12 Eylül’de 1402’lik oldu hayatı değişti – D20Haber
19.04.2024, Cuma
11 °C / 27 °C Denizli Hava Durumu
  1. ANA SAYFA
  2. /
  3. ÖZGÜN İÇERİK
  4. /
  5. KAHVE SOHBETLERİ
  6. /
  7. 12 Eylül’de 1402’lik oldu hayatı değişti

12 Eylül’de 1402’lik oldu hayatı değişti

A- A+
D20HABER
Yayınlanma: 29 Ocak 2019 Salı - 09:45Güncelleme: 29 Ocak 2019 Salı - 09:54
12 Eylül’de 1402’lik oldu hayatı değişti

Denizlililerin yakından tanıdığı fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı Dr. Malik Dülgeroğlu’nun hayatını 12 Eylül değiştirdi. 12 Eylülcüler onu işinden etti, o da bugün Türkiye’de en iyiler arasında yer alan 12 milyon dolarlık Doğa Termal Otel yatırımını gerçekleştirdi.

Demokrasimizde onulmaz yaralar açan, bir dönemi silindir gibi ezip geçen 12 Eylül rejimi, yüzbinlerce mağdur yarattı. Kimi idam edildi, kimi yıllarca cezaevinde kaldı, kimi işinden oldu. İşte o 12 Eyül’ün mağdurlarından birisi de Dr. Malik Dülgeroğlu’ydu. 12 Eylül, 1402’lik uygulamasıyla onu Ege Tıp Fakültesi’ndeki işinden etti. O da memleketi Denizli’ye dönüp, özel muyanehanesini açtı ve serbest hekimliğe başladı. Sonra yargı Dülgeroğlu’nu haklı buldu, “devlet geri dön” dedi, o dönmedi. Gün geldi 60-70 hastaya baktı. Uyguladığı tedavi yöntemiyle sadece Denizli’de değil çevre illerde de ismini duyurdu.

Ama onun gönlünde tıp hekimliği kadar, mesleğinin bir parçası olan termal uygulama da vardı. Karahayıt’ta satın aldığı arsanın üzerine oğlunun ismini taşıyan Doğa Termal’i kurdu. Bugün keyif ve SPA konseptiyle Türkiye’nin en iyileri arasında gösteriliyor. Kuruluşundan bugüne 12 milyon dolar harcadı gençlik hayali için. Karahayıt bölgesinde doluluk oranı en yüksek bu tesisin şimdiden 2019 rezervasyonlarını tam kapasiteye yaklaştırdığı ifade ediliyor.

Biz de iki yıl aradan sonra İş Dünyası ile Kahve Sohbetleri’ni yeniden başlatırken hem mesleğinde saygın bir yere sahip olan hem de tercihiyle başarılı bir yatırımı gerçekleştiren fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı Dr. Malik Dülgeroğlu’nun yaşamından kesitler aktaralım istedik. İşte anlatıkları…

MALİK DÜLGEROĞLU’NUN BİYOGRAFİSİ

1951 Denizli doğumluyum. İlkokulu o zaman ki ismi Selçuk, şimdi ise Hacı Halil Bektaş olan okulda bitirdim. Ortaokul ve lise öğrenimimi Denizli Lisesi’nde tamamladım. 1968 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdim, 1974 yılında da mezun oldum. Hemen Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği’nde asistan olarak göreve başladım. 1977’de uzman oldum. 1981 yılına kadar baş asistan olarak görev yaptım. O dönemin sıkı yönetimince politik tutumum nedeniyle 1402’lik olarak tasfiye edildim. En büyük kıyım Ege Tıp’ta oldu. 1981’in 1 Ağustos’unda Denizli’ye döndüm. 1 Eylül itibariyle de muayenehanemi açıp serbest olarak çalışmaya başladım. O günden itibaren de aralıksız serbest hekimliğimi sürdürdüm. 1990’da yargı kararıyla döndük. Fakat serbest hekim olarak çalışmaktan aldığım doyum nedeniyle akademik çalışma yapmadan da iyi hekimlik yapılabileceğini gördüğümden geriye dönmeyi düşünmedim. Sadece yasal haklarımı alabilmek için kısa süreli dönüş yaptım. Akabinde izine ayrılıp bir ay sonra da istifa ettim. Serbest klinik çalışmamda 38. yıldayım.

