Tin: FETÖ milletvekili olmamın önüne engel çıkardı – D20Haber
19.04.2024, Cuma
11 °C / 27 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. GÜNDEM
  4. /
  5. Tin: FETÖ milletvekili olmamın önüne engel...

Tin: FETÖ milletvekili olmamın önüne engel çıkardı

A- A+
D20HABER
Yayınlanma: 21 Temmuz 2022 Perşembe - 11:22Güncelleme: 21 Temmuz 2022 Perşembe - 11:39
Tin: FETÖ milletvekili olmamın önüne engel çıkardı

AK Parti Denizli Milletvekili Şahin Tin, 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunan Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ), geçmişte kendisinin milletvekili olmasının önüne engel çıkardığını belirtti.

15 Temmuz hain darbe girişiminin yıldönümünde, TBMM’de görüşülmeyen meclis araştırması raporu bir kez daha gündeme geldi. Başkanlığını AK Partili Reşat Petek’in yaptığı TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonu o dönem bir çalışma yapmış, komisyona çok sayıda kişi ifade vermişti. İfade veren isimlerden birisi de AK Parti Denizli Milletvekili Şahin Tin olmuştu.

15 Temmuz gecesi AK Parti İl Binası’ndan Delikliçınar Meydanı’na kadar yapılan yürüyüşte Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, eski milletvekili Mehmet Salih Erdoğan, halen Pamukkale Belediye Başkanı olan Avni Örki, halen Denizli Ticaret Odası Başkanlığı görevinde bulunan Uğur Erdoğan ile birlikte ön sırada yer alan Tin, TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonuna verdiği ifadede, örgütün milletvekili olmasını engellediğini söyledi.

KOMİSYON RAPORUNU PAYLAŞTI

Eski AK Parti milletvekili, TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimi Komisyonu Başkanı Reşat Petek, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un, "İçtüzük hükümlerine uygun olarak tüm süreçleri tamamlanmış bir Meclis Araştırması Komisyonu Raporu TBMM Başkanlığı’na sunulmadı" sözlerine, "tam metin" olduğunu iddia ettiği raporu sosyal medya hesabından ve kişisel internet sitesinden paylaşarak yanıt verdi.

RAPORDAKİ TİN’İN İFADESİ

Petek’in paylaştığı araştırma komisyonu raporunda Tin’in ifadesi de yer aldı. 15 Temmuz gecesini anlatan Tin’in komisyon raporundaki ifadesi şöyle:

BAŞKAN - Evet, çok değerli milletvekilimiz Sayın Şahin Tin Bey… Sözü uzatmadan sadece şunu ifade edeyim: 2 gerekçeyle Başkanlık Divanı olarak bugünkü toplantıya has bu davetimizin sebebi. Denizli’nin Türkiye’de Fetullahçı terör örgütünün darbe girişimiyle ilgili olarak ilk kamu davasının yani ilk iddianamenin düzenlendiği il olması ve orada hakikaten darbe sonucunu da etkileyebilecek olarak ifade edilen 550 darbeye destek verecek askerin önlenmesi noktasındaki görüşlerle birlikte Komisyonumuzun ana gündemi olan Fetullahçı terör örgütünün, efendim, tüm yönleriyle araştırılmasıyla ilgili görüş ve düşüncelerinizi almak üzere süreyi başlatıyoruz. Söz sizin, buyurun Şahin Bey.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Teşekkür ederim öncelikle.
Değerli Başkanım, değerli Komisyon üyeleri ve değerli basın mensupları; inşallah, bu darbe araştırma komisyonu, bu darbe öncesi ve sonrasına ışık tutucu iyi bir sonuca doğru gider ve ülkemiz de hayırlısıyla inşallah bir daha böyle bir karanlık geceyi ve darbeyi yaşamaz ve Rabb’im yaşatmasın
diyorum öncelikle.

Şimdi, tabii ki, biz çok üzerimize alınmadık ama -Komisyon üyelerimiz tartışması esnasında- yani bizim ne kahramanlık gibi bir geceyle ilgili ayrıntıları anlatmak yani kahramanlık iddiamız var ne de başka bir iddiamız. Bizim amacımız, o gece yaşananları açıklıkla ortaya koymak, hatta öncesiyle ilgili ve sonrasıyla ilgili de Komisyonunuza aydınlatıcı bilgiler sunmak istiyorum.

