“Yukarıda bir an boş vakti olan tutsağın zihninde kendine yer açan, yemek ve en sevilen yiyeceklerle ilgili düşüncelerin ne kadar kaçınılmaz olduğunu anlatmıştım. Belki de bu, en kuvvetlilerimizin bile, güzel yemeklerin kendisine değil ama bizi yemekten başka bir şey düşünemez kılan o insanlık dışı varoluşun sona ermesine yönelik duyduğu özlem nedeniyledir.”
Bu 9 şiddetindeki cümleler; 1945’te Auschwitz kampında ölmeden geçirebildiği 3 yıllık esaretten kurtulduğunda psikiyatr Victor E. Frankl’ın kaleme aldığı İnsanın Anlam Arayışı kitabından.
Kitap ilk satırından son kelimesine kadar çok sarsıcı, sorgulatıcı, şükür ve isyan arası bir med-cezir bırakıyor zihinde, yürekte.
İnsanlık dışı varoluş tanımlaması çok tanıdık geldi o kamplarda bulunmasam da, o korkunç esaretin zerresini bile yaşamamış olsam da çok şey anlatıyordu o günden bugüne dair.
Ortadoğu cadı kazanı gibi kaynarken, her noktada bir bahaneyle çıkartılan savaşlarda, hayatta kalabilmek, patlamadan çocuklarının karnını doyurabilmek ve bir sığınakta yaşama umudu yeşertebilmek dışında ne düşünebilir bir savaşzede?
Evlerinin ve yüzlerinin pencereleri kapatılan, damızlık ve hizmetçilik dışında hiçbir işlevi bırakılmayan, canı bir erkeğin iki dudağı arasında kısılıp kalmış kadınlar ne düşünsünler beklersiniz?
Yerden ekmek kırıntısını toplarken bir dakika daha yaşamaya çalışan o kara gözlü, kara bahtlı, kara tenli güzel çocuk, üstüne Azrail’in gölgesini seren akbabalara bakıp ne düşünseydi isterdiniz?
Kocaman şiş karnıyla, sinek yuvası gözleri çaresiz anasının yüzünde isabetsiz gezinen bebek son nefesini beklerken, o zavallı kadın ne düşünsün dersiniz?
“Ünlü bir psikolog, toplama kamplarındaki yaşamın ‘geçici var olma’ olarak adlandırılabileceğini söylemişti. Bunu ‘ sınırı bilinmeyen geçici varoluş’ şeklinde genişletebiliriz.”diyor sevgili Victor kitapta.
Bu sınırsız geçici varoluş haline getirilen koşan insanın yaşamı olabilir; mesela saniyesi boş bırakılmayan şehir insanı bir an boş kaldığında tüketeceği şeyler dışında bir şey düşünebilir mi?
Almak dışında bir talebi yok o an dışında bütün hayatını sömürücülerine terk ettiğinden.
Ev kirasının yarısını bile karşılamayan emekli maaşıyla ayakta kalmaya çalışan emeklinin, parkta içeceği bir bardak ucuz çaydan başka mutluluğu kalmış mıdır ya da entelektüel bir kaygısı?
İşten atılma korkusuyla 16 saat çalışmaya itiraz bile etmeyen işçinin eve götüreceği ekmek sayısından başka bir muhasebe derdi olabilir mi ya da hak hukuk arayışı?
Mesleği gerçekleri ortaya çıkarmak, yönetimlerin hatalarını ortaya koyarak daha iyi bir ülkede yaşamaya yol bulmak olan gazetecinin, ağzını açtığı anda kodese tıkıldığı tiran ortamında, işten atılmadan, hapse girmeden çocuğun okul taksidini ödemekten başka düşüncesi kalır mı zaman içinde?
Tüm dünyayı idare eden üç beş familya dışındaki tüm insanlık geçici bir varoluşa sürüklenmekte. Varlıkları, yoklukları sayıdan ibaret aynı toplama kamplarındaki gibi;
• Deprem’de 53000 kişi öldü
• Maden çöktü 301 işçi kurtarılamadı
• Bugün açlıktan dünyada 12000 kişi öldü
• Gazze’de dün ölenler 560 kişi 47’si çocuk
• Kartalkaya yangınında 78 kişi öldü, 36’sı çocuk
Geçici varoluşumuz rakamlarla sona eriyor ne acı!
