İnsan sadece ölünce kalmaz arafta.
Gittiğini bilir bir yanın, geleceğine inanır diğer yarın, işte bu arafların hasıdır.
Ne gidene huzur verir ne kalana.
Ne giden gittiğini idrak eder ne kalan gidenin dönmeyeceğini!
Sallar durursun yaşadıklarını düşürene kadar son hatıra kırıntılarını.
Nefesi yüzündedir, elleri elinde henüz ve gözleri son elada.
Ama neden soğuktur sırtın anlayamazsın uyandığında, sessizlik geceyi tamamlarken.
Günün gürültüsü nöbeti alır sessiz geceden ve o da kendini kalabalıkla tamamlar.
Giden de devrini tamamlamıştır gün gibi gece gibi, sen yarım kalırsın.
Öyle sanırsın.
Her gelen kendiyle tamamlanır giderken bilirsin ama sadece aklınla!
Kalbin uslanmaz bir muhaliftir aklına ve reddeder bunu daima.
Çünkü aklınla değil kalbinle sevmişsindir.
Çünkü yangın yerin kalbindir ve aklının serin suyu söndüremez bu yangını.
Çünkü yaşadığın her anı kalbinle yaşamışsındır, aklın bir daha yaşanmayacağına kalbini ikna edemez.
Gözüne duaları doldurup boşaltırsın her gece evrene sunak gibi, dilek tutar gibi.
Giden duyar gözünde çakan şimşeklerin gürültüsünü, görür kalbine düşen yıldırımları da gelip seni kurtaramaz o da araftadır senin yüzünden.
Sen bırakmadığın için o da gidemez, gittiğini bilemez.
O kadar korkarsın ki onsuzluktan bütün bencilliğinle yokluğunu bile azat etmezsin.
Kendini onu severkenki halinle sevdiğinden, o yokken kendini nasıl seveceğini bilemezsin.
Onunla yapmayı sevdiğin şeyleri yapmazsın ona ihanet gibi geldiğinden.
Onun sevdiği yemekler boğazına takılır.
Bütün şiirler, bütün şarkılar onu söyler.
Fotoğrafların yaşayan organizmalar olduğunu anlarsın.
Dostları bilmediğin bir şey anlatır arada onunla ilgili, onu yeniden tanırsın.
Tanıdıkça kalbindeki yangın büyür.
Kalbindeki yangın büyüdükçe gözün söndürmek için daha çok çalışır.
Sonra bir kitap okursun oradaki cümleye takılırsın;
“Ruh, bedenin duygu, düşünce, eylem ve davranış hatıralarının toplamıdır.”***
O zaman dersin ruh burada zaten, bir yere gitmemiş.
Ve o ruhu yaşatmaya devam etmenin o hatıraları çoğaltmak olduğunu anlarsın.
Yaptığı güzellikleri çoğaltırsın kedi beslersin mesela sokakta.
Haksızlığın üstüne gidersin kalemin yettiğince, elin, aklın erdiğince.
Yapamadığının yapılması için uğraşırsın.
Menderes’in verasetini alırsın ondan belki senin de sesin duyulur içinde onun tınıları.
Daha çok sergi gezer, daha çok okursun.
Daha çok insana ve hayvana dokunursun.
Kendi tezgahında onun ipliğiyle bir kilim dokursun dünyanın altına serilir, paha biçilmez olur.
Sevdiğin şarkıları ona söyler, sevdiği şarkıları kalbinle yani onunla dinlersin.
“Yas, gece yüzmek gibidir, karanlıktır ve hangi yönün aşağı hangi yönün yukarı olduğunu bilemezsin” demiş Jimmy Hillard
Ben de derim ki;
“ Yas gözünü ve kalbini fırtınalı gecelerle sağaltmak ve yıkanmış ruhunda onun bıraktığı izleri takip ederek kendi yolunu bulmaktır.”
Ayrılık da aşka dahil demişti Attila İlhan.
O vakit sevmek uğurlamayı da bilmek demektir.
Uğurlar olsun can özüm, gittiğin yeri güzelleştiriyorsun şimdiden biliyorum.
Sensiz seninle yaşamayı öğreniyorum.
Seni sevmek muhteşem bir deneyimdi, bütün benliğimle teşekkür ederim.
UĞURLAMA
Seni gönlümden azat ediyorum
Var git yolun açık olsun
Kim düşerse gönlüne,pusulan orayı bulsun
Bütün hakkımı sana helal ediyorum
Hayatımdaki görevin bitti biliyorum
Vedalar zor olsa da bazen mecburdur
Lakin yeni başlangıçlara yol açan
Tebessümle noktalanmış bir sondur
Yaptığın her şey benim için lütuftur
Sana tüm kalbimle teşekkür ediyorum
Seni zahiri bağlarımdan kurtarıyorum
Başka görevlerin var,kim bilir nerelerde
Yolunu gözleyenler de, başka yerlerde
Git,ardında kalmasın gözün
Seni,mecburiyeti hissederek ama isteyerek
Huzura esenleyip,uğurluyorum
Cebine yalnızca yaşadıklarımızı koyuyorum…
Aylin MÜFTÜLER
***Şeyh Bedrettin’in “Varidat” kitabının İhsan Eliaçık tercümesi.