Önce, kendimden bahsedeyim hemen kısaca, birkaç dakika: İsmim Şahin Tin, Denizli Milletvekiliyim. Ben sanayiciyim kimlik olarak da ve birçok sosyal, oda ve derneklerde görev yaptım. Bu süre içerisinde de aslında, FETÖ hareketinin Denizli’de olduğu gibi Türkiye genelinde de gerek devlet içerisinde gerekse efendim, odalara ve derneklere, birçok yere girme hareketi olduğuna bizzat şahit oldum, gördük. O dönemlerde belki de hiçbir kimsenin vatandaş olarak da bunların niyetlerinin art niyetli olup olmadığıyla ilgili çekinceleri yoktu yani herkes belki de “Hizmet ediyor.” anlamında bir düşünceye sahipti. Ama, en sonki gizli sırlarını, hain planlarını ortaya koyduklarında bu daha netleşti ama onun öncesi, 17-25 Aralık tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bunların niyetlerinin devleti yıkmak ve ele geçirmek anlamındaki ifadelerini koyduktan sonra, bunlarla ilgili mücadeleye başladıktan sonra da zaten mücadeleler başlamış oldu.

Şimdi, sadece geceyi anlatıp hikâye şeklinde anlatmak değil, öncesini de yine aydınlatıcı olarak ortaya koymak gerekiyorsa… Mesela, ben İş Adamları Derneği MÜSİAD’ın Denizli Şube Başkanlığını yaparken de o zaman da yine bu hareketin birçok kurumlarda ya da odalarda özellikle sanayi ve ticaret odası gibi yerlerde ele geçirmek için girişimlerde bulunduğuna o zaman şahit oluyorduk biz de bizzat. Tabii ki, düşmanca mücadeleler değil ama rekabet içerisinde, bir mücadele içerisinde olduğumuzu da orada beyan etmek istiyorum. Yine, il başkanlığı yaptım ben, on beş yıllık siyaset geçmişim var AK PARTİ’de hem kurucu il başkanlığı, daha sonra 2’nci dönem il başkanlığı yaptım, bugün de milletvekili olarak Meclisin çatısı altındayız.

O dönemde de şimdi, bazen, zaman zaman soruluyor biliyorsunuz: “Hiç mücadele edilmedi mi, bunlar görülmedi mi?” Hayır, bunlar görüldü aslında. Mesela, il başkanlığı yaptığımız süreç içerisinde de yine işte valiliklere, özel idarelere, birçok kurumlara girmek için ama hiç belli etmeden yani çaktırmadan ya da gizlice, el altından girişimlerde bulunarak kendi insanlarını, kendi adamlarını yerleştirmeye çalıştıklarını ve onların da mücadelesini biz kendimiz bizzat o dönemde de verdiğimizi de buradan belirtmek istiyorum. O açıdan da bizim geçmiş dönemlerde de hatta milletvekili olmamızda önümüze bir engel olarak onlar da çıkmıştı.

Değerli Komisyon üyeleri, 15 Temmuz darbe gecesi tabii ki önemli. Öncelikle tabii ki, o sizin kendi iç meseleniz, usul tartışmalarıyla kararların yapılması, onlara saygı duyuyoruz. Sonuçta bir karara varılıyor, varılacaktır da yani ortak bir kararda buluşulması önemli. Bu darbe girişimini sadece AK PARTİ’ye yapılmış bir darbe girişimi olarak ben görmüyorum, muhalefetiyle, bütün kurumlarıyla, halkımıza ve milletimize, vatanımıza, bayrağımıza yapıldığını hepimiz biliyoruz, bunun inancı içerisindeyiz ve bunları konuşurken ve düşünürken de kesinlikle şucu, bucu ya da şu partiden, bu partiden diye ayırmıyoruz. 15 Temmuz gecesi biz sahaya indiğimizde, meydanlara indiğimizde bizim yanımızda her partideki, görüşteki arkadaşlarımız bizim yanımızda mevcuttu, bizimle beraber Türk Bayrağı’nı sallayıp “Darbeye Hayır!” sloganını atarak orada darbecilerin karşısında yer aldığını ortaya koymuştu. Bu da milletimizin iradesinin ve gücünün istiklaline, istikbaline, iradesine ne kadar sahip olduğunu, Cumhurbaşkanına, demokrasiye sahip olduğunu da göstermiştir.

