Ardıç: Ülkemizde sağlık hizmet değil, alınıp satılan metadır – D20Haber
19.04.2024, Cuma
10 °C / 27 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. SAĞLIK
  4. /
  5. SAĞLIK
  6. /
  7. Ardıç: Ülkemizde sağlık hizmet değil, alınıp...

Ardıç: Ülkemizde sağlık hizmet değil, alınıp satılan metadır

A- A+
D20HABER
Yayınlanma: 17 Ağustos 2022 Çarşamba - 14:36Güncelleme: 17 Ağustos 2022 Çarşamba - 14:54
Ardıç: Ülkemizde sağlık hizmet değil, alınıp satılan metadır

Denizli Tabip Odası Başkanı Prof Dr Fazıl Necdet Ardıç, “Ek Ödeme Yönetmeliği”ni “bir miktar para verelim anlayışıyla yapılan bir düzenleme” olarak nitelendirdi. Yönetmeliğin ve sağlık sistemine getirdiği herhangi bir yenilik bulunmadığını belirten Ardıç, ülkemizde sağlığın bir hizmet değil, alınıp satılan bir ticari meta haline geldiğini savundu.

Denizli Tabip Odası Başkanı Prof Dr Fazıl Necdet Ardıç, yazılı açıklamasında, Sağlık Bakanlığının 1.07.2022 tarihinden itibaren geçerli olacak “Ek Ödeme Yönetmeliği” yayımladığını, bir kısım ödemelerin de 15.08.2022 tarihi itibarıyla çalışanların hesabına yatırıldığını ifade etti.

“ETKİSİ 3-4 AYDA ORTAYA ÇIKAR”

Ayrıntılı değerlendirme yapmak zor olduğunu, ancak genel anlamda “ödenecek miktarın belirsizliği, çalışma/izin/hastalık koşullarına göre değişken oluşu, emekliliğe yansımaması, hekimlerin büyük çoğunluğunu oluşturan aile hekimleri, toplum sağlığı merkezleri ve üniversite hastanelerini kapsamaması, sonu belirsiz mahsuplaşma kavramını getirmesi, karmaşık puanlama ve kurul sisteminin yaratacağı kaos” gibi eleştiriler yapıldığına işaret eden Ardıç, etkilerinin önümüzdeki 3-4 aylık dönemde daha iyi ortaya çıkacağını belirtti.

“DÜNYANIN TERSİNE UYGULAMA”

Açıklamasında, “Şu anda ülkemizde sağlık bir hizmet değil, alınıp satılan bir ticari metadır. Hasta başına sayılarak ölçülür, paket olarak fiyatlandırılır. İçeriği ve kalitesi önemli değildir. Bütün dünyada olduğu gibi 3 basamak şeklinde organize edilmiştir, fakat dünyanın tersine aralarında sevkli geçiş yoktur” ifadelerine yer veren Ardıç, şunları kaydetti:

●Birinci basamak aile hekimliği sistemi eski sağlık ocaklarının yerine ikame etmek için kurgulanmıştır. Belirlenen bölgeler aile hekimlerine taşeronluk sözleşmesi üzerinden devredilmiştir. Bütün çalışan giderleri, elektrik, su, kira gibi masraflar, sarf malzemeleri harcamaları aile hekimine aittir. Sözleşmede yer alan görevleri yerine getirirken kendine ait olan bölgede Sağlık Bakanlığı’nın verdiği ödemeye göre bir ticari işletme gibi davranmak zorundadır. Her aile hekimliği bölgesinin ödeneği de bulunduğu yer, nüfus, hastalıklar gibi farklı puanlama yöntemiyle farklı hesaplanmaktadır.

