoğraflar bu sergide yer alacak. Sergi fikri nasıl çıktı, sergi 29 Ekim-4 Kasım 2021 tarihleri arasında Turan Bahadır Sergi Salonunda görülebilecek. Bu fikir nasıl çıktı?

Biz zaten çalışmalarımız esnasında alanları fotoğraflayarak belgeliyorduk. Ama biz sadece belgeliyorduk, sanatsal bir kaygımız ve değeri yoktu. Bu farkındalığı arttırabileceği düşüncesiyle bir fotoğraf yarışması düzenleyelim diye yola çıktık, 6 Ekim tarihini hedeflemiştik, ama o tarihe yetişmeyince biz de bunu bir sergiye dönüştürelim dedik ve fotoğraf derneklerinin üyesi fotoğrafçılarımızla belli dönemlerde araziye çıktık. Herkes kendi bakış açısıyla fotoğraf çekti, sonuçta seçici kurulu 55 fotoğraflık seçim yaptı, biz de bunları bir sergi olarak açmaya hazırlanıyoruz.

ÖZKUL: JEOPARK ORTAK ZENGİNLİKLERDİR

Denizli Jeopark ile ilgili çalışmalarını sürdüren Prof Dr Mehmet Özkul da bugüne kadar yapılan çalışmaları anlattı. Özkul’un verdiği bilgiler de şöyle:

Hocam şimdiye kadarki Jeopark çalışmalarının genel bir özetini yapabilir misiniz?

Biz ne yaptık? Biliyorsunuz pandemiden önce “Traverten Jeoparkı” adı altında bir çalıştayımız vardı. Pandemi dönemindeki çalışmaları ise kısıtlı online toplantılarla geçti. Bu günlere gelirken arada kimlerle çalıştık, İl Kültür Müdürlüğü, Müze Müdürlüğü ile temasımız var. GEKA ile birkaç toplantımız oldu. GEKA’daki sorumlu arkadaşla en son yaptığımız görüşmede, vali beye bu konuyu açtığını, önümüzdeki haftalarda bir sunum yapabileceğimizi ifade etti. Oraya belki büyükşehir belediye başkanı, diğer ilgili belediye başkanları da davet edilecek. Bu dar kapsamlı bir toplantı olacak gibi. Ama biz esas hedef olarak, kasım ayı içinde vali beyin, büyükşehir belediye başkanına “ya bu iyi bir işe benziyor, biz bunun üzerinde duralım” demesini bekliyoruz. İşte o zaman ilçe belediye başkanları ve kaymakamları ile ilgili kurum temsilcilerinin katılabileceği biraz daha geniş kapsamlı bir toplantı yapılma durumu söz konusu.

Biraz önce sizi beklerken Barış Hoca ile konuyu kısmen konuştuk. O bize genel çerçevesini çizdi. Biz sizden konunun özetini isterken, daha sistematik ilerleyelim, sizin de zamanınızı fazla almayalım düşüncesindeydik.

Bizim “jeopark” dediğimiz şey için bir bölge düşünelim. Bu il boyutunda olabildiği gibi, birkaç ilin katıldığı alan boyutunda da olabilir. Burada bir alan ölçülendirmesi veya sınırı yok. Fakat jeopark olarak önerilen coğrafyanın içerisinde dikkate değer bir görselliğe sahip, bilimsel açıdan uluslararası önemde özellikleriyle öne çıkan yerler bulunmalı. Veya eğitim açısından önemli olabilir. Yani mutlaka bir özel durumu olacak o yerin. Bu diyelim ki eski bir maden ocağı da olabilir. Kısaca kültürel, doğal, tarihsel miras niteliği olan yer ve yerlerden bir jeopark içinde en az 5-10 tane veya daha fazla olmalı. Bunların etrafında jeoparkın bir sınırı olması gerekiyor. Buna ek olarak bir yönetim oluşturulması isteniyor. Bu bahsettiğim UNESCO’nun jeopark kurullarıyla ilgili kriterleri. UNESCO bu kriterleri başvurucu ülkelere bilgi olarak sunuyor. Yani ‘siz eğer uluslararası ölçekte bir yerimiz olsun istiyorsanız, bizim jeoparklarla ilgili kriterlerimiz bunlar’ diyor. Bu bilgilere kurumun web sayfasından ulaşılabiliyor. Eğer biz de uluslararası bir jeopark olmak istiyorsak, o kriterleri gözeterek yol almamız gerekiyor. Dolayısıyla bu jeoparkın içinde önemli jeositler olması lazım. Bunu yanında aynı jeositler bölgesinde bazı kültürel değerler varsa; mesela Denizli’de her adımda sık sık rastladığımız antik kentler gibi. Bunlar birer kültürel miras. Ama aynı zamanda jeopark içindeki diğer somut varlıklarla birlikte ortak zenginliklerdir. Bunun yanı sıra biyo çeşitlilik vardır. Ağaç çeşitleri, endemik bitki türleri de aynı sistemin içindedir. Veya o bölgenin gastronomisi… Bu aslında jeopark bölgesine bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşmak demektir. Tüm değerleri kapsayan bir bütüncüllük!

