İki kitap – D20Haber
21.05.2025, Çarşamba
16 °C / 32 °C Denizli Hava Durumu

İki kitap

A- A+

Yaratan Rabbinin adıyla oku!
İnsanı embriyodan/ilişip yapışan bir sudan/sevgi ve ilgiden yarattı
Oku! Rabbin en büyük cömertliğin sahibidir.
O’dur kalemle öğreten.
İnsana bilmediğini öğretti.
İş sanıldığı gibi değil. İnsan gerçekten azar.
Kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görmüştür.
Oysaki dönüş yalnız rabbinedir!

ALÂK SURESİ (1-8 ayetler) (Yaşar Nuri Öztürk çevirisi)

Kutsal kitap oku diye başlar. İlk inen surenin adı Alâk yani embriyo demek Arapça. Son derece bilimsel bir başlangıç. Devamında kalemle öğretmek geliyor sopayla, dayakla, hurafeyle değil! “İnsana bilmediğini öğretti” diyor, “insandan bilgiyi kutsala boyayıp da saklar” demiyor. “İnsan kendisini her ihtiyaçtan üstün görmüştür ne büyük gaflet” diyor. “Yani dünya insan için dönmüyor” diyor.
Cehaleti değil bilgiyi övüyor.
Ve bu kaleme, kelama, bilime verilen kutsal değer bir tarafta parlarken öte yanda aynı kitaba inandıklarını ve yukarıdaki sözleri söyleyen yüce varlık adına konuştuklarını söyleyenler, bilim adamlarını, okuyanları, öğrenenleri, öğrencileri ve kendini tüm varlıklarla bir sayan, sevgiden yaratılmışları tutup tutup kodeslere tıkıyor ve bunun adına da dindarlık, Müslümanlık diyor öyle mi?
Öyle mi bir lokma bir hırka felsefesinin lüks araçta bedenlenmiş hali Diyanet İşleri Başkanı?
Öyle mi cebini cehalet yemiyle okumuşun üstünden dolduran, âleme verirken talkını, salkımı hamuduyla yutan, milletin değil kesesinin vekili olan seçilmiş kişi?
Öyle mi tarikatlarda minicik bebelere tecavüz ederken Allah’ı cürmüne alet eden dinbaz ve yobaz kişi?
Öyle mi oku diyen kutsalı, okuma beni dinle yalanına döndüren cambaz ve kurnaz kişi?
Öyle mi oku diyeni okumayan, duyduğuna Müslüman cahil kardeşim?
Bu memleket iki kitabı okumadığı için bu halde. Yani hep öteki, hep yarım yamalak, hep üstünkörü hep unutkan!
Biri Kuran, OKU diye başlayan!
Diğeri Nutuk 19 Mayıs 1919’la başlayıp bizi bu günler için 106 yıl öncesinden uyaran.
Ne diyor daha ilk sayfalarında aklına, kalbine, ruhuna, en uzağı gören mavi gözlerine hayran olduğum Mustafam Kemalim;
“Burada pek önemli bir noktayı da belirtmeli ve açıklamalıyım. Ulus ve ordu, Padişah ve Halife’nin hayınlığından haberdar olmadığı gibi o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve uysal. Bu alışkanlık sebebiyle kendinden önce Halifeliğin ve Padişahlığın kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor. Onlarsız kurtuluşun anlamını kavramaya yetenekli değil. Bu inanca ve görüşe aykırı davrananların vay haline! Hemen dinsiz, vatansız, hayın sayılır, istenmez olur.”
İşte bugün bu iki kitabı okumadığımız için iki kitabın da bizi haberdar ettiklerini yaşıyoruz.
Bu yüzden okuyanımız içerde tutsak eli kolu bağlı, cahilimiz dışarda eli sopalı, palalı.
Bu yüzden bilenimiz ayakaltında, bilmeyenimiz baş üstünde.
Bu yüzden çocuğumuz, kadınımız cariye, eril cehaletimiz padişah.

“Yabancı bir devletin güdümüne girmeyi istemek, insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir. Oysa Türk’ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.
Öyleyse ya bağımsızlık ya ölüm!”

Nutuk’ta bu söyledikleri aslında şu an devam etmekte değil midir?
Açılım adı altında yapılmaya çalışılanlar, Ortadoğu’nun abisi kılığına sokulup şakşakçılıkla milyonlarca göçmenin topraklarımıza sorgusuz sualsiz doldurulması, işkencelere rağmen tek kelime söylemeden can veren Kıbrıs Şehidimiz Cengiz Topel’in adının verildiği sokaktan tam da bu günlerde kaldırılıp aynı sokağa Sırrı Süreyya Önder’in isminin verilmesi (iyi ve barışçı bir insan olduğunu düşünmeme rağmen doğru bulmuyorum), ordunun, eğitimin değersizleştirilmesi hepsi ama hepsi güdümlü devlet nasıl olur sorusunun cevaplarıdır.
Tüm halkları kucaklayarak bir olunur, barış ve huzur içinde yaşanır evet. Ama bunu samimiyetle tüm halklar için sevgiyle yapmalıdır. Büyük biraderlerin çıkarları için maşa olarak değil.
Sevgili filozof Ioanna Kuçuradi der ki;
“Hak ile çıkar arasında ince bir çizgi vardır. Hak birinin alması gerekendir ve bu kimseden eksilmez. Ama çıkar birinin diğerinden eksilterek elde etmek istediği kazanımdır.”
O vakit hak adı altında diğerinin hakkına girilerek, üzerine basılarak, onuru çiğnenerek verilene de hak değil çıkar demek gerekir. Bir ülkeyi yönetenler hak değil çıkar peşinde koştuğundaysa işte iki kitabı okumayan bir millet bu selin akışına kapılır gider.
Böyle bir ulus tutsak yaşar ve tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

19 Mayıs 1919 kutlamaktan daha fazla anlamak gereken bir kutsal gündür.
Kutlamaktan, anlamaya nice 19 Mayıslara…
19 Mayıs’ı parmaklık ardında geçiren gençlerin utancıyla…

Yazarın Diğer Yazıları
Cam ve gözyaşı
12 Mayıs 2025 Pazartesi
Sahi biz kimiz?
5 Mayıs 2025 Pazartesi
Gülün açma korkusu
21 Nisan 2025 Pazartesi
Öyle bir yorgunluk
14 Nisan 2025 Pazartesi
Kaç 301 lazım daha
1 Nisan 2025 Salı
Şiir isyan ile mamuldür
24 Mart 2025 Pazartesi
Kadın eli değmiş dünya
10 Mart 2025 Pazartesi
Ramazan davulu
3 Mart 2025 Pazartesi
Sanat damarı
24 Şubat 2025 Pazartesi