GÜN GELDİ 60-70 HASTAYA BAKTI

Denizlililer sizi kendi alanınızda marka isim olarak tanıyor. “Malik Dülgeroğlu” denildiğinde alanınızda ilk akla gelenlerdensiniz. Geride kalan 38 yılda herhalde binlerce hastanız oldu.

Çok teşekkür ediyorum. O dönem iyi hekimlikle bölge hekimi olunabileceğini gösterdi bize. Ege Tıp’ta iken 2 uzman sürekli muayenehanede çalışıyordu. Bir de baş asistan olurdu. 25-30 hasta ancak gelirdi. Geldikten 2 yıl sonra 60-70 hastaya bakar hale geldim. Bunlar sadece Denizli hastaları değildi. Muğla, Burdur ve Afyon’un Denizli’ye yakın ilçeleri, hatta Isparta’nın bazı ilçeleri ile Nazilli’den hastalar geliyordu. Şunu söylemek istiyorum: İyi hizmet verilirse talep oluyor.

Bir dönem brusella salgını vardı. Malta humması dediğimiz şey, hayvancılığın yoğun olduğu ve yeterli aşılamanın yapılmadığı yerlerde olurdu. Bu hastalığın en önemli etkisi eklemleri tutmasıdır. Romatizma gibi bulgularla gelinirdi. Çok da bilinmediğinden, benim şansıma da o zaman Ege Tıp’ta baş asistanlık dönemimde bir salgın olmuştu peynire bağlı. Oradan bir deneyimim vardı. Mübalasız günde 7-8 brusella vakası yakalar olduk. Meslektaşım Melek Güre ile belki de dünyada ilki yaptık, birlikte çalıştık, tedavi sürecini 3 aya kadar uzattık. Bu dönemde inanılmaz bir klinik deneyimimiz oldu. Neden, niçin sorgulanıyorsa bir meslekte mutlaka doğruyu buluyorsunuz. O nedenle dorukta geçen bir serbest hekimliğim oldu.

DOĞA TERMAL’İN TEMELLERİNİN ATILDIĞI YILLAR

1402’lik olmak sizi çok sıkıntılı bir süreçten geçmenize neden oldu mu?

Kısa süreli bir gözaltım oldu, 15 gün… Denizli’de muayenehane açtığımda dava sürüyordu ve ne olacağı belli değildi. Eşim Ege Tıp Fakültesi Çocuk Kliniği’nde baş asistan olarak çalışıyordu. “Benim maaşım ikimize yeter, çalışmana gerek yok” demesine rağmen, bir gün bile boş duracak bir insan değilim. “Herhangi bir şey olursa cihazlar satılır” dedim. O zaman döviz sorunları vardı. Cihaz bulmak zordu. Özal döneminde bu dövize bağlı şeylere bir takım serbestlik geldi. O sıkıntılı dönem bizim farklı çalışmamızı, farklı bir hekimlik yapılabileceğini öğrenmemizi sağladı. Doğa Termal’in temelleri de o yıllarda atılması sağladı.

Bir yerde sizin yolunuz açılmış oldu?

1983’te bu otelin arsasını satın aldım. Pansiyon veya mini bir otelle fizik tedavi ağırlıklı bir hizmet veririm, muayenehaneyi buraya taşıyıp farklı bir hekimlik yaparım diye düşünmüştüm. Ama o kadar çok hasta bakar hale geldim ki, ikinci bir işle uğraşmanın yanlışlığını gördüm. Bu arsayı unuttum o nedenle. Ta ki oğlum Doğa serbest çalışmak isteyene kadar. Ne yapabiliriz diye düşündük. En azından sağlık yönü de olan hizmet sektöründen bir şey termal otel, SPA tarzı fizik tedaviye dayalı hizmetin birlikte olacağı, mükemmeli yakalayan bir keyif oteli, gelenlerin mutlu olacağı bir tesis düşündük. Çünkü bölge keyifle zaman geçirilebilecek bir bölge. Afyon’dan çok farklıyız. Afyon kışın karasal iklimin etkin olduğu bir il. Denizli’nin ise olağanüstü avantajları var. Bu düşünceyle arsası hazır olan Doğa Termal’in de temelleri atılmış oldu.