Nedir UNESCO kriterleri? Bu kriterlerin bir-ikisini saydınız ama hepsinden söz etmediniz galiba?

Madde madde bakmak gerekirse; UNESCO’nun bize önerdiği şeyler, bir kere bu tür yerleri kapsamalı. Eğer bunlar varsa bizim hazırlık çalışmasını yapmamız lazım. Sonra buralarda ulusal düzeyde çalışma yapılmış mı yayın-makale olarak, onları bulmamız lazım. Tamam biz bunu iddia ediyoruz ama bakalım gerçekten öyle mi, bunu yapılan yayınlarla kanıtlamamızı istiyorlar.

Bütün bunları yaparken bizim jeosit olarak ilan edilmesini istediğimiz alanları da kapsayan bir bütüncül proje çerçevesinde düzenleme yapmamız gerekiyor. Bunu kim yapacak, yerel yönetimler sahiplenirse onlar yapacak. Buralarda ne var ne yok, bir ziyaret esnasında temel ihtiyaçların karşılanabileceği altyapı mevcut mu, yönlendirme levhaları var mı, bilgilendirme levhaları hazırlanmış mı? Bunların desteklenmesi gerekiyor.

Şu an Kula- Salihli Jeoparkı’ndaki altyapı bu biçimde hazır ve hizmet verir durumda mı?

Evet, şu anda Kula-Salihli jeoparkı bu şekilde bir altyapıya sahip durumda.

Barış Semiz: Benim daha önce sözünü ettiğim ilk madde var ya hani, bilimsel altyapısı olacak, yöre halkına daha ekonomik, bilimsel ve sosyal olarak katkı sağlayacak, üçüncüsü de yerel belediyeler eliyle sürdürülebilirliği sağlanacak.

Burada şöyle bir şey olabiliyor, bizim ülkemizdeki yasal mevzuata göre buralarda koruma statüsü verilmişse, aynı statüye sahip olmayanların için de başvuru yapılarak korumanın sağlanması gerekiyor.

Denizli’de jeoparkın unsuru olarak jeosit diyebileceğimiz yerler, aslında çoğunlukla farklı kurumların koruma statüleriyle korunuyor. Jeopark için bunların bir koordinasyonla aynı şemsiye altında toplanması için ne yapmak gerekiyor?

Bunların aynı şemsiye altında toplanıp bir ortak statüye kavuşması için doğrudan merkezi idarenin yani hükümetin tayin edeceği bir yönetim istenmiyor. Bu konudaki çalışmaların yerel yönetim merkezli olarak oluşması gerekiyor. Bunun Türkiye şartlarındaki pratiği, genelde belediyeler birliği üzerinden olabiliyor. Denizli özelinde konuşursak, Denizli Büyükşehir Belediyesi, beraberinde Honaz Belediyesi, Pamukkale Belediyesi sayılabilir. Hatta valilik bir konsensüs oluşturursa, bütün il bazında belediyeler buna dahil edilebilir.

Konuyu bu çerçevede ele alırsak, kültürel miras bağlamında Babadağ, Buldan evleri, Sarayköy bölgesindeki jeotermal sahalar işin içine girer ve saha daha da genişletilir.

Bu jeoparkın adı ne olabilir?

Söyleşimize Mehmet Hoca ile devam ediyoruz...
Biz, isim olarak öteden beri bunun adı ne olabilir diye bir fikir jimnastiği yaptığımızda, burayı ayırıcı özellik traverten. Benim düşünceme göre “Pamukkale Traverten Jeoparkı” olabilir. Yani adının içine mutlaka traverten koymak lazım. Mesela başka bir örnek, Zonguldak jeopark projesi. Onlar da adını “Zonguldak Kömür Jeoparkı” olarak koydular. Biliyorsunuz orada Osmanlı’dan beri taş kömürü ocakları işletiliyor.

Denizli’deki ulusal rezerv ne kadar?

Denizli traverteni, ulusal rezervin %40’ı civarında. Bu da şu an tescillenmiş durumda. O nedenle Denizli’nin markalarından birisi travertendir şu anda. Ben bu konuda “Mavi Gezegen” adındaki popüler bilim dergisinde, Türkiye taşlarıyla ilgili yazı dizisi içinde yayınlanan bir yazı da yazdım. Orada da belirttim, bölgedeki çok sayıda antik kentin yapılarında kullanılan taşların neredeyse %95’i travertendir. Bunlar yapı taşı olarak kullanılmış. Bu da Denizli’ye özel bir durum. Antik kentlerin yakınlarındaki semtlerde çok sayıda antik mermer ocağı var. Bunlar da sistemin içinde yer alabilecek özellikler.

Bu jeolojik özelliklerin, BMG kısa adıyla bildiğimiz Büyük Menderes Grabeni (çöküntü) alanı içinde yer alması ile bir ilgisi var mı?

Tabi... Zaten traverten nasıl oluşuyor, graben dediğimiz yerler, çöküntü alanları. Buradan Söke’ye kadar aynı çöküntü oluğu içinden gidiyor nehir. Graben dediğimiz ortası çökmüş, kenarları ise horst dediğimiz yükseltilerden oluşan bir tektonik yapı. Batı Anadolu kuzey-güney çekme kuvvetleri üzerinde bir jeolojik zemin. Çekmenin yol açtığı horst-graben yapıları içinde fay zonlarından yüzeye rahatça çıkabilen akışkanlar var. Bu durumda jeotermal sular traverten çökeltiye uygun karakterdeyse ne oluyor, Kızıldere veya Pamukkale işte böyle oluşuyor. Bu süreç hala devam ediyor.

Denizli’de o kadar değer var ki aslında, sen bunu gün yüzüne çıkarmazsan, tanıtmazsan, durduğu yerde bir faydası yok. Bu çalışmaları yaparak bizim tanınırlık ve bilinirliğimizi arttırmamız lazım.

Denizli’de, Jeopark için mevcut alanların UNESCO kriterlerine göre jeopark ilan edilme şansı nedir?

2015 yılında Ankara’da, yine UNESCO’nun ön ayak olduğu ve Türkiye’de bu konuyla ilgili kişilerin katıldığı bir toplantı oldu. O toplantıda jeopark için uygun yerler nereleridir diye araştırıldığında, en uygun ilk beş kent sayıldı, bunların bir tanesi Denizli’ydi. Neden? Zaten hali hazırda Pamukkale’nin UNESCO doğal ve kültürel miras listesine dahil olması biz bir adım önde tutuyor. UNESCO diyor ki, böyle doğal ve kültürel miras ilan edilmiş yerler eğer jeopark olmaya elverişliyse, bunu jeoparka dönüştürün diyerek teşvik ediyor. Çünkü onun faydası daha çok, katkısı daha fazla. Şimdi ne oluyor? Adam Pamukkale’ye gelip bir-iki gece yatıyor-kalkıyor dönüp gidiyor. Oysa Pamukkale, bir donanmanın amiral gemisi gibidir diyorum ben. Diğer jeositler ise kurvaziyerlerdir.