Biz, 15 Temmuz gecesine geldiğimizde, Ankara’da Meclisi bitirdikten sonra yine Denizli’ye ulaştığımızda 21.00 sularıydı, biz haberlerden, efendim, Ankara’daki arkadaşlarımızdan burada uçakların uçtuğunu veya köprülerin tutulduğuyla ilgili bilgiler geldiğinde de… Ben hatta WhatsApp grubundan da, arkadaş grubumuza attım milletvekili grubumuza “Böyle böyle şeyler oluyor, nedir, oradasınız, sizler de bilirsiniz?” anlamında. Tabii, bu korkutucu bir eylemin ve hareketin başladığını da gösteriyordu o sırada. Biz, hemen 22.00 sularında parti binamıza geçtik ve orada teşkilatımızda bir kriz masası oluşturarak bu darbe girişimi kesinleştikten sonra örgütlemeye ve çalışmaya başladık halkımızla beraber, sadece partililer anlamında değil, bütün Denizli halkımızı oraya çağırdık. Önce teşkilatımızı il başkanlığımıza çağırdık, mesajlarımızı attık. Efendim, o esnada işte bizim il başkanımız da şehir dışındaydı, daha sonra hemen geldiler toplantımıza. Bizim Büyükşehir Belediye Başkanımız Osman Bey olsun, bizim başkan yardımcılarımız ve teşkilatlardaki bütün arkadaşlarla beraber örgütlememizi, çalışmamızı yaptıktan sonra da bizler Başbakanımızın açıklamalarını dinledik, bunun bir darbe girişimi olduğunu, FETÖ’cü TSK içerisindeki, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bir grup ayrılıkçı, darbeci kişilerin Türkiye’de cumhuriyetimize, demokrasimize darbe girişiminde bulunduğunun açıklamasını aldık. Daha sonra, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarını ve sokağa çıkmak üzere söylemlerini aldıktan sonra, bizler hemen şu anda adı 15 Temmuz Şehitler Meydanı olan, önceki de Delikliçınar Meydanı olan Denizli Meydanı’na doğru yürüyüşe geçtik, o yürüyüş esnasından 5 binleri, 10 binleri buldu tabii ki, bütün halkımız da oraya doğru akın etti. Ve orada giderken şimdi, heyecanlanarak bazen anlatıyoruz bunu. Hani esas, aslında kahramanlar bence 241 şehidimizdir bizim, gerçekten kurşunun karşısına çıkanlardır. Belki orada o kurşunların karşısına çıkanlar varsa ve 2.200 civarında bir gazimiz varsa biz bugün burada oturabiliyoruz. Eğer onlar olmasaydı, halkın iradesi gücü olmasaydı, siz işte değerli vekillerimizin, iktidar ve muhalefet Mecliste o gece burada bombaların altında o demokrasi mücadelesini vermiş olmasaydık biz burada oturmuyor olacaktık, belki birçoğumuz mezarda, birçoğumuz da hapishanelerde olacaktık ve demokrasi sevincimiz ya da arzumuz kursaklarımızda kalacaktı daha önceki darbelerde olduğu gibi. Ve bu darbenin de bir Haçlı zihniyetiyle, içerideki maşalarıyla ortaklaşa ortaya koydukları bir darbe girişimi olduğunu da biz bunu hepimiz –yani benim şahsi fikrim- ortak olarak da halkımızın da genel anlamda böyle bir görüş içerisinde olduğunun da farkındayız ve görüyoruz.

Tabii ki, dolayısıyla, biz bir vatansever olarak, aslında halkın içinden gelen kişi olarak ve yine onların seçtiği bir milletvekili olarak da onların içerisinde önderlik yaparak harekete geçtiğimizde benim ilk aklıma gelen… Valimizi aradım mesela, valimizle ilk telefon görüşmemizde “Neler yaşandığını, ne olduğunu veya ne oluyor burada, Denizli’deki durum nedir, işte askeriyenin durumu nedir, tugay ne durumda, jandarma ne durumda?” diye, o da şu anda bir hareketliliğin olmadığını söylemişti. Daha sonraki yürüyüşümüze doğru geçtiğimizde, hareket ettiğimizde jandarma komutanımızı aradım, Cengiz Albayımızı, dedim ki, aynen sorum şuydu ona, kendisine: “Siz darbecilerin tarafına mısınız, yoksa efendim, işte halkın tarafına mısınız, demokrasiden yana mısınız, milletimizin yanında mısınız?” O da “Biz milletimizin yanındayız.” ifadesini kullanmıştı. O bize bir güç vermişti çünkü o anda artık düşünün her tarafta bombalar patlıyor, Ankara’dan haberler geliyor, İstanbul’dan haberler geliyor ve birçok arkadaşımızla telefonlaşıyoruz. Yine, Denizlili Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci’yle mesela telefonlaştık o esnada, onların da Mecliste olduğunu, burada olduğunu öğrendik. Biz dedik ki yani:
“Burada biz çalışmaları yapıyoruz, hareketlenmeleri kontrol ediyoruz ve bu harekete karşı, darbeye karşı halkımız dimdik ayaktadır.”

Şimdi, burada ondan aldığımız güçle daha sonra devam ettiğimizde bir taraftan da halkımıza dedik ki: “Tugayın önünde efendim, otobüslerin, belediye otobüslerinin ve iş makinelerinin konması gerektiğini…” Çünkü nereden bilgi almıştık? Tugaydan bir tank grubunun şehir merkezine doğru çıkış için hareketlendiğini ve kapıya doğru geldiğini biz oradaki halkımız tarafından telefonlarla öğrendik ve hemen orada belediyemizin aracı, yüzlerce otobüsü oraya, önüne getirerek onların çıkışını engelledik. Bu arada, tabii, tugay komutanının ilk zamanlarda telefona çıkıyordu Vali Bey’in söylemine göre ama daha sonra telefonlara çıkmadığını anladık ve o tugay komutanının da orada darbecilerin tarafında yer aldığını görmüş olduk.

Tabii, bu esnada 20 civarında askerî aracın tugaydan çıkış yaptığı ve bunların şehir dışına doğru çıktığı duyumunu aldık. Sayın Valimizle görüşme yaptık o sırada, dedik ki: Bunlar nereye gidiyor? Biz komutanla görüştük, bunlar Çardak Havalimanı’nın güvenliğini kontrol altına almaya gidiyor. Tabii, o kadar büyük bir askerî konvoy ve mavi bereli komando, bunlar… Çardak Havalimanı’nda korunacak, edilecek herhangi bir şey yok; bu bir şüphe uyandırmıştı bizlerde de.

Tabii, o arada, biliyorsunuz, darbeyle ilgili bildiri yayınlandı. İster istemez vatandaşlarımızdan da bize telefonlar geliyor, “Bunları yayınlatmayın, bunlar şey oluyor…” Yani, kestirin anlamındaydı. Biz hemen oraya müdahale ettik. Bizim Denizli’de Çökelez Dağı var, orada vericiler var, verici istasyonlarının elektriklerinin kesilmesini talep ettik Büyükşehir Belediye Başkanımız Osman Bey’le, Eski Başkanımız Mahmut Bey’le. Onlar kesildi bir taraftan, bir taraftan da insanların çağrılması için müftülükle görüşme yaptık ve orada selaların okunmasını istedik. Halkın sahalara, meydanlara inmesini sağladık.

Denizli Çınar Meydanı’na vardığımızda gerçekten on binlerce insan orada Türk bayraklarıyla -sadece Türk bayraklarıyla, başka şey yok- parti bayrağı olmaksızın “Darbeye karşı hayır!” söylemleriyle, “Demokrasiye sahip çıkacağız.” söylemleriyle orada heyecanlı bir şekilde, korkusuzca bağırdıklarına ve hem Cumhurbaşkanımıza hem iktidarımıza hem halkımıza, cumhuriyetimize sahip çıktıklarına orada şahit olduk. Bu gerçekten geçmiş darbelere göre baktığımızda halkın ne kadar bilinçlendiğini ve ne kadar, artık, davasına ve milletine sahip çıktığını da görmüş olduk. Belki de o dönem bu dönemdi yani 15 Temmuzdaki yaşanan geceye baktığımızda.

Tabii, CNN Türk’de orada Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanımızın milleti meydanlara davet etmesi, onun sağ olduğunu görmek, Meclisteki arkadaşlarımızın burada yine sağ olduğunu ve bombalara rağmen hâlâ direndiğini görmüş olmak ve tabii ki bu arada aldığımız haberler çerçevesinde yine darbecilerin kesin olarak hedeflerine ulaşamadıklarını görmüş olmak bizleri rahatlatıyordu. Biz aynı zamanda bunları da ne yapıyorduk? Vatandaşlarımıza da orada anlatıyorduk ve aktarıyorduk. Şimdi, bizim bu aşamada amacımız, insanları canlı tutmak ve dağılmasını engellemek, provokasyona gelmelerini de önlemekti. Çünkü, emniyet müdürümüz olsun, Valimiz, jandarmamız, yine başsavcımızla yaptığımız diyaloglar çerçevesinde bir karargâh oluşturulduğunu Denizli’de, çevik kuvvetin olduğu yerde ve orada bu koordinasyon merkezi olarak bunların koordine edildiğini öğrendik.

Biz Denizli’deki meydanda artık biraz da diğer illerden gelen bilgileri aldıkça meydanda halkımızın yavaş yavaş rahat nefes almaya doğru gittiğini gördük. Tabii ki bunlar önemliydi. Biz daha sonra Vali Bey’le buluşmaya gittik. Orada, dediğim gibi, jandarma komutanımızın, emniyet müdürümüzün, başsavcımızın, MİT başkanının, Denizli’deki ve genel anlamdaki çalışmalarla ilgili kontrolleri devam ediyordu.

Tabii, bu arada, 580 civarında mavi bereli komandonun Çardak Havalimanı’na yola çıktığını bildiğimiz için biz o bölgedeki Çardak, Bozkurt ve Honaz, Baklan ilçelerimizden bir an önce, hemen o askerlerin önünü kesmesini ve kuşatmasını talep ettik. Orada özel araçlarıyla, Çardak ya da Honaz’daki belediye başkanlarımızın, ilçe teşkilatlarımızın araçlarıyla bunların önü kesildikten sonra bunların bir kısmı havalimanına girmişti, bir kısmı girmemişti. Burada eylem planını tabii ki yapmak lazımdı. Dirençtir, işte, bence olması gereken buydu. Halkın burada neler yapacağını, nasıl bir davranış içerisinde olduğunu da orada görmüş olduk. Yani, elektrikleri kesildi havalimanının. Neden? Çünkü, yukarıda 4 tane, “CASA” dediğimiz o askerî uçakların hedefi, bu askerleri getirmekti; Ankara’ya ve İstanbul’a getirmek ve buradaki kanlı darbe girişiminde darbeciler safında hareket ederek burada daha fazla kanın akmasını sağlamaktı. Bence önemli olan nokta buydu orada Denizli’nin belki de yaptığı, başardığı, katkıda bulunduğu diyelim, bu darbecilere karşı yapmış olduğu en büyük eylemlerden birisiydi. Orada, sağ olsun, kardeşlerimiz, işte, halkımız, kahramanlık örneği gösteren bence o halkımızdır; orada o gücü, cesareti, iradeyi gösteren onlardır. Bunların geçmesini engellemiş oldular. Aynı zamanda, elektrikler kesildikten sonra uçağın ineceği pistin üzerine iş makineleri ve özel araçlar dâhil hepsinin konarak uçakların inmesi engellenmiş oldu.