HARCAMADAN KAÇINMADI, EN İYİLERLE ÇALIŞTI

Bugün sadece Denizli’nin ve bölgenin değil, uluslararası bilinirliği de giderek artan bir tesis Doğa Termal. Biraz da Doğa Termal’i konuşalım. Ne yapılır burada?

Doğa Termal’i projelendirirken, Denizlili mimar Osman Yücel Aysun’un güzel bir çalışması oldu. Mekanik kısmıyla ilgili Veli Doğan önemli katkılar koydu. Turizm duayeni Teoman Ermete’yi tanıdım. Onunla birlikte sadece mimarinin değil, farklı bakışın da olması gerektiğini öğrendim. Bir misafir senaryosu hazırlandı. Misafir gelince, neye nasıl ulaşacak? Odasına nereden çıkacak? Duşunu nerede alacak? Nerede üzerini değiştirecek? Nerede yemek yiyecek? Bu sorular üzerine çalışıldı. Sonra kat yükseklikleri gündeme geldi. Kat yüksekliklerinin yeterli olmadığı, artırılması gerektiğini öğrendik. Baştan kompakt güzel bir mimari vardı Osman Yücel Aysun’un hazırladığı. Bu fonksiyonlar ve işletim sistemi düzgün hale gelince, gerçekten de onurla söyleyebilirim ki Türkiye’de termal SPA otel olarak örnek alınacak bir projedir.

SU AĞIRLIKLI BİR OTEL

Toplantı salonları, SPA, restoran bölümleri bir merkezin etrafında çok yakın, komple bir işleyişle sunulmaktadır. Su ağırlıklı bir oteldir, bu çok önemli Binanı ortasında ısıtmalı, 1400 metrekarelik havuzumuz var. Yanı sıra Türkiye’nin en büyük açık termal havuzlarından biri. Soğuk su havuzumuz var. Sadece bayanlara özgü Fin hamamı, Türk hamamı, sauna, termal havuz, kadın-erkek aynı bölümleri içeren kar çeşmesi, kar odası, tuz odası ile SPA bölümü Türkiye’de butik 5 yıldızlı termal otel örneğidir Doğa Termal. Bu anlayış daha da büyütülebilir. 120 oda değil de 240-300 oda gibi. Ama konsept bana göre doğru bir konsept. Örnek de olmaya başladık.

Karahayıt bölgesindeki oteller daha çok günübirlik, maksimum 2 gecelik konaklamaya göre odaklı. 2016’daki uçak kriziyle yabancı turistin bıçak gibi kesilmesi, iç turizmin de ihmal edilmemesi gerektiğini gösterdi. İşte orada bizim baştan beri dikkat ettiğimiz hususların doğru tercih olduğu anlaşılıyor. Colossea, Richmond, Pam ile birlikte bölgede bir arasta oluşmaya başladı. Çünkü tek bir otelin bu nitelikleri taşıması çekim merkezi yaratmaya yetmiyor. Değişik gruplardan insanlar gelecek. A oteline gidecek, olmadı B ve C oteline gidecek. Oralarda yer bulabilmeli. Afyon ondan dolayı özellikle iç turizmde termal denilince marka haline geldi. Karahayıt’ta bu hale geliyor, geldi diyebilirim.

Termal otel sayısının artması bir handikap değil bana göre lehte. Keşke düşünülen Hilton Oteli’ne de başlanabilseydi. Kongre turizmine göre de dizayn edilmiş bir oteldi. Onun bizlere de yararı olurdu. Bu nedenle bölgedeki iyi tesis sayısının artmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Çevre toparlandı. 2014 Nisan’ında  açıldığımızda doğru dürüst yolumuz yoktu. Toz toprak içindeydik. Kışın çamur içindeydik. Pamukkale Belediyesi’nin kurulmasıyla çevre kısa sürede toparlandı. Her geçen gün daha iyi hale geliyor. Kent Ormanı, bisiklet yolu gibi projeler uygulandı. Yapılacak şey yok mu? Var, onları da konuşuruz.

