“Denizlili” titri ile hepimizin gururunu okşayan Türk resim sanatının ünlü ismi İbrahim Çallı ile ilgili Pınar Okyay’ın T24’te yayımlanan yazısı, onun çocukluğundan başlayan resim tutkusunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Pınar Okyay, “İbrahim Çallı’nın izinde” başlıklı yazısında, Çallı’nın çocukluğunda evlerinin beyaz duvarına kara kalemle çizdiği resimlerden askeri okul sınavını kaçırmasına, resim sanatına başlamasından Paris’e eğitime gönderilmesine kadar uzanan kesitler sunuyor.
“Genç Cumhuriyet’in resim sanatındaki başöğretmeni” olarak anılan Ressam İbrahim Çallı ile ilgili yazının bir bölümü şöyle:
Denizli’nin Çal kasabasındaki çocuğun ayakkabıları eskimişti. Kış ayazı basmadan pençelenmesi gerekiyordu. Anası “Git kunduracıya da yaptır” dediği an kendini dükkânda buldu. Daha önce de gitmişti, daha önce de ayakkabısına pençe yapılmıştı. O dükkânı severdi, duvarındaki resimlerden ötürü. Ayakkabısı pençelenirken bekler, Köroğlu-Ayvaz resimlerine dalar giderdi. Eve gidince de anasının kızacağını bile bile sedire çıkar, beyaz duvara siyah kalemle onları çizerdi.
Gün geldi, o çocuk bu ülkenin kurtarıcısının 15 portresini yaptı.
İstanbul’a askeri okul sınavı için gelip sınavı kaçırınca, resim tutkusunun peşinden gitmiş. Dara düştüğünde ek işler yapmış. Farklı farklı… Ama her zaman tuvali önünde, çevresinde ressam dostları. Bu ülkenin ilk güzel sanatlar eğitimi veren okulunun –Sanayi-i Nefise Mektebi- öğrencisi olmuş.
Hayat ona fırsat vermiş, birincilik kazandığı bir yarışmanın sonunda Paris’e eğitime gönderilmiş. Birinci Dünya Savaşı çıkınca da ülkesine geri dönüp, bir zamanlar öğrencisi olduğu okulda öğretmenliğe başlamış.
Başlayış o başlayış.
Sonraki yıllarda hep başöğretmen olarak göreceğiz onu.
Genç Cumhuriyet’in resim sanatının başöğretmeni.
Çallı’nın atölyesinden geçmeyen yoktur Türk resim sanatında, derler.