Tabii, bu süreç devam ederken biz daha sonra Vali Bey’le istişare ettikten sonra, sayın başkanımızla, teşkilatımızla beraber Çardak Havalimanı’na hareket ettik ve oradaki halkımıza destek olmak anlamında, oradaki durumları kontrol etmek anlamında, ne olduğunu yaşamak anlamında orada bulunduk. Orada bazı itişmeler, kakışmalar, tartışmalar yaşandı. Orada rütbeli yarbay vardı biz vardığımızda. Bir kısmı havalimanının içerisinde, bir kısmı dışarıda, o şekilde duruyor. Burada biz konuştuk tabii bunlarla da, istişare ettik yani olayları, nedir, ne yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Değerli Şahin Bey, on beş dakikamız dolmuş oldu. Hatırlatmak için sadece.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Tamam.

Şimdi, yarbayın oradaki şeyi şu: “Biz tatbikata gidiyoruz, bize verilen emir bu.” “Pekâlâ olayları biliyor musunuz, neler yaşanıyor Türkiye’de?” Tabii ki subayların suçlu olduklarını ve olayı bildiklerini ama gizlediklerini ve hatta bir konuşma var, yukarısıyla konuşma yapıyor, komutanına diyor ki: “Benim başımı yaktın. Beni ne işe şoktun?” Şimdi, tabii, bu önemliydi ama orada erler vardı. Erler, senin benim çocuklarımız yaşındaki erler, bir şeyden haberleri yok ve öyle bir tezgâh da kurmuşlar ki erlerin silahında mermi yok ama subayların silahında mermi var, cephanelik arka araçlarda, ellerine vermiyorlar. Amaçları ne olacak pekâlâ? Bence buraya getirdiklerinde işte “Halk cumhuriyete karşı, devlete karşı ayaklandı.” deyip belki onları saldırtacaklar, ateş ettirecekler ve halkımızın, sivil vatandaşlarımızın orada ölümüne ya da buradaki işte emniyetti, diğer kurumların hepsinin şey yapılmasına sebep olacaklardı.

Sonunda saat 22.00 civarında Valimiz, jandarma komutanımız oraya gelerek Ege Ordu Komutanıyla görüşerek olaya müdahale ettiler, silahlarını teslim ettiler ve buradaki 580 jandarma komando teslim alınarak burada adalete teslim edilmiş oldu ve tekrar sabah güneş doğmuş oldu.

Orada benim tek bir dileğim vardı, birçok şeyi atlamış oluyoruz, çok şeyler var ama şunu demek istiyorum: Şafağı görmekti çünkü milletimiz bence ikinci bir kurtuluş savaşını belki de burada veriyordu. Neye karşı veriyordu? Dünyaya karşı veriyordu, düşmanlarımıza karşı veriyordu, istilacılara karşı veriyordu. Bu bir aslında Türkiye’yi istila etme hareketiydi. İstila etme hareketine, bu hain darbe girişimine, FETÖ’nün en baş kahraman olduğu yani baş aktör olduğu bu hain teröristbaşı ve onun yandaşları kandırılmış insanlarla beraber burada Türkiye’yi kanlı bir belki iç savaşın içerisine sürükleyecek, ülkemizi belki de diğer ülkelerin istilasına ya da diğer terör örgütlerinin, DAEŞ gibi, PKK, PYD gibi örgütlerin sınırdan içeri daha fazla girerek içeride bir iç savaş, Suriye’deki gibi bir iç savaşın hasıl olmasına vesile olacak bir duruma doğru bizi sürükleyecekti. Bu anlamda ben Allah’a şükrediyorum. Uçurumun kenarından döndüğünü burada belirtmek istiyorum ülkemizin ve buradaki en büyük başkahramanlığını da milletimiz, halkımız; kadınıyla, genciyle, çocuğuyla beraber sahalarda, meydanlarda mermilere, tanklara ve bombalara karşı, uçaklara karşı çıplak yumruklarıyla direnen vatandaşlarımız olduğunu düşünüyorum. Allah bir daha böyle bir istila hareketini, darbe girişimini, halkımıza, milletimize göstermesin diyorum. Bununla ilgili de inşallah ne gerekiyorsa hepimizin –çünkü hepimize karşı yapılan bir darbe- ne gerekiyorsa yapmamız gerektiğini, bu mücadelenin devam etmesi gerektiğini; ülkemizin güçlenmesi, ekonomik anlamda, siyasi anlamda, sosyal anlamda, demokratik anlamda her anlamda güçlenerek artık batısına, doğusuna, herkese gerekli mesajı vermesi gerektiği inancı içerisindeyim, inanıyorum.
Hepinize çok teşekkür ederim.
Size de başarılar sunuyorum.

BAŞKAN – Evet, çok teşekkür ediyoruz.
Evet, şimdi, soru sormak için Zeynel Bey’den başlayalım.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Hoş geldiniz, Şahin Bey, tekrar.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Hoş bulduk.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Verdiğiniz bilgiler için de teşekkür ederiz. Şimdi, konuşmanızı dikkatle dinledim, bir yerde dediniz ki: “Ben on beş yıl kadar Adalet ve Kalkınma Partisinin Denizli İl Başkanlığını yaptım.”

ŞAHİN TİN (Denizli) – On beş yıl değil de yani ara ara, tabii ki, kurucu başkanlık…

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Ondan sonra MÜSİAD Başkanlığını yaptınız.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Öncesi dönem.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Anlaşılan Denizli açısından partinin önemli isimlerinden biriymişsiniz o dönem ve bir yerde de yine ifade ettiniz, “Bu yapı benim milletvekili olmamı engelledi.” gibi bir
beyanınız oldu.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Yani o şeyleri vardı, engelleme, evet.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) – Bu engellemeyi nasıl yaptı yani sizin aday belirlemeyle ilgili hangi kuruma, kime nasıl baskılar yaptı? Nasıl engelledi bunu? Yani özellikle böyle bildiğiniz somut, işte, şununla konuştu, benim aday olmamı engelledi dediğiniz kim var?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Şahin Bey, buyurun.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Zeynel Bey, şöyle: Şimdi, bir kere, bunlar gerek kurumlarda gerekse partilerde ya da diğer özel sektörlerde, odalarda, derneklerde tabii ki nüfuz etmek istiyorlardı, bu kırk yıldır süregelen bir olay ve bunun bence en büyük başaktörü de aslında silahlı kuvvetlerdeki edinmiş oldukları generaller düzeyine gelmiş oldukları noktadır. Eğer generaller bu işin başaktörü olmasaydı darbe girişimi olmazdı çünkü askerî bir darbe girişimi olmazdı ve tabii ki bunların niyetlerinin ne olduğunu en sonunda anladık dedim, orada dikkat ederseniz; daha gerçek niyetlerini, haince niyetlerini, kime hizmet ettiklerini en sonunda anladık dedim. Dolayısıyla, bunların belki de istemedikleri insanlar statüsünde olmak ya da bizim mücadele içerisinde olmamız, AK PARTİ olarak o dönemdeki bunların eylemlerinin karşısında olduğumuzu hissetmiş olmalarından dolayı böyle bir girişimde bulunduklarına ben inanıyorum dedim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Sayın Sancar, buyurun.

MİTHAT SANCAR (Mardin) – Teşekkürler Sayın Başkan. Şahin Bey, verdiğiniz bilgiler için ben de teşekkür ederim. Benim iki sorum var, birincisi Zeynel Bey’in sorusuyla bağlantılı: Siz Denizli’de ne zaman, hangi yıl, hangi vesileyle bu örgütün gücünü ve başka amaçları olduğunu fark ettiniz? Dediniz ki: “Orada da faaliyet gösteriyorlardı, partide de etkili olmaya çalışıyorlardı, kamu kurumlarına da sızmaya çalışıyorlardı.” Bunun bir plan dâhilinde kendi amaçlarına yönelik bir faaliyet olduğunu hangi dönem fark ettiniz? Hangi olaylarla, hangi vesilelerle fark ettiniz? Birinci sorum bu.
İkinci sorum da: Basına yaptığınız açıklamada “Darbe girişimiyle ilgili elimde önemli bilgi ve belgeler var.” dediniz. “Belgeler nedir?” diye soracağım. O belgeler elinizdeyse bu darbe girişimiyle ilgili, onları Komisyonumuza sunar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Buyurun Şahin Bey.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Tabii ki. Yani “Önemli bilgi ve belgeler.” dediğimiz, 15 Temmuz gecesindeki yaşanan ve oradaki gerek emniyet müdürlüğü, valilik, jandarma komutanlıklarıyla ilgili yapılmış olan istişareler ve görüşmeler neticesinde çıkan olaylarla ilgili bilgiler var onları, biz, gerekli görüşmeler, notlar, resimler, onları sunacağız dedim, onu söyledim. Bunları planlayanların olduğunu ne zaman fark ettiğiniz anlamındaki soruyla ilgili de…

