Çobanlıktan dünyanın tanıdığı bilim insanı olmanın öyküsü – D20Haber
24.04.2024, Çarşamba
18 °C / 34 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. YAŞAM
  4. /
  5. SİVİL YAŞAM
  6. /
  7. Çobanlıktan dünyanın tanıdığı bilim insanı olmanın...

Çobanlıktan dünyanın tanıdığı bilim insanı olmanın öyküsü

A- A+
Engin ÜNAL / D20HABER
Yayınlanma: 29 Mayıs 2019 Çarşamba - 16:54Güncelleme: 29 Mayıs 2019 Çarşamba - 17:03
Çobanlıktan dünyanın tanıdığı bilim insanı olmanın öyküsü

Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’ın çobanlıktan dünyanın tanıdığı bilim insanı olmaya uzanan öyküsü CSA’da anlatıldı.

Denizli’nin Acıpayam’ın Yumrutaş ilçesinde başlayıp ABD’de Boston’a uzanan ve dünyanın tanıdığı bilim insanı olmasını sağlayan yaşam öyküsü, Cafer Sadık Abalıoğlu (CSA) Eğitim ve Kültür Vakfı’nda düzenlenen basın toplantısıyla anlatıldı.

CSA’daki basın toplantısına Vakıf Başkanı Ali Abalıoğlu, Boston’da Hüseyin Yılmaz ile röportaj yapan Nazım Kalkancı ve Halil Göker ile Yüksel Kaşıkçı, Haldun Aksoy, Geçmişten Günümüz Denizli dergisinin Yayın Kurulu üyeleri Prof. Dr. Süleyman İnan, Metin Türktaş, Şerif Kutludağ ve Ömer Gökmen katıldı.

Toplantının açılışını yapan Prof. Dr. Süleyman İnan, Acıpayam-Yumrutaş’ta doğan Hüseyin Yılmaz’ın yetim ve yoksul çocuğun okuma azmine bir iş insanının el vermesiyle nerelere yükseleceğine dair güzel bir örnek olduğunu, onun dokunaklı yaşam öyküsünün herkesi etkilediğini söyledi.

ABALIOĞLU: DENİZLİ’NİN GURURUYDU

CSA Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı Ali Abalıoğlu, Hüseyin Yılmaz için “Film gibi muhteşem bir olay” yorumunda bulunarak, Hüseyin Yılmaz’ın bir iş adamıyla karşılaşmasa belki de çoban olarak kalacağını belirtti. İş adamıyla tesadüfen karşılaşması, o iş adamanın yaklaşımı ve kendi evlatlarıyla eş tutmasıyla bir şans verilmesi sonucu Denizli’nin bir gururu, dünya çapında bir profesörün yolunun açıldığını kaydeden Abalıoğlu, şöyle devam etti:

“Hüseyin Yılmaz ile ilgili sosyal medyada doğruluğu tartışılır bilgiler yayılıyor, paylaşımlar yapılıyor. Bu yanlışlığı ve tereddütleri ortadan kaldırmak üzere bu toplantıyı düzenledik. Paylaşım yapanlar Geçmişten Günümüze Denizli dergimize atıfta bulunuyor, dergimizdeki fotoğrafları paylaşıyor. Hüseyin Yılmaz’ın hayatıyla ilgili en önemli kısım Kaşıkçı Ailesi ile olan birlikteliği ihmal edilmiş durumda. Halbuki bu konuda en büyük iltifatı hak eden Kaşıkçı Ailesi’dir.

Ülkemiz için çok değerli olan, Denizli’mizin gururu olan Hüseyin Yılmaz’ın isminin sadece üniversitenin kongre merkezine verilmesi yeterli midir? Zaten bu konuda çok geç kalınmıştır. Hüseyin Yılmaz konusunu bu değerli bilim adamının hak ettiği noktaya getirmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Bu toplantıyı da yaşamının daha iyi bilinmesine katkı amacıyla düzenledik.