Bir avuç insan için koca bir insanlığın rakamlardan ibaret olması büyük haksızlık.
Frankl, sakin sakin tüm yaşanan geçici varoluşu anlatırken öte yandan birey olarak da olayları algılamak ve yön verebilmenin imkânsız olmadığını vurguluyor şöyle diyor;
“Biz, toplama kampında yaşamış olanlar, barakalar arasında gezerek diğerlerini teselli etmeye çalışan ve elindeki son ekmeği paylaşanları hatırlayabiliriz. Sayı olarak az olabilirler ama her şeyi elinden alınmış bir insandan alınamayacak bir şey olduğunun yeterli kanıtını oluştururlar; insan özgürlüğünün son kalıntısı olan, koşullar ne olursa olsun kendi yolunu seçme tutumunu!
Her zaman seçim yaparız. Her gün, her saat bizi öz varlığımızdan, içsel özgürlüğümüzden soyutlamakla tehdit eden güçlere boyun eğmeye ya da eğmemeye yönelik bir tercih sunulur bize ve bu da özgürlük ve onurumuzdan vazgeçerek, tipik bir kamp sakinine dönüşüp, koşulların oyuncağı olup olmayacağımızı belirler.”
Rakamlarla mı yüreklerimizle mi sonlandırmak varoluşumuzu?
Seçimimiz sadece kendimizi değil tüm dünyayı da etkiler, kelebek etkisi küçümsenmeyecek bir kanat çırpışıdır. Hani bizim için küçük, dünya için büyük seçimler!
KARANTİNA GÜNLÜĞÜ
Yalnız alır ölüm bizi koynuna bilirim
bilirim yine de isterim dokunsun,
en sevgili, en dost ah bir de evlat eli
son sıcaklığıma.
İstemem bugünlerde gelmesin ölüm,
dezenfektan kokusu sızlatmasın
az sonra düşecek olsa da burnumu.
Birlikte yaşamaktır dileğim
sadece insan olarak
renksiz, dilsiz, tanrısız.
Ve vicdana yatırılmış sevgilerdir özlemim, tenden ırak.
Yoldan uzak
orda bir köy var, kalbime yakın.
Bak gör sen de diyeceğim daha,
gelecekli cümleler kurmaktan korkarak,
gelecek mi diye sormandan da belki!
Bak bizim köyümüz diyeceğim
Gitmesem de, görmesem de hissedeceğim.
İstemem gelmesin!
Hazır değilim diyemem,
hazırım dün nasıl yaşadıysam, bugün ölmeye!
Sadece ve sadece bugün o gün değil!
Biri olarak girmek toprağa güzel olurdu bence.
Milyonların içinde bir sayı,
hangi ayın bilmem kaçıncı günü
bilmem kaçıncı olmak, bana göre değil!
Kime göre dersen,
kimseye göre der susarım.
Adsız vakalarda geçmesin kaydım.
Kimin geçsin dersen,
kimsenin der susarım.
Çatısı yüreğime dar evlerde
mecburi kahramanmışım!
Yok istemem!
Badem ağaçları çiçek açmış,
kör bir kahraman olmak istemem!
Bağırıyorum içime doğru,
içimden gözüme tüküren boğuk bir tütsü!
Ölümlerin üzüntüsü
gözümden alınmış bir organ artık.
Altı çakra hükümsüz.
Kalan bir tek kök çakra, kırmızı;
hayatta kalma güdüsü,
yalnız kendine dönük,
hayvandan hallice görüntüsü.
Zaman hem birlikte barış zamanı
hem de yalnız başına evde savaş zamanı.
İronide boğuldu hayat.
Ölü kentlerde, ölü sayılar.
Ölümü kocaman şişmiş dillerde
kırpar ahlaksız kaygılar.
Sakladıkça ölüm küçülür mü?
Yok istemem!
Küçültülmüş ölümler bana göre değil.
Aylin MÜFTÜLER
***Kelebek etkisi; bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Edward N. Lorenz'in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir. Daha sonralarda hava durumu ile ilgili verdiği şu örnek ile ünlenmiştir. Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir!