Anadolu kadını profili – D20Haber
19.04.2024, Cuma
11 °C / 27 °C Denizli Hava Durumu

Anadolu kadını profili

A- A+
D20HABER
Yayınlanma: 17 Nisan 2020 Cuma - 09:43Güncelleme: 17 Nisan 2020 Cuma - 09:55
Anadolu kadını profili

Her hikayenin fotoğrafı çekilmez/çekilemez, ama her fotoğrafın bir hikayesi vardır, olmalıdır. Yoksa; ya eksiktir veyahut yavandır... Uzun yıllardır fotoğrafa bir yerinden dokunduğum, dokumaya çalıştığım için bu benim için önemlidir. Tıpkı bir türkünün ezgili ya da coşkulu duygusu gibidir bu. Fotoğraf bir mesaj vermeli; içinde duygu, ilgi veya hikaye barındırmalıdır.

Hafızam beni yanıltmıyorsa 2003 veya en geç 2004 yılı yaz aylarıydı. Denizli ili Çameli ve Acıpayam ilçeleriyle komşu olan Burdur ili Gölhisar ilçesinde bulunan Yapraklı Baraj Gölü’ne balık avlamaya gitmeye karar verdik.
Balık avı bahaneydi aslında, bir gece orada kamp kuracak, farklı ortamda bir gece 2 gündüz geçirip dönecektik.
Av malzemesi pek olmayan ama ortama uyum sağlamak için iki oltalık av malzemesi alıp, işten anlayanlara oltalarımı yaptırıp gruba dahil olmuştum.
Hafta sonu cumartesi günü öğle sonuna doğru araçlarımıza doluştuk. Kamp ve av malzemelerimizle yola çıkıp, vakitlice Yapraklı Baraj Gölü kenarına ulaştık. Kamp yerimizi tespit edip malzemelerimizi araçtan indirdik.
Çadır yerlerimiz belirlendi malzemeler indirildi. Av işini daha önemli bulan arkadaşlarımız, hemen sahile inip oltalara yemler takıp suya attılar. Kenarda bekleyen ben ve olta atma işini tamamlayan arkadaşlardan birkaçı ile odun toplayıp akşam için hazırlık yapmaya başladık. Sonrasında yemek işi ve akşam için düzenlemeler yapılacaktı.
Ama ben daha olta atmadığımı hatırladım. Arkadaşlarımın yardımıyla iki oltayı yemleyip suya attık. Ben de bu sayede olta ile balık avlayan (!) sınıfına dahil oluyordum.
Sonrasında ateşin yanında, çadırın önünde birşeyler içip yere uzanıp gökyüzünü ve gölün manzarasına dalıp gidiyordum. Mevsim gereği sıcak günlerdi ama akşam hava hatırı sayılır derece soğuktu.
Benim oltalara takılan balık olmadı. Arkadaşlarıma birkaç balık takıldı ama küçük ve umulduğu gibi değildi. Gecenin ilerleyen saatlerinde yenen, içilenlerle birlikte ortam daha hoş ve eğlenceli hale gelmişti. Sonrasında gecenin sessizliğinde uykuya teslim olmuştuk.

Sabah erkenden kalkıp oltalara bir göz attık. Görünüşe göre pek umut vaat etmiyordu oltalar. Güzel bir kahvaltı sonrası asıl amacı balık olan arkadaşlar oltaların başında kalıp yemleri yenilemeye, oltalara gözden geçirmeye başladı. Ben, arkadaşım Kemal Yenidede ile “fotoğraf makinelerimizi alıp yürüyüşe çıkalım” dedik.
Göl kenarı bir hayli hoştu sabah saatlerinde. Bir müddet gittikten sonra göl kenarından dağa doğru çıkan keçi sürüsü ve çobanıyla karşılaştık. Kahramanlarımız karı-koca çobanlık yapan aileydi. Kadın keçilerin önünden gidiyor, kocası arkadan kalan keçileri topluyordu.
Durup konuşmayı denedik. Modelin yüz hatları çok çarpıcı gelmişti bana. Keçi çobanlığı yapmış biri olarak kendimi pek yabancı hissetmemiştim.
Keçileri nasıl çağırırsın, doğum zamanı nasıl olur, hastalanınca ne yaparsın, çökelek mi yaparsın, yoğurt mu derken ortamı yumuşatıp izin isteyerek fotoğraflarını çekmeye başladık kadının. Arkadaşımla anlaştık. Ben konuşurken o çekecek, sonra o konuşacak, ben çekecektim. Bu strateji kadınla konuşmadan aramızda belirlenmişti ve başarıyla uygulandı.
Kadın fotoğraf çekmemize izin verdi ama bir yandan da; “Çabuk çekin Osman görürse döver beni!”diyerek bize acele ettiriyordu. Çok çekemedik belki ama denedik ve isteğimiz olmuştu. Kadın hızla uzaklaştı yanımızdan ve sonra kocası Osman geldi. Onunla da biraz konuşup bir kaç poz da ondan çektik. Ama onunkiler öylesineydi. Zira pek fotoğrafik değildi.
Kamp alanımıza dönüşü suyun kenarından yürüyerek yaparak kamp alanına geri döndük.
O gün öğle yemeğini yedikten sonra kampımızı toplayıp akşama doğru geri döndük. Benim oltalara balık falan takılmamıştı. Oltayı da arkadaşlarıma bırakmıştım.
Geride hoş anlar, anılar ve bir de o güne kadar çektiğim en iyi portre kalmıştı...
O portreye dair yorum yapmayı izleyenlere bırakırım.
Yine o portre, açtığım ilk kişisel sergim “Yaşamdan Alıntılar” da ilk satılan en pahalı fotoğrafım olmuştu...