GÖKMEN: ÇOBANLIKTAN İNSANLIĞA DOKUNAN BİLİM ADAMLIĞINA

Geçmişten Günümüze Denizli dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ömer Gökmen de Hüseyin Yılmaz’ın yarattığı teorilerle bilimin doruklarına ulaştığını, insanlığa dokunduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Denizli’mizden yetişmiş ama yeterince değil övünç meselesi olarak yeterince anlatamamışız. Bir çoban çocuk olarak başlıyor öykü. Bütün insanlığın hayatına dokunan bir bilim adamı doğuyor. Öğretmenler bahar aylarında papatyaların açtığı dönemde öğrencileri toplayıp pikniğe götürüyor. Bir ağacın altında kendilerine çay demliyorlar. Diğer tarafta da çoban çocuk var. Çoban çocuk yaklaşıyor öğrencilere. Sonra bir takım anlatımlara göre, öğretmenler yanına çağırıyor, bir gazete uzatıyorlar okuması için. O da ‘ben okuma bilmiyorum’ diyor. Konuştukça çocuk ilgilerini çekiyor.’Sen akıllı bir çocuksun, mutlaka okuman lazım’ demişler. Devamı çoban çocuk Denizli’ye gelmiş okumaya başlamış. Nasıl gelmiş? Kim getirmiş? Gariban bir çocuk, 11 yaşında ‘Oku’ dediler bana, ben de Denizli’ye okumaya gidiyorum… Böyle bir saçmalık olmaz.

Doğrusu şöyledir: Hüseyin Yılmaz’ın hayatında dönüm noktası Denizli’ye gelip okumaya başlamasıdır. En dramatik an Ali Rıza Kaşıkçı ile karşılaşmasıdır. Acıpayam yöresinde “İş Koyan” diye büyük bir pazarda (Karahüyük Pazarı) olur bu buluşma. Hüseyin Yılmaz, ilkokulu 3. sınıfa kadar köyünde okuyor. Yani o öğretmenler çağırdığında okuma yazma bilmemesi mümkün değil. Üçüncü sınıftan sonra okumaya devam etmek istiyor. Bunu öğretmenine söylüyor. Öğretmeni de dayanamayıp, ‘Peki seni Denizli’ye götüreyim’ diyor. İş Koyan Pazarı’na geliyorlar. Ali Rıza Bey (Kaşıkçı), un fabrikası olan bir iş adamı. O zaman Kaşıkçı Ailesi’nin büyüğü. Buğday satın almaktadır köylülerden pazarda. Yanına bir adam ve çocuk gelir, ‘Bizi Denizli’ye götürür müsün?’ diye sorar. Denizli’ye götürmeyi kabul ediyor. ‘Peki’ dediği anda Hüseyin Yılmaz’ın yıldızının parladığı andır. Tarih 25 Ağustos 1938’dir. Buğday çuvallarının üzerinde yola çıkıyor Hüseyin Yılmaz. Cankurtaran’daki molada Ali Rıza Bey, Denizli’ye neden gittiklerini soruyor. Öğretmen, ‘Bu çocuk çok akıllı. Okumak istiyor. Anne-babası öldü. Bana baskı yaptı Denizli’ye götür diye. Ben de götürüyorum. Bir hayırsever bulursam onların himayesine verip okumasını sağlamayı düşünüyorum’ der.

O sırada Ali Rıza Bey, ‘vah zavallı çocuk’ gibi bir şey söyler. Hüseyin Yılmaz bu söz üzerine oturduğu yerden fırlayıp ‘Ben zavallı değilim. Benim ailem yok sadece’ cevabını verir. 11 yaşındaki bir çocuğun özgüvenle böyle bir çıkış yapmasından etkileniyor Ali Rıza Kaşıkçı. ‘Benim yanımda çalış, katip ol, hayatını kazanırsın’ teklifinde bulunuyor. Bu defa da ‘Ben katiplik yapmam, okumak istiyorum. Eğer okuyamazsam senin fabrikanda katip olurum’ cevabını veriyor. Bunun üzerine ‘Benim oğlum olur musun?’ diye soruyor. O da ‘Beni okutursan oğlun olurum’ diyor. Bu söz üzerine Denizli’ye geliyor ve yazıhaneye götürüyor. Giysi alınıyor, tıraş olması sağlanıyor. Hikayenin gerçeği bu. Kaşıkçı Ailesi’nin evinde kalıyor, çocuklarıyla oyun oynayıp, okula gidiyor. Tanrı başarılı çocuklara hiç olmazsa Hüseyin Yılmaz kadar şans versin.”

GÖKER: HÜSEYİN YILMAZ İYİ ANLATILMALI
Prof. Hüseyin Yılmaz ile 2005 yılında röportaj yapan Halil Göker de Hüseyin Yılmaz ile tanışmasının Ali Abalıoğlu’nun Geçmişten Günümüze Denizli dergisi için kendisiyle konuşmasını istemesiyle olduğunu, 2005 yılında Boston’da buluştuklarını, o buluşmaya sırtında küçük bir çantayla geldiğini, Türk çocuklarının kendisini idol seçmesi gerektiğini ifade etti. Göker, sözlerini “Hüseyin Yılmaz, iyi anlatılmalı, iyi tanıtılmalı” diye bitirdi.

DUYDUĞU KOKU TIP DOKTORLUĞUNDAN VAZGEÇİRİYOR

Halil Göker ile birlikte Hüseyin Yılmaz röportajını yapan Nazım Kalkancı da ünlü bilim insanının anlatımından kesitler aktararak, şunları kaydetti:

“ABD’de görev yaparken yaz tatilinde Türkiye’ye geldiğimde Ali Bey (Abalıoğlu) bana bir telefon numarası verdi ve Hüseyin Yılmaz ile Geçmişten Günümüze Denizli dergisi için röportaj yapmamı istedi. ABD’ye dönüşümde aradım ve 6 ay boyunca telefonla konuştuk. Önceleri çekingendi, sonunda ikna ettik. Bizimle buluşmaya karar verdi. Bir mayıs ayında Boston’da bir lokantada buluştuk. Sıcak bir ilişki kurduk. Hayatından kesitler aktardı. Beni en çok etkileyen yanı Denizli boyutunda yaşadıklarıydı. Üç sınıflı ilkokulda okuyor. 4 ve 5. sınıfı okumak için Acıpayam’a gidiyor. Babasının tanıdığı fırıncı Mehmet Ali ile görüşüp velisi olmasını istiyor ve okula yazılıyor. Fakat babası bunu duyup Acıpayam’a geliyor. Fakir olduklarını, çocuğun zayıf ve cılız olması nedeniyle hastalanacağı endişesiyle köye geri götürüyor. 11 yaşında da babasını kaybediyor. Annesini ise 4 yaşındayken kaybetmiş. Kendisinden 8 yaş büyük ablası var, evli. Onlarla kalıyor. Bu arada çobanlık yapıyor. İçinde okuma özlemi olduğundan sık sık evden kaçıp okumaya gidiyor. Fakat her seferinde geri getiriyorlar. İki senelik kavgalı süreçlerden sonra ablası ve eniştesinin yanından ayrılıp, amcası ile halasının yanına gidiyor. 1938 yılında İş Koyan Pazarı’na gitmeyi kafaya koyuyor. Halası beline bir kuşak bağlayıp, azık koyuyor. Kendisinin bir oğlağı var, onu da alıyor. Hocası ile birlikte İş Koyan Pazarı’na gidiyorlar. Orada oğlağını 250 kuruşu satıyor. Orada Ali Rıza Kaşıkçı ile karşılaşıyorlar. Onun kamyonuyla Denizli’ye yolculuk başlıyor. İşte burası onun hayatının dönüm noktası. Kaşıkçı Ailesi ona sahip çıkıyor. Sohbetimizde ailenin çocuklarını kardeş, evin hanımını anne olarak bildiğini hep söyledi.

Denizli’de 4 ve 5. sınıfları Atalar Mahallesi’ndeki İsmet İnönü İlkokulu’nda okuyor. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı okul sınavına girip, birincilikle kazanıyor ve ortaokulu İzmir-Buca’da okuyor. Ali Rıza Bey göndermek istemiyor ama hocaları gelip ikna ediyor. Denizli’ye dönüyor ve Denizli Lisesi’nden 1946 yılında mezun oluyor. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve İstanbul Tıp Fakültesi imtihanlarına giriyor. İki bölümü de kazanıyor. İstanbul’a gidiyor. Hangi bölümü seçeceği konusunda karar aşamasındayken Haydarpaşa Hastanesi’ne rapor için gidiyor. Kulak burun boğaz servisindeki sıcak kloroform kokusunu duyunca dayanamıyor ve tıp fakültesinden vazgeçip İTÜ Mühendislik Fakültesi’ne gidiyor. Burada elektrik mühendisliği bölümündeki eğitimi 1946-1951 yılları arasında.

