KURUNTULU, ENDİŞELİ, HUZURSUZ MUSUNUZ? – D20Haber
25.04.2024, Perşembe
17 °C / 29 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. YAZARLAR
  4. /
  5. Havva ALAGÖZ
  6. /
  7. KURUNTULU, ENDİŞELİ, HUZURSUZ MUSUNUZ?

KURUNTULU, ENDİŞELİ, HUZURSUZ MUSUNUZ?

A- A+

Daha önce hiç; toplulukta konuşmanın ya da soru sormanın sizi ciddi derecede rahatsız ettiği düşüncesine kapıldınız mı?

Ya da telefonla konuşmak, marketten ekmek almak, uyuyamamak gibi…

Toplumsal çevre=iletişim ya da şöyle denebilir; zorunlu iletişim. Bazen sosyal ortamdasürekli gerek kısa gerekse uzun vadeli iletişim kanalları kullanarak yaşamımızı devam ettiriyoruz. Sosyal çevrede birçok kez insanlarla iletişime geçiyoruz.

Markette, araba kullanırken ve bir yerlere giderken kaçınılmaz olan iletişim ağı ne derece olursa olsun sürekli yaptığımız aktif bir eylemdir.

Peki, bu tarz iletişimi kullanırken rahatsızlık duyacak şekilde kaygılandınız mı? Evet, şimdi bir bakalım psikolojik bir sıkıntı olan sosyal anksiyeteye (kaygı) sebebiyet veren durumlar nelerdir ve sosyal anksiyeteyi birey ne gibi yollarla minimize edebilir? Şimdi bu konuyu biraz açalım…

Diğer adı sosyal fobi olan sosyal anksiyete bozukluğu; sosyal ortamlarda kişinin kendisini endişeli, kuruntulu, huzursuz hissetme halidir. Aynı zamanda başkaları tarafından olumsuz değerlendirilmekten yoğun şekilde kaygı duyma ve korkulan durumlardan kaçınma eğilimi ile tanımlanabilecek bir bozukluktur.

Genel geçer sosyal anksiyete bozukluğu tanımı; daha çok bireyin başkaları tarafından yargılanabileceğini düşünmesidir. Bu tür kişiler sosyal ortamlarda veya performans gerektiren durumlarda olumsuz değerlendirilip aşağılanacağı konusunda aşırı bir korku duyarlar.

Korku duydukları ortamda aşırı düzeyde kendilerinin farkında olma ve kendilerini eleştirme eğilimleri olan bu kişilerde çarpıntı, kızarma, nefes darlığı, bulantı, terleme gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkar.

Örneğin birey topluluk karşısında sunum, seminer vb veremez, yemekten içmekten çekinirler.

Aktif olarak kendisinin bulunacağı etkinliklere önayak olamaz.

Aklınıza şu soru gelebilir: Bu tarz bireyler daha önce hiçbir toplulukta ya da iletişimde başarı yakalamamış insanlar mı? Tabi ki de hayır. Bunun psikolojik temellerine bakalım ve genel olarak bu durum ne şekilde görülür.

Araştırmalar, genelde çocukluk çağında ortaya çıkan anksiyete (kaygı) bozukluklarında hem genetik hem de çevresel faktörlerin birlikte rol oynadığını ortaya koyuyor. Araştırmacılar özellikle erken yaşta yaşanan travmatik olayların bireylerin korku işleme mekanizmalarında hassasiyete yol açarak stres tetikleyicilerine karşı aşırı duyarlı hale gelmelerine yol açtığını da belirtiyor. Uykuya dalamama ya da deliksiz uyku çekememe de görülen fiziksel belirtilerdendir.

Sosyal anksiyeteyle nasıl başa çıkılır?

1-Negatif düşüncelere odaklanmak yerine ondan uzak durmayı deneyin,

2-Kaygı düzeyinizin yükseldiğini anladığınız an kısa aralıklarla derin nefes alın-verin,

3-Olabilecekler hakkında düşüncelere saplanıp kalmayın,

4-Bulunduğunuz zamanın farkında olun ve tadını çıkarın,

5-Bir toplulukta herkese uyum sağlamak zorunda değilsiniz bunu unutmayın!

6-Düzenli olarak odak noktanızı başka bir alana toplayacak egzersizler yapın (spor, yoga gibi),

8- Aklınızda tutmak yerine elle yazılı yapılacaklar listesi yapın,

7-Herşeyden önce eğer kaygı durumunuz çok yoğunsa mutlaka bir uzmandan destek almaya açık olun.

İnsan bilinci doğası gereği dış tehditlere karşı ‘‘savaş ya da kaç’’ tepkisi verir ve bu durumdan kaynaklı da zamanla sinir sistemi tahribata uğrar. Özellikle yapılması gereken şey ise sinir sistemimizi yeniden dengelediğimizde, hayatın zorlukları baş gösterdiğinde insanları, olayları, ve olguları herşeyi olduğu gibi kabul etmeye başlarız. Bunun yolu ise zamanla sinir sistemimizde birikmiş stres ve gerginlikleri çözmekten geçer.

Doğal olarak korku ve endişe gibi olumsuz duygular kaybolduğunda yaşam daha tatmin edici bir hale gelir ve bedenimiz de sağlığına kavuşmaya başlar.

Yapılması gerekenlerin en başında kendimizin bir birey olduğunu unutmamak ve yaşama karşı olabilecek en zor şeyin bile üstesinden kendi benliğimizle gelebileceğimizin farkında olmalıyız.

Türkiye’de sosyal anksiyete görülme oranı yüzde 30’larda ve bireylerde yaşam boyu görülme oranı yüzde 2-14 arasındadır.

Malesef toplum olarak bir çok olayın yaşandığı şu günlerde özellikle yaşananların bizi olumsuz etkileyeceğinin farkına varmalıyız. Risk grubu olarak bilinen çalışanların da fiziksel sağlığı kadar psikolojik açıdan sağlıklarına dikkat etmeleri de önemli bir durumdur. Olumsuz tetikleyicilerden olabildiğince uzak durun hayatı tüm güzellikleriyle görün ve yaşayın.

Yazarın Diğer Yazıları
DEDİKODUNUN CİNSİYETİ YOK
29 Mayıs 2017 Pazartesi
HER EBEVEYNİN İDEALİ
24 Nisan 2017 Pazartesi