Düalite: Her şeyin zıddıyla var olması, ying-yang, her iyinin içinde bir kötü, her kötünün içinde bir iyi olması çok kabaca özetlenirse.
Aslında Uzakdoğu simgesi olan damla şeklinde siyah-beyazın içi içe geçmesidir olması gereken bu anlatıma göre.
Gel gör ki düalite, iki ucu birbirine ulaşamayan ters açılar halinde şu anda dünyada;
bir yanda obezite öte yanda açlık.
Bir yanda kafalara sarılan dolar bigudiler, öte yanda içmek için çamurlu suya gerilen pis tülbentler.
Bir yanda savaşta toprağa giren milyonlar, öte yanda savaşta ceplere giren milyonlar.
Bir yanda kanser tedavisi bulmaya laboratuvarda verilen canlar, öte yanda doktor döven asalaklar.
Bir yanda uzaya çıkan astronotlar, öte yanda dünya düzdür tarikatını arşa çıkartanlar.
Dünyanın neye ve nereye doğru evrildiğini anlamakta güçlük çekiyor zavallı kalbim ve beynim ve zihnim.
İnsan Arapça ins (topluluk, beşer) kelimesinden türemiştir ve topluluğa ait birey demektir.
Üns mastarı ile ünsiyet de (alışmak uyum sağlamak) insan kelimesi ile ilişkilendiriliyor.
“İs’tinas”; cana yakın olma, evcilleşme anlamlarına geliyor ve bu da insanla eşleştiriliyor.
“Enes” vahşetin zıttı, evcil, cana yakın anlamlarında kullanılıyor.
Hadi bakalım günümüzde nasıl enes olabilir insan acaba?
Dünyanın belki de evrenin en vahşi yaratığı insan değil de nedir?
Zevk için can alan, çıkarı için savaşlar çıkaran, ilkel duygularıyla cinayet işleyen hangi hayvan ya da canlıyı tanıyorsunuz?
Kendisine alan açmak için ormanları yakan kaç aslan var bildiğiniz?
Sürüsünü uçurumdan aşağı atlamaya zorlayan ya da ateşe süren kaç Alfa lider biliyorsunuz?
Hayvanların insanlığı karşısında insanlığımdan utanırım.
Devam edelim.
İnsan kelimesinin Arapça “nesy” yani unutmak kelimesinden türeyerek “inisyan” yani unutan anlamına geldiği de iddia edilmekte. Hani dünyaya gönderilirken yapılan ahdi unutan anlamında!
Sadece ahdini değil ki yaşadığı her şeyi, etrafında olan biteni, yaşanan haksızlıkları, adaletsizliği, zulmü bir çırpıda unutabiliyor.
İşte İsrail örneği, faşizmin kahrolası eliyle soykırıma uğramış onulmaz acılar çekmiş bir milletin, bahçe komşusuna aynı zulmü uygulaması nisyan (unutuş) ve bunu yapan da inisyan (unutan) değil de nedir?
Tarikatlardan kurtulduğu için Atatürk’e minnet duyan bir milletin ilk fırsatta şeyhlerin şıhların eteğini öpmesi nisyan değil de nedir?
Açlıktan nefesi kokarken bir vesileyle zengin olanın, fakiri küçümsemesi nisyan değil de nedir?
Gördüğü bütün zulmü, adaletsizliği, haksızlığı daimi şekilde unutup aynı zalimleri yahut aynı zulmün değişen aktörlerini başına getirmesi nisyan içinde sefillik değil midir?
“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” der atasözü.
Yani insanın hafızası unutmakla sakatlanır.
Pek yumuşatırlar bu atasözünü işte unutmak, insanlığın doğasındandır falan diye.
Yok efendim ne münasebet gayet serttir, ültimatom gibidir suratına çarpar insanın.
Unutma diyor yani, unutma!
Kelimenin en başındaki “n” harfini kaldırmadan hafıza yerine gelmiyor aslında.
Unuttuk pardon, kandırıldık af edersiniz, hatırlayamadık canımıza okunduğunu bir zamanlar!
Nisyanda bir harf fazla azizim!
EMEKLİ
Kurşun dökülmüş gökyüzünde
nazar çıktısı bulutum
sorgusuz infaz edilmiş
kalleş-nikof ucunda
gül kokusuyum
ölü çocuk yanağına
sürülmüş
kan damlasıyım
asker mektubunda
katilince görülmüş
tanrıya adanmamış kurban,
bayram sabahı
duasız, namazsız
boynu vurulmuş
din çıkışı
atılan iki tek,
kayıp anahtar deliği,
akıldan soyunmuş bulmaya deliliği
barışa vurgun
savaştan yorgun
insan emeklisiyim...