Fakültenin son yılında Fransız Fizik Hocası Marcel Fauce ile birlikte Maxwell Teorisi Uygulaması üzerine bitirme tezi hazırlıyor. Bu çalışmada bir hatayı ortaya çıkarıyor. Fransız profesör çok etkileniyor, tezini Avrupa ve ABD’deki üniversitelere gönderiyor. ABD’deki Massachusetts Institute of Technology (MIT), kendisine araştırma asistanı olarak görev ve maaş vereceği için tercihini bu üniversiteye kullanıyor. Daha sonra MIT’de fizik bölümünde doktora yapıyor. 1954’te fizik doktoru unvanıyla mezun oluyor. 1956 yılında Kanada Ulusal Araştırma Konseyi’ne üye olarak kabul ediliyor, Einstein’ın Gravitasyon Teorisini tamamlıyor.

Bilimle bu kadar uğraşırken askerlik dönemi geliyor. Türkiye’de askerlik 2 yıl, çağrı yapılıyor. Bilimi bırakmak istemediği için Türkiye’ye gelmiyor. 1960’ta Türk vatandaşlığından çıkarılıyor. 2013 yılında da vefat ediyor. Ülkemizin bilim alanında yüz akıdır.”

KAŞIKÇI: DEDEMİN FABRİKASI LABORATUVARI GİBİYDİ

Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’a küçük yaşlarda sahip çıkan Ali Rıza Kaşıkçı’nın oğlu duayen iş insanı Yüksel Kaşıkçı da anılarını anlatırken, “Kendisiyle 10-12 yılımız, çocukluğumuz bir arada geçti. Bizim aileye katılması Batı Anadolu’nun en büyük pazarı olan Karahüyük Pazarı’nda babamla karşılaşması ile oluyor. Üçbuçuk tonluk chevrolet kamyonda buğday çuvallarının üzerinde yolculukla Denizli’ye geliyor. Bir gece bizim Dörtçeşme’deki Kaşıkçı Hanı’nda kalıyor. Dedemin Rum Kimon’dan aldığı un fabrikası onun için laboratuar gibiydi. Düşünün 1920’li yıllar ve sudan elektrik üretiliyordu. Hüseyin yılmaz, askerlik nedeniyle 1960’ta Türk vatandaşlığından çıkarıldı. 1983’te Kenan evren’in affetmesiyle yeniden Türk vatandaşlığını aldı” dedi.

AKSOY: NOBEL ALMAYI ÇOK İSTİYORDU

Kaşıkçı Ailesi’nin bir başka ferdi olan ve Hüseyin Yılmaz’dan “dayısı” olarak söz eden iş insanı Haldun Aksoy da kendisiyle olan konuşmalarından kesitler aktardı. ABD’de saygın bir bilim insanı olarak çalıştığını anlatan Aksoy, şöyle konuştu:

“Denizli’ye geldiğinde bir gece kaldığı handan sabah erkenden çıkıp Bayramyeri’ne geliyor ve ‘ileride bir şey olursam bu fotoğraf beni anlatsın’ diye şipşakçıda fotoğraf çektiriyor. Hüseyin Yılmaz, yetenekli çocuklara destek verildiğinde ne denli başarılı bilim insanları çıkacağına dair güzel bir örnektir. ABD’de üniversite profesörlerinin önünden geçerken ceketlerinin düğmesini iliklediğine şahit oldum. ABD’de çok önemli bir bilim insanıydı. Nobel almak istiyordu ve ahk etmişti de. Ancak alamadı. Nedenleri var. ABD’deki profesörlerin tutuculuğu var. Bu nedenlerle Nobel alamadığı için buruktu. Bilindiği gibi, GPRS diye bir sistem var; sizin dünyanın neresinde ve hangi noktada olduğunuzu gösteriyor. Birkaç metrelik farkla bilinebiliyor. Hüseyin Yılmaz’ın teorisiyle sıfır noktayla bulunabiliyor.”

Aksoy, Prof. Hüseyin Yılmaz’ın yeniden Türk vatandaşlığına alınmasının o dönem siyasete yeni atılan Turgut Özal’ın devreye girmesiyle olduğunu sözlerine ekledi.

Şerif Kutludağ da CSA Eğitim ve Kültür Vakfı’nın Hüseyin Yılmaz’a sahip çıkılması ve onun hak ettiği şekilde hatırlanması için yaptığı çabalara teşekkür etti.