TANESİ 750-800 DOLARLIK LAVABOLAR

Bu tesis ne kadara mal oldu?

Daha önce Hürriyet’ten Osman Nuri Boyacı ile konuştuğumuzda 10 milyon dolar rakamını telaffuz etmiştim. Ama 12 milyon doları geçtiğini söyleyebilirim. Kurulduktan sonra da gereksinimler ortaya çıkıyor. İşte 400 kişilik üzeri açılıp kapanabilen 450 metrekarelik restoran eklendi. Bayan termal havuzu eklendi. Bir takım iyileştirmeler yapıldı. Kullandıklarımızın başka fonksiyonlara dönmesi söz konusu oldu. Oteli yaparken de işletirken de en iyisi olsun diye yola çıktık. Örneğin banyoda ilk defa doğal taş ile hazırlanmış lavabomuz var. Oldukça pahalı, tanesi 750-800 dolar. Temizliği zor ama banyoya ayrı bir hava veriyor. Banyolarımızın çoğunluğu hem duş teknesi hem termal suyun kullanılabileceği bir küvet olarak dizayn edildi. Bunların her biri ayrı bir maliyet. Aydınlatmadan mobilyasına en iyi malzemeleri kullandık ve bunun da karşılığını alıyoruz diye düşünüyorum.


TÜRKİYE’NİN EN İYİ 10’U ARASINA GİRDİ

Hürriyet’in Seyahat ekinde Doğa Termal, kendi konseptinde Türkiye’nin en iyi ilk 10’u arasında gösterildi…

Hürriyet’in çok seçkin bir jürisi var. O jürinin beğenisine mahzar olmak çok önemli. Ama orada termal ve SPA oteller kategorisinde biz ilk 10’a girdik. Mesela Bodrum Kaplankaya var, dünyanın en lüks otellerinden birisi. Termal değil, SPA keyif oteli. Örneğin Sapanca’daki Richmond… Bunlar bildiğim kadarıyla termal değil, keyif otelleri.

Mutfağımızı yeniledik. 2014’te başlarken yüzde 75-80 yabancı, yüzde 20-15 yerli konseptliydik. 2016 yılında dış turistin azalmasıyla yerliye yönelince, bana göre o zaman ki doğru 2016’da yanlış hale gelmişti. Bu yanlıştan hemen döndük. Eskiden sudan bile para kazanılan, koladan para kazanılan ve benzeri şeylere göre kurgulanmıştı iş. Dönüldü, ikindi vakti pasta-börek, kısır, haşlama mısır ikramları ücretsiz hale geldi. Odalarda, kahve çay makinelerinin ücretsiz hale sunulması yerlilerin isteyeceği hale geldi. Ama iki şeyi bir arada yapamıyorsunuz. Yüzde 50-50 oranını kaybetmemeye çalışıyoruz.

Menümüzü yeniledik. Eskiden otellerde kırmızı et pahalı olduğundan fazla verilmiyordu. Şimdi hem kırımızı hem beyaz etin, balığın olduğu, değişik alternatiflerin sunulduğu, zengin sabah kahvaltılarının kaliteli bir tarzda verildiği, Türk halkının mutlu olacağı bir tarzda ve yabancılara da Türk mutfağını gösterme anlamında hizmetimizi sürdürüyoruz. Ekmek, pasta ustamız sabah 05.00’de başlıyor. Bu sabah kahvaltısının emniyetini çok artırıyor.

KARAHAYIT’TA YENİDEN DÜZENLEMEYE İHTİYAÇ VAR

Bu bölge sahip olduğu tarihi ve doğal zenginlikleriyle turizmin odak noktası haline gelebilir. Ne yazık ki istenilen destinasyon oluşmadı. Ne yapılmalı ki Karahayıt bölgesi özellikle termal turizmde bir destinasyon haline gelsin?

