Türk tarihi boyunca kadının durumuna baktığımızda en önemli yazılı kaynak olarak karşımıza Orhun Yazıtları çıkmaktadır ki, bu yazıtlardan Göktürklerde kadının iktidarın ortağı olduğunu anlamaktayız. Nitekim Orhun Yazıtları’nda, Tanrı’nın Türk milletinin adı ve ünü yok olmasın diye kağanı görevlendirdiği anlatılırken ‘Babam kağanı, annem hatunu, yükselterek (tahta çıkaran) Tanrı!’ denmektedir. Yine Gökalp’in belirttiğine göre, Göktürklerde hakan buyruğunun geçerli olması için ‘hakan ve hatun buyuruyorlar ki..’ diye başlaması gerekmektedir. Bunlar, Göktürklerde kadının ülke yönetiminde söz sahibi olduğunu gösteren delillerden sadece ikisidir.
Göktürklerde oğul ve kız arasında ayrım yapılmadığına, oğlanın babasına ve kızın anasına çekmesini beklendiğini, iyi oğlana ‘ataç’, iyi kıza da ‘anaç’ dendiğini öğrenmekteyiz. Dede Korkut, Dirse Han Oğlu Boğaç Han destanında ‘oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun’ derken benzer şekilde, kız ile oğlan çocuğu arasında ayrım yapılmadığına işaret etmektedir. Bu destanda oğlu da kızı da olmadığı için kara otağa oturtulan Dirse Han, üzgün bir şekilde eve gelerek hatununa ‘bu garaip … Senden midir, benden midir’ diye sormaktadır. Buradan da kadının doğurganlık özelliğine rağmen çocuk sahibi olmama durumunda ilk ve tek suçlu görülmediği anlaşılmaktadır.
Dede Korkut’un hemen girişinde evin dayanağı olan iyi kadından söz edilmektedir. İyi kadının özelliklerinden birini Dede Korkut ‘ kırdan yabandan eve bir misafir gelse, kocası evde olmasa, o onu yedirir, içirir, ağırlar, azizler gönderir.’ Diye ifade etmektedir.
Batıda kadının şeytanla çiftleştiğinde inanılıp yakılırken ve doğuda diri diri toprağa gömülüp kadına deveden daha az kıymet verilirken, Anadolu Selçukluları devrinde ve Osmanlı Devleti’nin kuruluşu döneminde kadınların Baciyan-ı Rum (Anadolu bacıları) adında teşkilat kurduklarını görmekteyiz. Bacıyan-ı Rum’unahilik teşkilatının kadınlar kolu olduğunu kabul edilmektedir.
Baciyan-ı Rum, Türkmen kadınlarının mensubu olduğu bir teşkilattır ve bu teşkilatın Anadolu’nun Türkleşmesinde ‘maya’ fonksiyonu olmuştur. Bunun dışında söz konusu teşkilat sayesinde Türk kadını pek çok iş kolunda üretim sürecine dahil olmuştur. Bu iş kollarının başında örgücülük ve dokumacılık, boyacılık, halı ve kilimcilik, oya ve dantelcilik, çadırcılık, keçecilik, nakışçılık ve çeşitli kumaşların imal edilmesi ve bunlardan giysi yapımı gelmektedir. Ayrıca; bacıların özellikle Moğol saldırılarına karşı şehir savunmasında asker olarak aktif rol aldıkları bilinmektedir.
Ortaçağ’da Türk toplumunda kadın gerek batı gerekse doğu toplumlarına göre oldukça iyi konumda olmuştur.
Safiye Bayat, Kastamonu Bozkurtlu 2 çocuk annesi, 34 yaşında 15 Temmuz günü sıradan bir gün gibi misafirleri ile ilgilenmişti. O gece darbe olacağından habersizdi. Televizyonda köprünün kapatıldığını duyunca merakla ve endişe ile kafasındaki sorularla çantasını hazırlayarak, bomboş sokakları geçerek Boğaziçi Köprüsü’ne ulaştı. Köprüde karşılaştığı polisler kesinlikle ileriye gitmemesini, tehlikeli olduğunu belirtir. Ama Safiye Bayat ısrarla ve inatla bu sözleri dinlemeyerek ilerlemekteydi. Boğazı kuşatan sözde askerlerle karşı karşıya geldi. Sözde komutan ‘burası bizim buradan geçemezsiniz’ diyerek, Safiye Hanımı durdurmaya çalışır.
Şehadet için oraya giden cesur Anadolu kadını Safiye Hanım, komutana ‘burayı açacaksın, bu tankların burada işi yok. Onlar kışlalara dönecek’ diyerek cesurca komutana karşı gelir. Sözde komutan kadını hırpalayarak korkutmaya çalışır. Safiye Hanım, komutana ‘bana bunları yapacağına dönüyorum arkamı, beni arkamdan vur, senden korkmuyorum’ diyor. Tanktan ateş açılarak ve tartaklanarak sözde komutan tarafından Safiye Hanımı uzaklaştırıyor. Köprünün gişeler kısmına ulaşıyor. Tam o sırada sağ bacağından vuruluyor. Kaval kemiğini kurşun parçalıyor. Yere düşüyor, gözlerinden yaşlar süzülüyor. Ama acıdan değil. Allah’a sonsuz teşekkür ediyor. Allaha hamd ediyor. ‘Beni burada şereflendirdin’ diyor. Safiye Bayat, ‘vatan sevgisi imandandır’ diyor Tıpkı o gece şehadete kavuşan ve gazi olan onlarca Türk kadını gibi.
Sonuç itibari ile yakın tarihimizde de pek çok kadın kahramanlarımız bulunmaktadır. En başta 15 Temmuz kadın kahramanı Safiye Bayat gibi Kastamonulu olan yaklaşık 100 yıl önce Kurtuluş Savaşı’nda cepheye mühimmat taşırken kendini ve bebeğini feda eden Şerife Bacı gibi, Erzurumlu Nene Hatun gibi, Gördesli Makbule gibi, Klavuz Hatice, Aydınlı Çete Emir Ayşe, Halime Çavuş, Kara Fatma, Çanakkaleli Nazife Kadın ve Domaniçli Habibe Hanım gibi yüzlerce kadın kahramanlarımız bulunmaktadır. Hepsine sevgi saygı ve rahmetle anıyor ve onlara minnetlerimizi sunuyoruz.