İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Denizli Şube Başkanı Nigar Hüyük, ülkemizde depreme yönelik alınacak önlemler, yapı üretiminin güvenli bir şekilde yürütülmesine dair eksik bilgi ve söylenmemiş söz kalmadığını belirtti.
İMO Denizli Şube Başkanı Nigar Hüyük, Cumhuriyet tarihinin en büyük depremlerinden biri olarak kayıtlara geçen 1999 depreminin 22. yılında yaptığı yazılı açıklamada, yaşanan felaketin ülkemizde depreme bakış açısının değişmesinde bir milat olarak kabul edildiğini, ancak geriye dönüp bakıldığında aradan geçen 22 yılda olası depremin zararlarını azaltmaya yönelik çalışmaların toplumların/kurumların kendiliğinden yaptığı çalışmalardan öteye gitmediğini ifade etti.
YAPI STOKUNUN DURUMU
Ülkemizdeki yapı stoğu durumunun belirsizliğini koruduğunu kaydeden Hüyük, “UDSEP`e göre 2017 yılında tamamlanması öngörülen bina envanteri çalışması tamamlanamamış, dahası resmi kurumlar hariç başlanamamıştır. Bunun sonucu olarak mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi de mümkün olmamaktadır. Bu binaların tespiti ne yazık ki deprem tarafından son derece ağır bedeller karşılığı yapılmaktadır. En son Deprem araştırma Komisyonu raporunda kamu bina stokunun %40`ının deprem dayanıklılığının yetersiz olduğu ve güçlendirilmesi gerektiği söylenmektedir. Okulların, yurtların, kreşlerin, hastanelerin sayısı, ne kadarının tarandığı, ne kadarı hakkında yıkım, güçlendirme veya kullanım kararı verildiği, ne kadarının yıkıldığı veya ne kadarının güçlendirildiği konusu tahminlerin ötesinde değildir” değerlendirmesini yaptı.
KENTSEL DÖNÜŞÜM UYGULAMALARI ELEŞTİRİSİ
Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusunun bugüne kadar daha çok gayrimenkul piyasasının talepleri doğrultusunda gündeme getirildiğini savunan Hüyük, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca 6 milyon 700 bin binanın riskli olduğu ifade edilmektedir. Kentsel yenileme ve kentsel dönüşüm konusu, çağdaş ve demokrasisi güçlü olan ülkelerde sadece mekân düzeyinde değil, sosyal, ekonomik ve mekânsal gelişmenin bir bütünü olarak ele alınmalıdır. Kentsel dönüşümdeki temel konulardan biri de finansman konusudur. Vatandaşa verilen 190 milyon TL uzun vadeli kredinin günün ekonomik koşulları, inşaat maliyetlerindeki artışlar ve gelir düzeyindeki düşüşler dikkate alındığında yetersiz olmasının yanı sıra ödenemez bir durumla karşı karşıya kalındığı görülmektedir” ifadelerini kullandı.
İMAR AFFI BAŞLI BAŞINA CİNAYETTİR
İmar affı uygulamalırını da eleştiren Hüyük, “Ülkenin yapı stokuğundaki belirsizlikler ve tehlikeler ortadayken bir de üzerine siyasal iktidarlarca çıkarılan imar afları can ve mal kayıpları tehdidini büyütmektedir. İmar afları kaçak yapılaşmanın en önemli teşvik unsurlarından birisi olmuştur. İmar affı toplumun sağlıklı ve güvenli konutlarda yaşamasını belirsizliğe sokmaktadır. Mühendislik hizmeti almayan yapıların yasallaştırılmasıyla, doğa olayları karşısında hasara uğramaları halinde sorumluluk, bu kararı alan siyasi iktidarın üzerindedir. Bir binaya iskan ruhsatı verilmesi, devletin vatandaşa ‘bu binaya oturabilirsin’ demesi anlamına gelmektedir” dedi.
“SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ BİLİNMEZ DEĞİLDİR”
Yıllardır benzer sorunlara dikkat çektiklerini anımsatan Hüyük, “Bu sorunların çözümü ise bilinmez değildir. Nitekim bu sorunlar ve çözümler kamu kurumlarının raporlarında ve eylem planlarında da yer bulmaktadır. Ancak gelinen noktada ne eylem planlarının ne de ilgili kuruluş ve meslek odalarınca dile getirilen önerilerin neredeyse hiçbiri hayata geçmemiştir. Ülkemizde depreme dair alınacak önlemler, yapı üretiminin nitelikli ve güvenli bir şekilde yürütülmesine dair eksik bilgi ve söylenmemiş söz kalmamıştır” diye konuştu.