Hep söylenir… Hierapolis, Laodikya, Afrodisias, Kaklık Mağarası gibi yerli ve yabancıların ilgisini çekecek bir bölgedeyiz. Efes’e çok yakınız. İstanbul’dan baylayıp, Kapadokya’da biten kültür turizminin tam ortasındayız. Olağanüstü avantajlarımız var. Ama 2 günden, 3 günden sonra turisti oyalabilecek alternatifleri çoğaltmak. Bu konuda da mesafe aldık diye düşünüyorum. Ama yeterli mi? Değil…

Neler yapıldı? Bozdağ Kayak Merkezi… Konaklamanın yapılabildiği, yolun iyileştirildiği hale gelmesiyle rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu’nun başlattığı proje daha mükemmel hale getirilebilir. Teleferik ile yaylaya çıkabilmek önemli bir imkan. Bize yılda bir defa gelen Ege Tıp mezunları var. 74 mezunlarının belki 6. gelişi olacak. Tarihi de bir yıl önceden bellidir, aralık ayının 3. haftasına paket program yapıyoruz. Otelimizde sunumlarımız oluyor. Pazar günleri Goncalı’yı otelimize getiriyoruz. Oranın bahçelerindeki çöp şişi, sucuk ekmeği, yufka ekmeğine yeşilliklerin sarılmasıyla oluşturulan brunch sunumumuz var. Bunları özlüyor ve bir sonraki yılın randevusunu iple çekiyorlar. O arkadaşlarımıza her gelişlerinde Denizli’nin farklı bir bölgesini tanıtmaya çalışıyoruz. Buldan, Kaklık Mağarası, Denizli kebabı, Kaleiçi ve Babadağlılar çarşıları, Yatağan’da bıçakçılık… Gezilecek yer artıyor.

Kişi tedavi amaçlı gelse bile gezmek isteyecek. Bunun olabilmesi için de belli bir ortamın yaratılması gerekiyor. Bu konuda Karlovy Vary örneği verilir. Ama Karlovy Vary yaşayan bir şehir. Folklör gösterileri, gezilebilecek yerler, içki içilebilecek restoranlar ve benzeri şeyler var. Günübirlik de gitse yaşanabilecek bir ortam yaratılmış. Bunu yüzyıllardır yapıyorlar.

Bir kere Karahayıt bölgesinde içki yasak bir gelişim mümkün değil. Tivoli Bahçeleri, etilendiğim bir bahçe. Parayla giriyorsunuz. Çok geniş bir alan. Lunaparkı var, restoranları, kafeleri var, herkesin hoşuna gidebilecek şeyler var. Çocuklar da mutlu yetişkinler de mutlu. O bahnin tam ortasında 3-4 metre yükseklikteki platformda canlı müzik yapar orkestra, altta ise masalar var, insanlar ayakta içkisini yudumlayıp dans ediyor. O özgür ortamı yaratmadıkça bir yabancının, özellikle Avrupalının burada uzun süre mutlu olmasına imkan yok. Çünkü Avrupalı öğle yemeğin şarabını, birasını içer. Siz onun alabileceği bir şeyi kısıtlarsanız bu havayı yaratamazsınız. Belli bölgelerde serbestlik tanıyarak, tolerans göstererek, ruhsat katılığından çıkararak yaratmanız gerekiyor. Çarşıda belli bir mimari konsepti getirmek gerekiyor. Artık Karahayıt önemli bir turizm bölgesi. Misafirlerin hoşuna gidecek butikler, kafeler, değişik yerli ürünlerin satıldığı dükkanlar olmalı.

MEYDAN VE ÇEVRESİNDE ARASTALAR…

Bunların bazılar bir meydan ve çevresinde arastalar yaratarak bunlar yapılabilir…

Kesinlikle… Denizli örneğin bakırcılığın önemli merkezi. Cam sanatı gibi…

İtalya’da sadece cam sanatının aktarıldığı ada var. Denizli’de bu pek ala hayata geçirilebilir…

Venedik’in yakınındaki küçük bir ada var, Murano sanıyorum… Üflemeli cam sanatının sürdürüldüğü, alışveriş yapılabilen bir yer. Özel tekne turlarıyla gidiliyor. Bizim Şirinköy’deki Paşabahçe ürünlerinin üretildiği yer gibi. Küçük bir konseptle buraya uyarlanabilir.