●İkinci basamak devlet hastanesi sistemi aynen korunmuştur. Fakat burada kalite kontrol ve performans adı altında farklı bir yönetim modeli ortaya konmuştur. Bu modele göre yapılan işin kalitesi ve çeşitliliği değil, sayısı önem arz etmektedir. Çalışanlar, yöneticiler parça başına veya kesilen faturanın toplam tutarına göre değerlendirilmektedir. Yine hastaneler bir işletme gibi düşünülmekte, bütün harcamalarını ve çalışanlarının ek ödemelerini kendi geliriyle karşılaması beklenmektedir. Eskiden devlet bütçesine ait olan yakıt, onarım, cihaz alımları, taşeron şirketler üzerinden çalışanların maaşları hastane döner sermayelerinin üzerine yıkılmıştır. Üstelik döner sermaye gelirlerinin belli bir kısmının merkeze aktarılması da zorunludur.

●Üçüncü basamak eğitim araştırma hastanelerinin köklü kliniklerinin yapısal düzenlemelerle geleneksel hiyerarşisi bozulmuş, başhekimliğe bağlı düz klinikler haline getirilmiştir. Eski üniversiteler yapılarını korumakla beraber, yeni kurulan üniversiteler Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak çalışmaya zorlanmış ve aynı denetim yapısı kurulmuştur. Döner sermaye yapıları devlet hastaneleri gibidir.

●Bütün sistemi yönetmek üzere geniş yetkilerle, yüksek maaşlı, tamamen birimlerden bağımsız, Sağlık Bakanlığı’na performansa dayalı rapor veren Sağlık Müdürü ve Başhekimlerden oluşan bir yönetici sınıfı tanımlanmıştır.

●Sistemin temel felsefesi elde ettiği gelirle kendini çeviren, merkezden kalite ve performans araçlarıyla denetlenen, özel piyasa ekonomisine uygun, gerektiğinde küçük parçalara ayrılarak satılabilecek veya devredilebilecek bir yapı oluşturmaktı. Teorik olarak izlenen genel ekonomi politikalarına uygun olan bu modelin işlemesi için gereken tek şey unutulunca şu anda içinde yaşadığımız kaos ortamı ortaya çıkmıştır.

●Piyasa ekonomisinde her şeyin bir değeri vardır ve bu değer piyasa tarafından saptanır. Bugün başka alanlara da sıçrayan ben dedim oldu modeli, sağlık alanında yıllardan beri uygulanmaktadır. Bu yüzden devlete ait olan bütün sağlık tesisleri çöküş halindedir. Piyasanın %90’ında ana alıcı devlet olduğu için 10 TL’ye mal olan bir hizmete 3 TL ödemiştir. Bu önce hastane döner sermayelerinin, sonra sarf malzemesi satan şirketlerin, daha sonra da ilaç şirketlerinin ekonomik yapılarını bozmuş, her geçen gün daha kalitesiz malzemeler, merdiven altı şirketlerinin ürettiği ilaçlar ortalığı sarmıştır. Önemli bazı alet ve protezler ancak hastaların aradaki farkları ödemesiyle elde edilebilir hale gelmiştir.

●Bütün bu yapı 2 yılda bir borç krizine giren, çalışanlarına düşük maaş ödeyen, kalitesiz ama çok sayıda hizmet üreten, bu yüzden aslında amaçlananın tam tersi sağlık bütçesini silip süpüren bir garabete dönüşmüştür.

●Bu yüzden çok sayıda hasta ve doktor kendini sistemin dışına atmış, böylece özel sağlık sistemi patlama yapmıştır. Özel sağlık sisteminde piyasa koşullarının dayattığı değer farkı hastaların kendi cebinden karşılanmaktadır. Buna da sistemin yapısına aykırı olarak sınır konulmaya çalışılmış ama piyasada pratik olarak uygulanması mümkün olmamıştır. Halen önemli bir çatışma nedeni olarak tartışmalara yol açmaktadır.

●Bütün bu kaosun ortasında doktorların özlük haklarını, sağlık sisteminin yapısından, çalışma ortamının kalitesinden bağımsız değerlendiren, aslında temelde hiçbir şeyi değiştirmeyen, bir miktar para verelim anlayışıyla düzenlenmiş bu yönetmeliğin sağlık sistemine getirdiği herhangi bir yenilik bulunmamaktadır. Sadece Sağlık Bakanlığı’nın söylediğimiz onca şeyi dinlemediğini ve sistem sorunları için köklü çareler üretemediğini göstermektedir.