Şimdi, şöyle bir şey var tabii ki yani Türkiye’de o dönemde herkes bir yerlerde olmak ister, istiyor yani herhangi bir gruplardan, cemaatlerden ya da başka kesimlerden. Bunların esas niyetlerinin kötü olduğunu, işin tabii ki doğrusu 17-25 Aralıktan sonra anladık ama öncesinde derseniz, bunların girme çabalarını biz biliyoruz yani ta kırk yıl öncesinden TSK’ya, Emniyete, yargıya, diğer kurumlara girme çabalarının olduğunu, buralara yerleşme çabalarının olduğunun herkes farkında ve bilinci içerisinde. Ama bunun kötü niyetli kullanımının esas ortaya çıkışı 17-25 Aralık ve sonrası olduğunu söylüyorum.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum. Sayın Tanrıkulu…

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Ben de çok teşekkür ediyorum verdiğiniz bilgiler için. Anladığım kadarıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin Denizli Kurucu İl Başkanlığını yapmışsınız.

ŞAHİN TİN (Denizli) – Kuruluşunda bulundum, İkinci İl Başkanıydım orada, daha sonra.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Yani 2011’den bu yana Adalet ve Kalkınma Partisinin kuruluşunda yer almışsınız, çalışıyorsunuz, milletvekilliğiniz var 2015 tarihinden itibaren Ben de Zeynel Bey’in sorusuyla ilgili şu notu almışım: Siyasi partilerde milletvekilliği adaylığının nasıl tespit edileceği belli, Siyasi Partiler Yasası ve parti tüzüğü saptamış. Siz muhtemelen hem 2002’de hem 2007’de, 2011’de aday adayı olmuşsunuz ama engellendiğinizi düşünüyorsunuz. 2015’te işte milletvekili olarak aramıza katıldınız Parlamentodasınız. Engellendiğinizi düşündüğünüze göre bu yapının Adalet ve Kalkınma Partisinin karar alma süreçlerini etkilediğini mi düşünüyorsunuz?

ŞAHİN TİN (Denizli) – Ya o şekilde değil, istemedikleri anlamında, belki de kulisler veyahut da diğer etkenler anlamında ortaya koyuyorum yani kalkıp da bizi tabii ki “Şu vekil olsun, bu vekil olmasın.” anlamında işaret edeceklerini düşünmüyorum ama Denizli kamuoyunda bizimle ilgili aleyhimizde çalışmalar yaptıklarını bu anlamda ortaya koyuyorum.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Şimdi şöyle bir şey de yani Cumhuriyet Halk Partisi adaylarının yüzde 85’ini önseçimle belirliyor ama Adalet ve Kalkınma Partisinde istişare süreci var, sonra da işte Merkez Karar Yürütme Kurulu karar veriyor, listeyi kesinleştiriyor yani nihai karar MKYK’da bildiğim kadarıyla, parti tüzüğü uyarınca. Eğer engellendiğinizi düşünüyorsanız yani…

ŞAHİN TİN (Denizli) – “Parti içinden engellendi.” demedim yani o anlamda değil. Biz dışarıdaki, kamusal anlamdaki, onların camiaları içerisindeki çalışmalardan dolayı bahsediyorum oradan. Yani siyasi kanal içerisinde değil.

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ediyorum. Başka soru görünmüyor.
Şahin Bey, sunumunuz ve açıklamalarınız için çok teşekkür ediyoruz.