Bizim bu girişimdeki en büyük artımız halihazırda Pamukkale. O zaman bir gün kalan insan en azından bir gün daha kalmak isteyecek. UNESCO 3-4 yılda bir jeoparkları denetlemeye geliyor. İşin kriterlere uygunluğunu denetliyor. Kula’da bundan önce geldiler ve Kula’ya sarı kart gösterdiler. Bu şu demek, jeopark konusundaki çalışmalarınız yetersiz, sınırda yürüyorsunuz demek. Yani eğer böyle giderseniz üyeliğiniz dondurulabilir anlamına geliyor. Kula bu işe makul baktı ve durumunu düzeltti. Dolayısıyla böyle bir kontrol mekanizması var.

Yönetim oluştuktan ve jeopark ilanından sonra sürekli çalışmanız lazım. Sosyal, kültürel, sportif ne yapılacaksa bunların yapılıyor olması lazım. Yani denetlemeye geldiklerinde onlara biz işte şu kadar zaman zarfında şunları şunları yaptık diyebilmemiz lazım.

Bu noktada söze giren Barış Hoca: Mesela o noktalara alternatif yürüyüş rotaları belirlememiz lazım. Ziyaretçi ve ya gruplar buradan çıktığı zaman bir jeosit alanından diğerine alternatif yollardan ulaşıp görmeli ve başka birine ulaşabilmeli. Sonra’da mesela kent merkezine gelip çarşıdan alışveriş yapabilmeli, ardından yemeğini Denizli kebabı olarak yiyebilmeli. Böylece gezi yolculuğunu kültürel alışverişle, gastronomiyle tamamlayabileceği bir ağ oluşturmak gerekir.

Bu sistemin içinde başka bir önemli çalışma, alan rehberleri yetiştirmek olmalı. Alan rehberleri gelecek olan gezici konukların programını daha hazırlama aşamasında devreye girecek ve onlarla irtibat kurulacak. Böylece bölge halkının ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasında önemli pay sahibi olacaklar. Yani jeopark yönetimi bu iş için kendi rehberini yetiştirecek.

Hocam buradaki jeopark alanının ölçüleri ne olacak? Yani hangi noktalarda jeositler olacak? Veya bu alan içinde kentin hangi ilçeleri olacak ve o belediyeler yönetimde olacak mı?

Bu soru zaman zaman bizim çalışma grubu içinde de gündeme geliyor. Orada da “çok büyük tutarsak altından kalkamayız diyebilir yerel yöneticiler”deniyor. Mesela ben bizim il sınırları daha pratik olur diye düşünüyorum. Diyelim Güney ilçe Belediyesini aldınız, Acıpayam’ı almadınız neden, türü sürtüşmeler başlayabilir. O nedenle bunu il sınırları eşittir jeopark sınırları olarak düşünmek daha pratik. Bu da şart değil. İşte Afrodisyas yanı başımızda ve bağlı olduğu Aydın ilinden çok daha yakın Denizli’ye. Belki ileride bu konuda başka bir adım atılıp, tıpkı Mezopotamya için düşünülen gibi iki ili kapsayan bir jeopark programı yapılabilir.

Bu birden fazla il için program yapmayı baştan planlamasanız bile, daha sonra dönüşüm yapılabiliyor mu?

Tabi bu konuda Kula örneği var önümüzde. Kula jeoparkı denetimlerde sarı kart gördükten sonra, Salihli’i ve kapsayacak şekilde yeniden başvuru yaparak Kula-Salihli jeoparkı olarak tescil edildi UNESCO nezdinde.

Türkiye’deki jeopark namzedi ilk beş başvuru hazırlığı yapanlar içinde Denizli dışında kimler var?

Bunlardan birisi o zaman için Ankara Kızılcahamam’dı. Onlar da üniversitenin öncülüğü ile bu çalışmaya başladı. Çevre düzenlemesi ve diğer hazırlıklara girişti. Orada şimdi beklene bir yönetim oluşturulması. Oranın adı Ankara Jeoparkı olacak. Çünkü birkaç ilçe park sınırları içinde yer alıyor.
Barış Hoca: İl sınırları dediğinizde ilçe belediyeleri yönetimde yer almak istediğinde iş biraz karışıyor. O zaman ya işe büyükşehir belediyesi sahip çıkacak, ya da daha önce konuştuğumuz şirket modeline göre yönetim yapılanacak. Ancak şu anda Denizli’de böyle bir durum yok. Bizim buradaki tercihimiz büyükşehir belediyesinin sahiplenmesi ve yönetim oluşturması.

