“Yaşadığın hayata biri tanıklık etsin diye evlenirsin" diyordu Susan Sarandon “Shall We Dance” filminin bir repliğinde. Belki de hepimizin ihtiyacı yaşamımıza tanıklık edilmesi.
Yaşadığından emin olmak istiyor insan belki de bazı anların uzak izlerini düşündüğünde.
O uzak izleri zamanın rüzgarı yavaş yavaş örter ve belli belirsiz kalır işte o zaman yaşadığını birisi teyit etsin istersin. Madem gidenin yüzü de gittikçe uzaklaşır gözlerinden ve madem yaşanmış olan hayalle karışık bir oyun gibi hatırlanır zihinde o zaman şu anın yaşandığına dair bir tanığa ihtiyacımız var.
Yoksa ölüm ve yaşam birbirinden rol çalan acemi aktörler gibi salınır durur ruhumuzda.
Ve hayatına en yakından tanıklık eden sevgili, bazen bu görevi tamamlayıp erkenden gider ama sen yarım kalırsın. Tanıksız mahkemede sanki yaşadığını ispatta zorlanırsın.
Kahvaltının mutlulukla olan ilgisini bilen bir sen kalırsın çünkü onu seninle beraber bilen artık yoktur ve anlatabileceğin kimse de. Hem zaten o kahvaltının mutlulukla olan ilgisi anlatılmaz, yaşanır.
Sonra Cemal Süreya’ya sitem edersin kahvaltıya bu ağır sorumluluğu yüklediği için.
İşte tanığın gidince kahvaltıyla birlikte akşam yemekleri de takılır peşine ve onun ardına iki sırça kadehte süzülen şarabın gözyaşları!
Böyle böyle tanıksız bir hayatın tenha lezzetini kavramaya çalışırsın yeniden.
Kalbinin ıssız serinliğini üreterek ısıtırsın.
Yazarsın, çizersin, anlatırsın, dokunursun hayatlara.
Sonra bakarsın kalbindeki o ıssız serinlikte çocuklar çimlenmeye başlamış yeşil yeşil, umut umut!
Sonra çocukların öldüğü değil güldüğü bir dünya hayal edersin.
Sonra o hayali kocaman tiyatroda yani dünyada sahneye koyarsın
Gönüllü oyuncular bulursun.
Oyun muhteşemdir ama kimse rol yapmaz herkes yüreğiyle sahnede oyuna dahil olur.
Kimi gülüşünü koyar oyuna kimi parasını, kimi gücünü kuvvetini, kimi elinde avucundakini.
Ama herkes, bütün oyuncular sevgisini koyar.
Tenha çocukların tanıksız hayatlarına tanıklar bulmak için.
Çocuklar çiçektir ama toprağa dikilmez.
Çocuklar yemyeşil çimendir umut dolu ama üstlerine basılmaz.
Çocuklar sevilmek için yetiştirilir, koparılıp satılmak için değil.
Çocuklar umulan parlak gelecektir, unutulan karanlık geçmiş değil.
Her çocuk sevgi ve güven dolu bir ailede büyümeyi hak eder.
İşte o kocaman sahnede her yaştan kocaman yürekler var.
Adana’da, Hatay’da mesela Büşralar var Semihler var gencecik bedenleri ve kocaman yürekleriyle. Devletin yapmakta aciz kaldığı pek çok şeyi yıkıntıların arasından çıkarıp hayata geçirmeyi başarıyorlar. Umursadılar başka hayatları, tanıksız çocuk hayatlarına tanıklık ettiler ve etmeye devam ediyorlar. Görümlük değil yaptıkları ömürlük.
Bir çocuğun yüzünü güldürmek onların hayatlarına değer katıyor, böyle düşünüyorlar ve rol yapmıyorlar sahnede. Bütün yürekleriyle yüzlerce çocuğa dokunuyorlar. İsimleriyle değil yürekleriyle var oluyorlar ve var ediyorlar.
Sonra Koruyucu Aile Derneği var mesela. Denizli’de ve yurdun her köşesindeler.
Koza gibi sarıp sarmalayıp, kırılmış, yaralanmış tırtılları kelebek olarak hayata salmak için ve kelebek ömrünü uzatmak için varlar.
Yüzlerce çocuğu psikopat, ruh hastası ve sağlıksız ailelerin zulmünden kurtarıp sevgi ve güven dolu ailelerde yetişmelerini sağlamak için varlar.
Her ölen çocuğun kanında hepimizin izi var.
Masum değiliz hiçbirimiz.
Bu sebeple bu çabalara karşı daha duyarlı ve etkin olmak zorundayız.
***Koruyucu Aile Derneği’ne üye olmanız bile hayatınızda çok şeyi değiştirecektir emin olunuz. Neler yaptıklarına baktığınızda, neler yapabileceğinizi göreceksiniz
Çocuklara gülmek yaraşır, ölmek değil!
ERKEN ZAMANLAR
Bir çocuğu daha
toprağa diktim bugün
Suladım gözlerimle
bekliyorum yine
fidan verecek
büyüyecek
serpilecek
Hep bekliyorum
bir çocuğu toprağa diktiğimde
Tanrı'ya küsüyorum o zaman
Ne zaman bir çocuk diksem toprağa
çiçekler soluyor
Solan her çiçek için
topraktan neftî yeşil
bir acı alıyorum
Erken zamanları
kalbimle vuruyorum
Aylin MÜFTÜLER
*** Denizli Koruyucu Aile Derneği iletişim bilgileri
Web sitesi: www.koruyucuaile.org.tr
Telefon :0 530 3454884