Özür dilemek için harcadığımız gayretin çeyreğini kırmamak için harcasak, hayat daha keyifli yaşanır, ömür daha uzun hissedilirdi.
Yaşanan yıl: 83
Hissedilen ömür: 97
Hayat kedilerin yaşadığınca doğal, içinden geldiği gibi dışına çıksaydı pürüzsüz olurdu duygular ve yüreğe dokunan hiçbir sertlik, kabuk parçası bile bulunmazdı içinde.
İçimizden geldiği gibi sarılsak, dilimizde sevgi sözcüklerini tutsak etmesek, güzel baksak derin derin gözlerin içine ve cümle cümle konuşsa gözlerimiz, ellerimiz korkmasa dokunmaktan, kalbimiz çekinmese merhametten ve yüreğimizin ödü patlamasa yalansız ve yalın sevmekten ne uzun olurdu ömür.
Sebepsiz sevsek, çünküsüz, amasız, yanisiz.
Rağmen sevsek, her şeye rağmen, herkese rağmen, her duruma rağmen!
Kırılmak için sebep aramak yerine, sebepsiz sevmeye bıraksak şu vesvese dolu zihnimizi hatta sustursak.
Sen sus, yüreğin konuşsun desek.
Şaşkınlıklarımıza kahkahayla gülsek birlikte, alınmak yerine.
Günaydınla günü aydınlatsak, dilimizin kilidini açıp, gülümseyen sözleri gül atar gibi etrafa saçsak;
“Ne kadar iyi gördüm seni”
“Yeşilin bu tonu seni nasıl açmış”
“ Enerjini elimle bile tutabiliyorum”
“Ne güzel bakıyor gözlerin”
“Ne sıcak bir kalbin var”
Desek, söylesek güzelleştirsek kalpleri ve dünyayı hissedilen ömrü yükseltsek!
Hayat ne kadar kolay olurdu; öldürmek için harcanan zaman, fikir ve para, yaşatmak için harcansa!
Top tüfek yerine börek çörekle gitse insanlar birbirine.
Kurşun yerine gül saçsa veyahut papatya ya da akşam sefası.
*”Keşke bir şiir okusa ölümü atının terkisinde gezdirenler
Keşke bir kedi sevmiş olsa sevmeye niyet bile etmeyip topluca katletmeyi iş zannedenler
Belki bu kadar kirletmezlerdi dünyayı.”
Bir gece açmak için ömründen bir yıl veren kaktüsün kokusunu duyabilselerdi, bir günü koca bir ömür yapan kelebeği anlayabilselerdi, ömür denen kutsal şarabı kutsayanın sadece iyilik olduğunu bilselerdi keşke.
Doğanın sesini dinleselerdi, bir dalganın üstünde çocuk kahkahası atabilselerdi semaya karşı.
Bir kedi gibi
Bir çocuk gibi
Masumiyete sahip çıksalardı,
bir kelebek gibi bir günün kıymetini anlasalardı,
bir şiir gibi ince, bir beste gibi içli ve bir yaprak gibi narin olsaydı ruhları,
o zaman kirlenmezdi ki hiç dünya.
Bütün renkler siyahtan firar ederdi.
Bense yine umudumu mavide yıkadım tüm bu keşkeli yazının üstüne, yeşile serdim, sarıyla kuruttum.
Çocuklara giydirdim, zalimlerden soydurdum.
Kalbim fazla mesaide.
*Turgut Uyar’ın olduğu söylenir bu sözün.
İŞTE ÖYLE
Yazsam diyorum acıları
neftî yeşil bir nehire
alsa götürse içinde
yıkanılmazmış iki kez aynı nehirde
işte öyle
yazsam diyorum barışı ak bulutlara
barut kokusunda
kurşunî bir sessizlik
daralttığında yüreğimi, yağsa dursa
işte öyle
çizsem diyorum çocukları
çimen üstüne pembe pembe
sulasam sulasam büyüseler
bir de levha koysam
"çocukları koparmak yasaktır"
işte öyle...
Aylin MÜFTÜLER