Peki Denizli’de yerel yönetimler bu işin ne kadar farkında ve yönetimi oluşturacak bilinç ve kabiliyete sahip mi?

Barış Hoca: Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı şu anda jeoparkın ne olduğunu bilmiyor. Bu ayıp değil tabi ama bilmiyorlar. Çünkü onlara bu daha önce anlatılmamış. Biz anlatmak şimdi dolaylı yollardan kendisine ulaşmaya çalışıyoruz. Bu vesileyle bizi davet etsin, gidelim kendisine anlatalım. Onlar jeoparkı şöyle anlıyor, biz onlara bir bahçe verelim orada park yapsınlar. Oysa bu bölge turizmine, dolayısıyla ülke turizmine kazandırılacak bir şey. Bu tek tek anlatılacak. Şu aşamadan sonra biz daha da pişirdik. Onun eline daha somut, elle tutulur bir şey sunacağız.

Mehmet Hoca: Benim şöyle bir önerim var. Az önce sohbetini yapmıştık, Denizli medyasıyla bir Kula Jeopark gezisi düzenleyelim. Davetiye gönderelim, katılmak isteyen medya mensuplarını bir gün boyunca orada gezdirelim. Onlar burada izlenimlerini paylaşırlar ve haber kanallarından duyururlar. Biz oraya gittiğimizde, yönetimden bize bir birifing vermesini rica ederiz, ayrıca gezip gözümüzle görürüz. Bunu daha önce il kültür müdürlüğü ile yaptık ama medya gibi kesimlerle yapmamıştık. Eğer siz de uygun görürseniz bunu makul bir zamanda yapalım. Veya bir sunum ile bilgilendirme toplantısı ile medya çalışmasına başlayabiliriz.

Söyleşimizi artık tamamlıyoruz. Son olarak sormak istiyorum, bundan sonra bu çalışmalar nasıl devam edecek? Yani altyapısı hayli ilerlemiş bir ön çalışmadan söz ediyoruz. Denizli Jeoparkı için çalışmaların bundan sonra seyri nasıl olacak ve sonuca nasıl ulaşılacak?

Şimdi Balıkesir’de İda-Madra Jeoparkı şöyle gelişti: Şimdiki başkan, en son belediye başkanlığı seçiminde bir taahhütte bulunuyor. Belli ki birileri empoze etmiş, “ben” demiş, “ seçilirsem bir jeopark yapacağım.” Adam seçildi. Biliyorsunuz eskisi azledilmişti. Şimdi adam o sözünü yerine getiriyor. O seçim döneminde bu bilgi olarak Cumhurbaşkanlığına da gidiyor. Balıkesir’de bu şe adeta çullandılar. Valilik, belediye birlikte devletin imkanlarını orada önemli ölçüde kullanıyorlar.

Denizli Jeoparkı için özetlersek, şu anda çalışmaların bulunduğu aşama nedir?

Bana sorarsanız şunu diyebilirim, yerel yöneticilerin ve toplumun bu konuda bilgilendirilmesi ve farkındalık oluşturulması aşamasındayız. Teknik olarak münferit bireysel projeler var. Ama bu jeopark adı altında değil. Şu an Kaklık Mağarasını Honaz Belediyesi yeni bir proje ile yeniliyor, düzenliyor. Orada oturma, temel ihtiyaçlara yönelik tesisler, belki bir konaklama tesisi gibi çalışmalar var. GEKA destekli bir proje bu.

Barış Hoca: Aslında bizim projemiz var ama bir proje statüsünde değil. Neden? Sahibi yok çünkü! Yani valilik diyelim çıkacak, biz böyle bir şirket kurduk, UNESCO’ya başvuru yapılabilir. Bir yönetim olmayınca sahibi de olmuyor işte. Başında bir yönetim kurulu olması lazım, bunu da mevcut yerel yönetimin idrak etmesi lazım. Osman Başkan şimdi bu işe bakıp iki gün incelese ve inansa, üçüncü gün çağırır ve hadi başvuru hazırlığına başlayalım der.
Yani jeopark meselesini önce yerel yönetim idrak etmeli!