FUTBOL TAKIMLARI KAMP YAPAMAZ MI?

Antalya kış aylarında futbol takımlarının kamp merkezi konumunda. Karahayıt’ta termal de var, iklim de uygun. Bu sporcu sağlığı konseptiyle harmanlanıp Denizli’ye uyarlanamaz mı?

Antalya’da futbol takımlarının kış kampı dönemi oradaki tesislerin ölü dönemi. Ama onların ölü dönemi bizim bölgenin de en yoğun dönemi oluyor. Yapabilmenin maddi koşulları yok diye düşünüyorum. Neden yok? Bu yıl 3 bin 200 takım Antalya’da konaklamış. Bunların idman yapacağı, maçlar oynayacağı sahalar gerekiyor. Bunu Denizli’de kurma imkanımız yok. Çim sahaların sulanması için su gerekiyor.. Burada su sıkıntısı var. Ama sporcu yaralanmaları rehabilitasyonu anlamında tedavi merkezleri olabilir. Ama bunları yapabilecek insanları bulabilmek önemli.

Bir dönem golf turizmi de gündeme gelmişti, yer tahsisi de yapılmıştı. Sonra vazgeçildi.

Golf için de çok geniş yeşil alanların olması gerekiyor. Yine suya ihtiyaç var. Karahayıt’ın ise kullanma suyu sorunu var. Kuyular giderek derinleşiyor. Yakınımızda temiz su kaynağı çok az. Bu tür şeyleri olabilirlikle birlikte düşünmek yazım.

2019 REZERVASYONU…

Benim soracaklarım bitti, sizin eklemek istedikleriniz varsa alıp, sohbetimizi sonlandıralım isterseniz…

Bu yatırımları yaptığınıza pişman oldunuz mu? Hiçbir zaman pişman olmadım. Sıkıntı çekmedik mi? Çektik, 2016’da Rus uçağının düşürülmesiyle yabancı turistin kesilmesi sonucunda gerçekten masrafa çalışan bir hale geldik. Pek çok otel zararla kapattı. Anormal bir şeyler olmazsa Türk turizminin geleceğinin çok parlak olduğunu düşünüyorum. 2019’da yabancı konukların Karahayıt’ta konaklamasını belli günlerde sağlayamayacağız. Denizli merkezdeki bazı oteller devreye girecek. Bu sevindirici bur durum. Burada otel doluluğu temel alınmamalı. Mutlaka maliyetin üzerine otelin yıpranması gibi ilaveler yapılıp, belli bir karlılık konularak fiyatlandırma yapılmalı. Düşük fiyatlarla pazarlanmamalı. Biz, başlangıçtan itibaren uyguladığımız politikayla hem iç hem dış turizmde belli bir fiyatın altına düşmedik. Bizim müşterimiz geldiğinde Doğa Termal’de konaklayacağını biliyor. Butik turlar yapan acentalar bizi öne çıkardı.

Kardeş oteller bir araya gelip fiyat politikası oluşturulabilir. 20 dolar değil de 25 dolardan hatta 30 dolardan aşağıya olmayacak diyebilirler. Pamukkale kültür turunun önemli bir ayağı. Görmeden giden kaliteli turist yok. Yatak niye 30 dolara çıkmasın? Bizim 35 doların altında pek yatağımız yok.

30 dolar fiyat uygulaması bu bölgeye rahatlıkla yerleştirilebilir diyorsunuz?

Daha fazlası da yapılabilir.Yıllar önce Patero örneği var burada. 4-5 otel bir araya gelmiş, yatak 10 marktan 40 marka çıkmış. O zaman 10 marktan 40 marka çıkmışsa şimdi neden yapılamasın? Otel sayısı çok artmadı. Otel sahiplerin politikaların tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Biz bunun olabileceğini gösterdik. Arkadaşlarımız 30-35 dolar yapsın, biz hemen 50 dolara çıkalım. O kadar somut yani…